Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Ukrayna savaşında kötümserler ve iyimserler

Takvim tam bir yıllık döngüsünü tamamladı ve geçen hafta Cuma gününe denk gelen 24 Şubat’ta, adını Ukrayna topraklarındaki askeri operasyonların seyrinden alan “Ukrayna Savaşı” birinci yıldönümüne girdi.
Çatışmalar Ukrayna topraklarında dönse de tüm dünya biliyor ki, tam bir yıl süren savaş, en azından etki açısından doğu, batı, kuzey ve güney dahil tüm dünyayı kapsıyor olabilir.
Mesele, biçim olarak Rusya ile Ukrayna arasında güvenlik, etnik ve ekonomik çıkarlar üzerine bir savaş gibi görünse de gerçekte Soğuk Savaş döneminde şahit olduğumuz bir yanda Rusya, diğer yanda tüm Batı şeklindeki dünyayı yeniden canlandırıyor.
Çin’e gelince, İkinci Dünya Savaşı'ndaki rolleri ve sahip oldukları nükleer silahlar nedeniyle “süper güç” statüsü kazanmış iki kutup arasında konumunun nasıl olacağını görmek için bekleme halinde.
Savaş bir yaşına basarken sahadaki durum şu şekilde; çatışmalar Ukrayna'nın doğusundaki “Donbass” bölgesinin eteklerinde ve “Bahmut” şehri çevresinde yaşanıyor, Ukrayna güçleri içeride şehri savunurken Rusya zafer peşinde. Daha önce 70 bin nüfusa sahip olan şehirde şu anda sadece 5 bin sivil yaşıyor.
Şehirdeki çatışmalar devam ederken, iki taraf hava büyük ölçekli askeri manevralar için uygun olduğunda gerçekleşecek "bahar taarruzu" adı verilen çatışmalar için hazırlanıyor.
Çatışmanın iki tarafı da hedeflerinden hiçbirine ulaşamadı, ne Rusya savaşın başında deklare ettiği hedeflere (Ukrayna rejimini devirmek, Ukrayna'yı silahsızlandırmak ve Ukrayna'nın NATO'ya katılmasını engelleyen bir anlaşma elde etmek) ulaşmayı başardı, ne de Ukrayna, Donbass ve Kırım bölgelerinin yanı sıra artık işgal altında olan Ukrayna topraklarının yüzde 20'sini özgürleştirmeyi başardı.
Savaşın bedeli de yüksek; 100 bin Rus, aynı sayıda Ukraynalı hayatını kaybetti, yüz binlerce kişi yaralandı, yaklaşık 16 milyon Ukraynalı mülteci haline geldi ve yerinden edildi, tüm bunlarla birlikte Ukrayna altyapısının büyük bir kısmı yerle bir oldu.
Büyük ve acil soru şu: Önümüzdeki yıl savaş nereye doğru seyredecek? 2024'te savaşın nasıl seyredeceğini merak ettiğimiz bir yıl daha mı yaşayacağız? Kötümserler, savaşın daha uzun bir süre, kesinlikle bu yıldan daha uzun süre devam edeceğini söyleyerek bu sorulara olumlu yanıt veriyorlar. Bunun kanıtı da, ABD Başkanı Biden'ın Rusya’ya meydan okuyan bir tavırla Ukrayna'nın başkenti "Kiev"e yaptığı ziyaret, orada yaptığı konuşmada ABD ve müttefiklerinin Putin'in kazanmasına izin vermeyeceklerini, bu amaçla F-16 taarruz uçakları dahil olmak üzere uygun askeri yardımı sağlayacaklarını vurgulamasıydı. Biden’a göre bu, Moskova ile bir diyalog anı değil, Ukrayna'nın yanı sıra Balkanlar ve Doğu Avrupa'daki diğer Avrupa ülkelerini de kapsayacak olan Rusya'nın yayılmacı hayallerinin önünde durma anıdır. Putin'in Moskova'daki konuşması da meydan okuyan bir tavırdaydı ve Rusya'nın yenilgiyi, dahası Ukrayna'ya verilen silahların Rusya sınırlarına yaklaşmasını dahi kabul etmeyeceğini vurguluyordu. Rusya, her halükarda Batı'nın ekonomik yaptırımlarına göğüs gerdi ve Rus ekonomisi yalnızca küçük bir yüzde (yalnızca yüzde 2) küçüldü. Rus para birimi ruble artık küresel bir para birimi haline geldi. Dahası, savaş Rus ulusal ruhunu güçlendirdi ve dünya düzenini değiştirme talepleri artan Başkan Putin'in liderliği etrafında daha da birleştirdi. Buna ilaveten, START Antlaşması (Stratejik Silahların Azaltılması) "askıya alındı".
İyimserler ise tam tersine, savaşı durdurmak ve Rusya ile Ukrayna tarafları arasında siyasi bir süreç başlatma amaçlı diplomatik çabalar için bir pencerenin var olduğunu düşünüyorlar. Savaşın ilk 1 yılı boyunca Fransa, Türkiye ve Birleşmiş Milletlerin bu çabalarının başarıya ulaşmadığı ve başarılarının mülteciler ve yerinden edilmiş kişiler için güvenli koridorlar açılması ve iki taraf arasında esir değişimi ile sınırlı kaldığı doğru, ama işler bu sefer farklı olabilir. Tartışma noktası, Çin'in savaşın birinci yıl dönümünde kapsamlı bir barış girişimi sunacağını duyurmasından kaynaklanıyor.
Bahsedildiği gibi Çin girişimi iki bölümden oluşacak; birincisi, egemen bir devletin (Ukrayna) toprakları işgal edilemez.
İkincisi, Rusya'nın dikkate alınması gereken güvenlik endişeleri giderilmeli (Rusya ve NATO'nun genişlemesi konusundaki konumu). Bu şekliyle denklem, Batı için maliyetli hale gelen ve kapasitesini tüketen savaşa son verilmesini talep eden Batılı “gerçekçi” ve barışçıl akımların pozisyonlarını yansıtıyor. Eski ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger'ın savaşın ilk aylarında dile getirdiği, Batı toplumlarında liberaller ve muhafazakarlar arasındaki ayrım noktalarından birini temsil ediyor. Bu durumda ABD Başkanı'nın “Kiev” ziyaretine ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile görüşme hamlesine farklı bir gözle bakılabilir. Bu hamlenin sadece Putin'e baskı yapmak için değil, bilhassa Ukrayna'nın bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığını deklare etmesi mümkün hale geldikten sonra, çıtası “Kırım” bölgesinin kurtuluşuna kadar yükselen taleplerini müzakere edilebilir noktaya çekmek için Zelenski’ye baskı yapmak amacıyla yapılmış olması da muhtemel.
İyimserler, Başkan Putin'in sert söylemine rağmen aslında diyaloğa hazır olduğunu da gösterdiği, ayrıca, START Antlaşması konusundaki pozisyonunun, anlaşmayı iptal etmeyip uygulanmasını “askıya aldığı” için tamamen olumsuz olmadığı gerçeğine güveniyorlar. Çin'in bu denklemdeki konumu, savaşa daha fazla katlanamayacak bir dünyada barış için çabalayan kantarın topuzu rolünü oynayabileceği için farklı görünüyor. Keza Çin, bir tarafın tamamen diğer tarafın eline geçmesini istemeyeceği yeteneklere de sahip.
İyimserlerin iyimserliğini artıran şey, Çin girişiminin, dünyanın pek çok ülkesini ve özellikle de Hindistan, Brezilya ve Japonya gibi dünyanın güç yapılanmasının ikinci halkasında yer alan önemli ülkeleri etkileyen savaşı tüm dünyanın durdurmaya çalıştığı bir zamanda gelmesi. Söz konusu ülkelerin hepsi, uluslararası gerilimin artmasından şikayetçi. Savaşın devam etmesi uluslararası salgın hastalıklarla mücadeleden küresel ısınma ve insanlığın teknolojik ilerlemesinin yarattığı sorunlara kadar sadece insanlığın temel sorunlarının göz ardı edilmesine yol açıyor. Ama bunun da ötesinde, silah, teknoloji ve istihbarat yoluyla gerçekleşen dış müdahaleler sonucunda Rusya savaşı kaybetme yolunda olduğunu hissettiğinde, savaşın dizginleri ellerden kaçıp nükleer bir savaşa yol açabilir. Ancak bu konudaki ikilem, Çin'in Batı tarafından çatışmanın ana tarafı olarak görülmesi. Dahası Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve kendisi arasındaki “rekabetin” çağdaş uluslararası sistemin ana itici gücü olduğu uluslararası kutuplaşmanın yeni kaynağı olabilir.
Tüm bunlardan sonra geriye söylenecek tek bir şey kalıyor; büyük uluslararası meseleler iyimserlik veya karamsarlık duygularıyla değil, askeri, ekonomik ve teknolojik güçlerin yanı sıra yumuşak ve akıllı güçler dengesi tarafından yönetilirler. Devam eden savaş tüm bu dengeleri açığa çıkaracak ve o zaman Rusya-Ukrayna savaşı ikinci yılını da tamamladığında insanlık başka bir sınavla karşı karşıya kalabilir.