Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Yeni Suudi-İran mutabakatı konusunda iyimseriz

Tüm bu gelişmelere ve gerçekten beklenmeyen yeni Suudi Arabistan-İran mutabakatının imzalanmasına bakarak, bunun en iyi ihtimalle bir “savaşçının dinlenmesi” olduğu söylenebilir. Zira İranlı kardeşlerimiz, eski ve yeni yaşanmış acı tecrübelerin gösterdiği gibi çoğu zaman ‘söylerler ama yapmazlar’. Şah Rıza Pehlevi rejimi “kökünden” sökülüp atıldıktan sonra Tahran'a ilk varanlardan biri olmama rağmen Cenâb-ı Allah'tan bu söylediklerimde yanılmış olmayı niyaz ediyorum.
Ama beni ele geçiren bu bekleyip görme hissi, acı deneyimlere ve bu bölgenin deneyimlerinin çoğunun acı olduğu gerçeğine dayanıyor, aksi takdirde neden tüm bunları yaşadık ki? Hayatımızı acılaştıran şey, hepsinin değil tabi ama bazı büyüklerimizin ve liderlerimizin kucaklaşmasına daha sevinmeden, ikinci gün doğan güneşle yayınların başlaması, medyanın seferber edilmesi ve karşılıklı sözlü atışmaların başlaması.
Suudi Arabistan Krallığı, topraklarını, Körfez bölgemizi ve tüm Arap vatanımızı her türlü müdahale ve saldırıdan korumak için hiçbir çabadan kaçınmadı. Bölgenin istikrarını korumak ve devletlerin iç işlerine karışmaması konusunda uzlaşma ve diyalog için komşusu İran’a elini uzattı. Ama başka türlü karşılık aldı. Bugün Suudi Arabistan’ın bu pozitifliğine gerçek bir İran pozitifliğiyle karşılık verilmesini ve bunun sahaya yansımasını, belki de önceki deneyimlerin bir sonucu olarak kötümser olduğumuzdan bizi hayal kırıklığına uğratmamasını samimiyetle umut ediyoruz.
Elbette bugünün gerçeğinin dünün gerçeklerinden farklı olduğunu da göz önünde bulundurmak gerekir. Artık ne Doğu'nun, ne geri dönmemecesine giden Sovyetler Birliği'nin, ne de sadece “eski” bir başlık haline gelen ve bazılarına göre artık hiçbir işe yaramayan Amerika Birleşik Devletleri'nin tarafını tutanların olduğu, eylem ve söz olarak Çin Halk Cumhuriyeti'nin olduğu doğuya, Mao Zedong ve yoldaşlarının Çini’ne dönüldüğü söylenmelidir.
Bu sözler, Arap dünyamızda ve üçüncü dünya ülkelerinde Sovyetler Birliği'nin geride kalan yoldaşlarını ve onların bazı bağlılarını memnun etmiyor olabilir. Ama gerçek gerçektir ve gerçek şu ki, geçici bir tarihi anda ortaya çıkan partiler buharlaştı ve onlardan geriye sadece bir tür dövmeye benzer bir iz kaldı! Aslında ve fiilen onlar sadece geçici bir yaz bulutuydular. Geride yalnızca Marx ve Lenin'in dönüşünün kesin olduğunu, komünist ve sosyalist ülkelerin üniversite mezunlarının kendilerini uzun yıllara ve dünyanın dört bir yanına yayılacak bir tarihsel aşamaya hazırlamaları gerektiğini düşünen bazı iyi ve samimi insanlar bıraktılar.
Hal böyleyken, şimdi ne denilebilir? "Solcuların" en iyilerinden olan Güney Yemenli yoldaşlar ne yazık ki gittiler ve geride enkazdan başka hiçbir şey bırakmadılar.
Diğer ‘Komünist Arap yoldaşlar’a gelince, haklarında çekinmeden konuşabilirsiniz. Bu noktada komünist ve solcu yoldaşlar kızmasın diye, başta “Baas Partisi” olmak üzere ulusalcı partilerin de parçalanma hastalığına tutularak trajik sonlarla karşılaştıklarını söyleyelim. Bu konuları okumak ve incelemek isteyenler bazı Suriye ve Irak dosyalarına, Güney Yemen dosyalarına ve isterlerse Kuzey Yemen dosyalarına geri dönüp bakmalılar.
Bazı Arap ülkelerinin başına gelenlerin, onların suçu olmadığı, üçüncü dünyadaki birçok ülkenin başına geldiği biliniyor. Komünist ve sol partilerin liderlerinin kendi ülkelerinde ikamet etmedikleri ve onları sadece ara sıra ziyaret ettikleri, kalıcı ikametlerinin komünist ve sosyalist ülkelerde olduğu biliniyor ve burada bu ülkelerin adını anmadığım için beni bağışlamanızı diliyorum.
Bugünün partileri dünün partilerinden farklı, tüm dünya değişti. Bugünün verileri dünün verilerinden farklı ve yeni partizanlık eski partizanlık gibi değil. Marx mezarından kalksa bile onu karşılayacak, Marksist-Leninist selam verecek kimse bulamayacaktır!
Dolayısıyla gerçekten de eski dünyanın dışında yeni bir dünya oluştu, bugünün nesilleri dünün nesillerinden farklı ve mevcut veriler önceki verilerden farklı. Tüm dünya değişti ve bu nedenle bu değişiminde dünyaya eşlik etmek gerekiyor. Aksi halde tarihin devinimi duracak ama gerçek şu ki, tarihin devinimi duramaz. Çünkü eğer dursaydı, kuşkusuz şimdi tarihin devinimiyle uyumlu bu dünyadan farklı bir dünyada olurduk.
Başa dönecek olursak, öncülük ettiği girişim ile Suudi Arabistan Krallığı ve İran arasındaki son mutabakatı ortaya çıkaran Çin, bugün gerçekten önemli ve aktif, saygın bir role sahip bir uluslararası kutup haline geldi. Çöken Sovyetler Birliği'nin yerini alıyor ve aynı zamanda rol olarak politikalarında bocalayan ve dengesini kaybeden ABD'nin önüne geçiyor.
Suudi Arabistan Krallığı'nın, dünyanın bu alevli bölgesinde güvenlik ve istikrarı sağlamak için başka hiçbir ülkenin yapmadıklarını yaptığı iyi ve hatta kesin bir şekilde biliniyor. Dengelerin bozulduğu bir dönemde Arap egemenliğinin ve Arap haklarının savunulmasındaki öncü rolüne uzun zaman bağlı kaldı. Bu zorlu yolda hiç şüphesiz devam edecek çünkü bu onun kaderi ve büyüklüğü, rolü ve ilkeleriyle uyumlu.
Bugün Suudi Arabistan ile İran arasındaki yeni mutabakatı memnuniyetle karşılıyoruz ve kendimizi iyimser olmaya ve başarılı olmasını umut etmeye zorluyoruz. Ancak bugün İran, Arap Körfez bölgesinin ve Arap ülkelerinin güvenliğine olan bağlılığını kanıtlamak, herkesin ortak çıkarlarının gerçekleşmesi için mutabakatın taahhütlerini olumlu ve katılımcı bir ruhla uygulamak zorunda.
Rabbimizden İranlı liderleri buna yönlendirmesini diliyoruz.