Bekir Uveyda
TT

Farklı bir Ramazan

Bu yılki Ramazan Ayı’nın bazı yönlerden, birkaç yıl öncekilere kıyasla farklı göründüğünü söylemek yerinde olacaktır. Bu yönlerden bazıları tamamen yeniyken bazıları da belirli bir olayın gelişmelerinin değerlendirmesine göre beklenen şeyler. Bir de her daim, herhangi bir toplumun eski gelenek ve göreneklerine eşlik eden bir yenilenme durumu söz konusu. İngiliz toplumundan bahsedecek olursak; mübarek ayın gelişinin eşsiz bir şekilde kutlanması gerçekten dikkat çekici bir sürprizdi. Bununla ilgili haberlerin, iletişim sitelerinde ve platformlarında veya Araplar da dahil olmak üzere çoğu insanın kullandığı adla ‘sosyal medyada’ birçok sayfayı işgal etmesi normaldi. Hicri takvime göre 1444 yılının Ramazan Ayı’nın gelişinin İngiltere, özellikle de Londra'da alışılmadık bir biçimde kutlanması birçok yerde ortaya çıktı. Bunlardan en göze çarpanı, bazı caddelerde Noel kutlamalarındaki dekoratif kemerlere benzer şekilde, ancak bu sefer ‘Ramazanınız Mübarek Olsun’ veya ‘Mutlu Ramazanlar’ yazılarının asılı olduğu ışıklı kemerlerin görülmesiydi. Böyle bir sürpriz, Londra Belediye Başkanlığı görevini üstlenen ilk Müslüman olan Sadık Han’ın mı fikriydi, yoksa birileri -bireysel olarak ya da ekip olarak- bunu hayal edip sonra da hızla hayata mı geçirdi bilemiyorum. Ancak önemli olan bunun, Ramazan Ayı’nın farklı, hatta tarihte eşi benzeri görülmemiş yüzünün işaretlerinden biri olmasıdır.
İçinde bulunduğumuz Ramazan Ayı’nın gelişini tarihi olarak nitelendirmemizi sağlayan başka bir farklılık da İngiliz tarihinin kayıtlarında ve halkların geçtikleri yollardaki en önemli dönemeçleri kaydeden diğer yayınlarda belgelendiği üzere, bu Ramazan Ayı’nın Hamza Yusuf’un (37) İskoç Ulusal Partisi’nin (SNP) liderlik koltuğunu kazanmasına denk gelmesidir. Yusuf, Birleşik Krallık’ın en önemli partilerinden birine liderlik eden ve siyasetten erkenden emekli oluşuyla İngiliz siyasi çevrelerini şaşırtan Nicola Sturgeon’un yerini aldı. İki gün önce öğleden sonra açıklanan zafer, Hamza Yusuf'u İskoçya hükümetinin ilk Müslüman başbakanı olma yoluna soktu. Bu gelişmenin önemli tarihi bir emsal olduğu açıktır. Bu arada Hamza Yusuf’un İskoçya'nın siyasi arenasında karşı karşıya olduğu en güçlü rakibi de İskoç İşçi Partisi'nin lideri olan Enes Server adında Müslüman bir gençti.
Bu yılki Ramazan’ın farklı olduğunu gösteren yönlerden biri de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun iki konuyla ilgili olarak hafif eleştiri ile yoğun öfke ve hatta bariz bir kızgınlık arasında gidip gelen bir atmosferin ortasında İngiltere'ye gitmiş olması. Bu iki konudan ilki, Netenyahu’nun İsrail Yüksek Mahkemesi’nin yetkilerini kısıtlayan tedbirlerde ilerleme kaydedilmesinde ısrarcı olması. İsrail içinde ve dışında bazı kişiler bunu yargıya yönelik bir nevi aleni saldırı olarak görüyor. Bu, İsrail'deki protestoların İngiltere'de ve dünyanın başka yerlerinde yankı bulduğunu gösteriyor. İkincisi ise Netanyahu'nun, hükümetinin Filistin topraklarındaki saldırgan uygulamalarına yönelik her türlü küresel itirazı hiçe sayması.
Tüm bunlara ek olarak, mübarek ayın, küresel etkisi olan büyük bir olayla aynı zamana denk geldiğine ve bunun yankısının çeşitli ufuklarda dalgalanmaya devam ettiğine de dikkat çekmek gerekiyor: Suudi Arabistan-İran anlaşması. Çin'in desteğiyle yapılan anlaşma, yıllardır devam eden bir kesintiden sonra iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmeyi amaçlıyor. Riyad ile Tahran arasındaki uzlaşmanın önemini, iki başkent arasındaki anlaşmazlığın devam etmesini dört gözle bekleyen kesim dışında kimse tartışmayacaktır. Bu kesim, özellikle kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde İslam halklarını mezheplere ve ihtilaflı taraflara bölme gündemleri lehine böyle bir iletişim kopukluğunu kullanmayı arzulayan, hatta bunun için çalışan bir tayfadır. Küresel sahnede İslam dünyasının nüfuzlu ülkeleri arasında her zaman asgari düzeyde yakınlaşmayı arzulayan Müslüman çoğunlukla karşılaştırıldığında, bu tayfanın bir avuç insandan oluştuğu doğrudur. Ancak yine de gürültü çıkarırlar ve özellikle ekonomik performansın iyileştirilmesi ve eğitimden tutun sağlığa ve küresel teknik gelişmelere ayak uydurmaya kadar farklı alanlarda insanların yetiştirilmesi söz konusu olunca, İslam toplumlarının gelişim trenlerinin yola çıkmasına engel olacak mayınlar döşerler. İran'ın bu tarihi anlaşma yolunda nasıl ilerleyeceğini gözlemlemek önemini koruyor. Zira İran'ın ‘İslam Devrimi’ adlı tünele girdiğinden beri Tahran'daki hükümetin başkalarının işlerine karıştığı ve hatta İran'ın komşu ülkelerdeki emellerine birden fazla kez imada bulunduğu herkes için açıktır. İşte kendilerine böyle yanlış ve sağlıksız bir vizyonu düzeltme fırsatı. Peki, bunun gerçekten olacağını düşünüyor muyuz? Bir umut.