İran’da toplum, rejime karşı dönem dönem sokağa çıkıyor, eylem yapıyor. Bu eylemler, bazen İran’daki ekonomik problemler zirve noktasındayken, İran’ın bölgedeki yayılmacı siyaseti nedeniyle sınırları dışında askeri harcamalar yapması, bazen rejimin topluma aşırı derecede baskı uygulaması, bazen ise ülkede rejim destekçisi kesimler dışındaki kesimlere nefes alacak alan bırakılmaması nedeniyle gerçekleşiyor.
İran rejimi, önce eylemleri şiddetle cevap verip bastırmak ve göz korkutmak istiyor. Çok sayıda insanı gözaltına alıyor ya da tutukluyor, “akıbeti belli olmayan eylemciler” gerçeği ortaya çıkıyor, eylemciler ajan, hain ilan edilip idam ediliyor. İlk etapta eylemlerin dış güçlerin işi olduğunu söylüyor, sonra eylemcilere yönelik birkaç anlayışlı cümle kuruyor, bazı eylemcileri serbest bırakıyor, ancak sonunda en başta olan oluyor; İran rejimi kendi katı yönetim uygulamalarından vazgeçmeden süreci her seferinde bir miktar daha zarar görerek ama halen ayakta kalarak atlatıyor.
13 Eylül 2022’de başını rejimin emrettiği gibi örtmediği için 22 yaşındaki Masha Amini, gözaltına alındı, darp edildi ve gözaltında hayatını kaybetti. Rejim, bir hastalığı olduğu için öldüğünü, darp edilmesiyle ölümünün alakası olmadığını söyledi.
Masha Amini’nin darp sonrası hayatını kaybetmesinden sonra İran karıştı. Son yılların en geniş ve en yüksek sesli eylemleri yapıldı. Ekim ayından bu yana da eylemler sürüyor.
Eylemler sadece İran içinden destekçi bulmadı, dünyanın hemen hemen her yerinde İranlı eylemcilere destek mesajları paylaşıldı ancak rejim geri adım atmadığı gibi yaptıklarının aynısını yapmaya devam etti.
Bu arada eylemcilere sadece rejimin güvenlik güçleri değil rejimi destekleyen siviller de müdahale etmeye başladı, düşünün küçük yaşta bir kız çocuğu dahi başını örtmediği gerekçesiyle darp edildi. Kadın doktor Ayda Rostami, rejimin güçleri tarafından kaçırılıp öldürüldü zira kendisi eylemler sırasında yaralanan eylemcileri tedavi ediyordu. Ayda’nın cesedi sokağa atıldı ve intihar ederek öldüğü söylendi.
Ekim ayından bu yana İran’daki eylemlerde çok sayıda kişi öldürüldü, ağır yaralandı. Bazı eylemciler idam edildi. Kaç kişinin hayatını kaybettiğine dair net bir sayı yok zira İran gibi aşırı katı ve kapalı rejimlerin maktullerinin sayısını bilmek imkansız. Zaten biraz da bundan yüz bularak eylemcilere bu denli aşırı şiddet uygulamaktan çekinmiyorlar.
İran’ın kötü icraatlarını savunurken en temel referansı Sünni çevre içerisinde Şii bir azınlık olduğu, Şia rejimiyle özdeşleştirdiği dinin de tek koruyucusunun kendisi olduğu şeklinde. Yani rejim giderse din elden gider kabusuyla hiçbir şekilde kabul edilmeyecek faaliyetlerini meşru bir kılıfa sokmaya çalışıyor. Bunu da en fazla kadın bedeni üzerinden yapıyor. Daha öz ifadeyle başörtüsü üzerinden yapıyor.
İran rejimi, güya din adına, Şiilik adına o kadar önemli, o denli eşsiz, o denli kuvvetli… ama gelin görün ki rejimin devamı kadınların başındaki örtüye bağlı. Birkaç tane kadının saçı görününce rejim sarsılıyor. Böyle bir rejim, ya güçlü değildir ya da başörtüsüne ve kadın bedenine bağlıysa rejimin sahibi molla rejimi değil kadınlardır. Nihayetinde kadınların ve başörtüsünün rejimin sahibi değil maktulu olduğunu görüyoruz, o halde pek ala denilebilir ki; İran rejimi, gücünü test ettiği kadın bedeni ve başörtüsü üzerinden ancak ve ancak şiddet ve baskıyla ayakta kalabilen, test edilecek bir gücü dahi olmayan bir rejim. İnanmıyorsanız İran rejimine bir daha bakın, kadınların örtüsüne bağlı, kadınların saç telleriyle tutturulmuş bir rejimin güçlü olduğu söylenebilir mi?
İran ile ilgili haberler takip ederken aklıma birden İranlı şair Furuğ Ferruhzad’ın başlıkta alıntıladığım mısrası geldi; “Uçmayı hayal eden kuş ölmek üzere ve bu kimsenin umurunda değil.”
Dünyanın hemen hemen her yerinde, otoriter rejimler, baskıcı yönetimler, kendi tiranlıklarını devam ettirmek için kadının giyim kuşamı üzerinden bir baskı alanı oluşturuyor, bunun da aslında kendi otoriterliklerinden kaynaklandığını söyleyecek kadar cesur olmadıkları için meseleyi dine havale edip, “Allah öyle istedi diye yapıyoruz”a getiriyor. Başörtüsünün Allah’ın emri olması başka bir şey, bir rejimin kendine dindar imajı vermek için dini, başörtüsünü dayatması yani kullanması başka bir şey, dolayısıyla İran rejimi başta olmak üzere hiçbir rejim dinin garantörü değil. Bu garantör olmama gerçeği yanında bu işgüzarlığı yaparken kadını özne iken nesne haline getirmesi, yok sayması, varım dediği noktada hedef alması kabul edilebilir değil. Kabul edilebilir olmasa da maalesef tüm baskıcı rejimler böyledir, mutlaka bir bahaneleri vardır, muhakkak bir şeyi kullanır ve istismar ederler, bunu anlıyorum da, uçmayı hayal eden kuşlar ölmek üzereyken bunun kimsenin umurunda olmamasını anlayamıyorum.