İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Çin yüzyılı mı yoksa esnek ittifaklar zamanı mı?

Son günlerde dünya, Suudi Arabistan Krallığı ile İran İslam Cumhuriyeti arasında Çin’in arabuluculuğunda gerçekleşen büyük diplomatik atılımı konuştu. Çin daha önce hiç böyle bir rol üstlenmemişti.
Pek çok gözlemci şu soruyu soruyor:
“Bu, beklenen Çin'in zamanı mı, yoksa izolasyonun veya emperyalizmin olmadığı daha güvenli bir dünya için esnek ittifaklar fikrini kabul etmesi gereken uluslararası çok taraflı ve yelpazeli kutuplaşma zamanı mı?”
Çin diplomasisinin son zamanlardaki prestijli başarısı, şu anda onu ABD diplomasisi ile gerçekçi bir rekabete sokuyor. Hatta Çin’in artık büyük adımlarla önde olduğunu söylesek abartmış olmayız. Nitekim Çinliler, büyük arabulucuların saflarına yükselmelerini sağlayan seri adımlarla ilerlemekteler.
Son anlaşmanın açıklanmasından bu yana, özellikle Amerikan kalemleri durumu analiz etmekten ve çeşitli çıkarımlarda bulunmaktan vazgeçmediler. ABD’nin ünlü gazetesi The New York Times’ta meselenin ‘Çin Yüzyılı’nın doğuşunun bir tezahürü olduğunun yazılması dikkat çeken yorumlardan biriydi.
Bu noktada, drama yazarlarının dediği gibi hikâyenin ana konusu burada ortaya çıkıyor: Aslında Washington'ı ilgilendiren Riyad-Tahran ilişkisinin şekli, gidişatı ve gelişimi değil. Aksine, onun için önemli olan tek şey, başarısız olduğu yerde başarılı olmayı başaran Çin merkezli yeni uluslararası kutuplaşmadır. Çin’in bu başarısı, uluslar arasında arabuluculuk yapma yeteneği açısından ‘ABD’nin eşsiz olduğu’ fikrini tehdit ediyor. Özellikle de Çin dünyanın gözünde barış yapıcı olarak görüneceği için ABD’nin çıkarları uğruna savaşları ateşlemek ve çatışmaları körüklemek pahasına da olsa, dünyanın nüfuzuna sahip tek güç olarak konumunu korumaya çalıştığı ve aydınlatıcı olmayan pragmatik bir tutuma sahip olduğu düşüncesi dünyadaki milyonlarca insanın kafasında yer ediyor.
Bu bizi Çin arabuluculuğunun yansımalarını sorgulamaya itiyor. Gerçekten Çin yüzyılının zamanı mı?
Cevabı ABD’nin tepkilerini ölçmeden veremeyiz. Beyaz Saray sanki Ortadoğu ve Basra Körfezi'ndeki ABD nüfuzunun erozyona uğradığı hipotezini sorgulamaktan kaçınıyormuş gibi, endişe boyutuna varacak kadar yorum yapma konusunda temkinli davrandı.
ABD Başkanı Joe Biden, son Suudi Arabistan-İran anlaşması hakkında kendisine fikrini soran ABD’li bir gazeteciye verdiği yanıtta, “İsraille Arap komşuları arasındaki ilişki ne kadar iyi olursa herkes için o kadar iyi olur” yanıtını verdi.
Bu cevap bizi, başkanın zihinsel yetilerinden tutun, amansız bir hastalığa tutulmuşken inkâr etmeye veya yaşananları içten içe psikolojik olarak kabullenip, gerçeğe aykırı bile olsa görmezden gelmeye çalışma durumuna kadar geniş çaplı çıkarımlarda bulunmaya itiyor.
Ancak ABD içindeki bazı kişiler, Çin'in bu başarılı diplomatik atılımından sonra dünyanın değiştiğini ve değişeceğini hemen anladı. Örneğin, ABD'nin eski Mısır ve İsrail büyükelçisi Daniel C. Kurtzer, “Çin’in aracılık ettiği anlaşmanın temsil ettiği değişen dinamikler, başka bir yere odaklanmayı tercih eden Biden yönetimi için hala bir sorun teşkil ediyor” dedi.
ABD'lilerin de içinde bulunduğu gözlemciler soruyor: “Neden başarısız olduk?”
Çok basit; Washington, Rusya-Ukrayna çatışmasıyla oldukça yakın bir şekilde ilgilenmeye başladığı ve ne pahasına olursa olsun Kremlin'in efendisini yenmeye kararlı olduğu için. Bu, büyüyen ve güçlenen bir Rus-Çin ittifakı doğurdu ve Washington’ı diğer küresel acil meselelerle ilgilenmekten alıkoydu.
Öte yandan güvenilir müttefikleri hayal kırıklığına uğratmak, yumuşak güç yerine sert dili tercih etmek ve on yıllardır samimiyetini kanıtlamış dostları reddetmek de ABD’nin nüfuz alanlarının çoğunu boş kareler haline getirdi. Doğa kanunları boşluktan nefret eder ve 21. yüzyılın jeopolitiği üstünlük ve dikteler dünyasını değil, ortaklıklar dünyasını aramaktadır.
Suudi Arabistan-İran anlaşması Washington'ın bölgedeki nüfuzunu zayıflatacak mı?
Bunu söylemek abartı olur. ABD burada önemli roller oynamaya devam edecek, ki aklı başında hiç kimse bu varsayımı inkâr etmeyecek veya görmezden gelmeyecektir.
Ancak hiç şüphesiz Washington kendisini rekabetlere bulaşmadan, bizzat çatışmalarla meşgul olmadan, körü körüne bir tarafı tutmadan ve üçüncü bir tarafın entrikası için zıtlıklara oynamadan daha etkin bir diplomasi ile yapıcı rol oynayabilecek diğer aktörlerle karşı karşıya bulacaktır.
İran asıllı ABD'li araştırmacı Trita Parsi'nin sözleriyle Çin, yalnızca askeri veya ticari anlaşmaları teşvik etmekle kalmayıp, anlaşmazlıkları çözme yeteneğine sahip bir aktör olduğunu kanıtladı.
Pekin, dünya tarihinin daha önceki dönemlerinde olduğu gibi bugün de küresel bir oyuncu olarak görülüyor. Bu bizi şu soruya yöneltiyor: “Çin'in yükselişi Pekin'i izole etmeyi veya onunla iş birliğini kısıtlamayı gerektirir mi?”
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, geçtiğimiz günlerde ABD merkezli Foreign Affairs dergisi üzerinden bu soruyu sordu.
Başkan Biden dönemindeki yeni ve ilk ABD ulusal güvenlik stratejisi doğru ve detaylı bir şekilde değerlendirildiğinde, ‘demokratik kurumları benimsemeyen, ancak yine de kurallara dayalı bir uluslararası düzene bel bağlayıp bunu destekleyen ülkelerle ilişki kurmaya ihtiyaç olduğunu’ kabul eden bir öneri görüyoruz.
Herhangi bir şekilde irdelemeye gerek kalmadan bu önerinin özellikle Çin ve Rusya'yı kastettiğini anlıyoruz. Çin'in son zamanlarda yaptığı şeyin, uluslararası hukuk kurallarına saygı göstermeye devam edilmesini ve askeri çatışmalar yerine barışçıl arabuluculukların tercih edilmesini teşvik eden bir hamle olduğunu kabul ederse insan şu sonuca varır: Çin, çok kutuplu dünya fikrini destekleyen bir faktör haline geldi. Washington ise alıştığı ‘demokratik konfor’ alanından çıkmayı ve dünyanın geri kalanıyla kendi istediği gibi değil, olduğu gibi iletişim kurmayı gerektirse bile diyalog ve iş birliği mekanizmalarını gözden geçirmelidir.
ABD’liler son Suudi Arabistan-İran anlaşmasından sonra öngörülebilir gelecekte bir sağduyuya sahip olacak mı?
Bu soruya cevap vermek için daha uzun bir süre ABD’nin tepkilerinin takip edilmesi gerekiyor. Ancak hiç şüphesiz Beyaz Saray'ın efendisine ulaşan mesajın içeriği şöyle: Tek kamp, özellikle de ABD kampı ve etrafındaki saflaşma dönemi tarihe karıştı. Şimdi kozmik rahimde oluşan ve yeni bir dünya düzeninin ortaya çıkmasını bekleyen yapışık veya esnek ittifakların olduğu bir esnek bir dönem ile karşıyayız.