Vahdettin İnce
Yazar
TT

İbn Haldun ‘Kürtler Hamaldır’ diyor mu?

Bugünlerde İbn Haldun’un “Mukaddime”sinin Arapçası elimde. “Coğrafya kaderdir” dedi mi demedi mi dedikodularından gına gelmişti. Öyle bölük pörçük okumalarla, başka eserlerdeki alıntılarla, tercümelere (bir mütercim olarak itiraf ediyorum, mütercimler istemeden de olsa orijinal metinde olan bir ifadeyi bazen gözden kaçırabiliyorlar) bakmakla olmazdı. Baştan sona aslından okumak gerekiyordu, bu muammayı çözmek için. Ben de öyle yaptım. Aldım elime kitabı ve dediğim gibi günlerdir okuyorum. Üç cilt halinde basılmış kitabın ikinci cildinin yarısına geldiğim halde henüz “coğrafya kaderdir” şeklinde bir cümleye rastlamış değilim. Bundan sonra rastlayacağımı da sanmıyorum. Çünkü coğrafi bölgeleri, mevsimleri, iklimleri ve bunların oralarda yaşayan insanların tabiatları, karakterleri, davranışları üzerindeki etkilerini son derece ince ayrıntılarla, sağlam gözlemlerle ele aldığı bölümleri bitirmiş bulunuyorum. Deseydi şimdiye kadar demişti diye düşünüyorum. Çünkü coğrafi bölgelerin, özellikle sıcak ve soğuk iklimlerin insanların davranışları üzerindeki etkilerini en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Tam da yeri yani. Mesela sıcak iklimlerin insanın ruhu üzerinde gevşetici, coşturucu bir etkisinin olduğunu bu yüzden sıcak iklimlerde yaşayan siyahların raks etmeye meyilli, eğlenceye, şarkı söylemeye yatkın olduklarını söylüyor ve bunu kanıtlamak için de hamama giren insanların bir süre hamamın sıcak havasına maruz kaldıktan sonra şarkı söylemeye başlamalarını örnek gösteriyor (bu arada bu cümleyi okuyunca nasıl bir yıkıma uğradığımı tahmin edemezsiniz. Yıllardır banyoda söylediğim şarkıları sesimin güzelliğine bağlıyordum oysa). Artık bedevilik, hadarîlik, umran, asabiyet…konularına dalmış bulunduğuna göre şimdiye kadar yaptığım okumalarımdan hareketle “efendiler! Boşuna yorulmayın, İbn Haldun, coğrafya kaderdir, gibi bir söz dememiş” diyebilirim. Olur da ilerideki sayfalarda böyle bir ifadeye rastlarsam, söz, size haber vereceğim. Ama durun, demiyor da yukarıda kısaca değindiğim açıklamalarından da anlaşılacağı üzere demeye getiriyor. Biri de bu demeye getirmelerinden bir demişlik çıkarmış anlaşılan (Muhsin Kızılkaya, bu sözü ilk Ahmet Hamdi Tanpınar’ın söylediğini yazmıştı). İşte o demeye getirmesi deyim yerindeyse “patladı gitti” gibi bir durum var ortada.
Böyle bir eseri hazır elime almışken Kürtlerin son yıllarda sergiledikleri ilginç, ilginç olduğu kadar elem verici siyasal tavır alışları izah etmeye yarayacak bir şeyler bulabilir miyim fikri de zihnimi kurcalamaya başladı bu arada. Benim gibi bir insanın banyoda şarkı söylemesinin bile sebebini izah eden bir âlim, Kürtlerin bu durumlarını açıklamaya yardımcı olacak bir şeyler söylememiş olamaz bana göre. Her cümlesini bu gözle okuyorum o yüzden. Çünkü Kürtlerin son yıllarda sergiledikleri siyasal tavırları güncel etkilerle, şu veya bu iktidarın olumlu ya da olumsuz politikalarıyla izah etmek mümkün değildir. Belki yirmi otuz senedir Kürtlerin hamal gibi (Mücahit Bilici’nin “Hamal Kürt” diye bir kitabı var nitekim) birilerini sırtlayıp meclislere taşımalarını, bundan zevk almalarını, hatta uğrunda ölmeleri göze almalarını normal siyasal tavırlar olarak anlamak, anlamlandırmak mümkün değildir çünkü.
Bir yerde âlimimiz, kabilelerin üstünlük kurup hâkimiyet elde etmelerini asabiyet sahibi olmalarına bağladıktan sonra, zilleti içselleştirip başkalarının hamalı olmaktan adeta zevk almalarını bu asabiyetin keskinliğinin körelmesine ve gücünün kırılmasına bağlıyor. Tam on ikiden vuruyor büyük âlim. Aradığım izah bu. Gerçekten Kürtler komşuları Araplar gibi yüz yıllardır kabile asabiyetine sahip olmaları sayesinde varlıklarını sürdürmüşlerdi. Bu özelliklerini sürdürdükleri zamanlarda dillerini, kültürlerini, geleneklerini korudukları gibi asabiyetin motive edici gücü sayesinde toplumsal olarak da her zaman ileriye yönelik doğru, isabetli adımlar atıyorlardı.
Kürt aydınları Kemalist Türk aydınlarının etkisiyle batılılaşma, çağdaşlaşma adına Kürtleri motive eden kabile asabiyetine ilericilik adına amansız bir savaş başlatınca ve bu savaştan da son elli yıldaki gelişmelerden anlaşılacağı gibi başarıyla çıkınca, asabiyetin ateşi düştü, motive edici etkisi kırıldı ve Kürtler de Türk solunu sırtında taşımaktan zevk alacak hale geldi.
Evet, İbn Haldun “Kürtler hamaldır” demiyor (onu Mücahit Bilici diyor) ama demeye getiriyor.