İstemi Yılmaz
TT

Protesto: Yasal hak mı iç savaşa ilk adım mı?

Türkiye seçim atmosferine giredursun dünyanın çeşitli noktalarında halklar sokağa çıkarak demokratik yollarla seçilmiş hükümetlerin gayri demokratik icraatlarına engel olmaya çabalıyor.
İlk durak Fransa. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un emeklilik yaşını 62'den 64'e yükselten yasa tasarısı geçen hafta Senato ve Meclis’ten geçti. Haftalardır tartışılan ve tam on kez kitlesel gösterilere neden olan yasanın geçişi de “şaşalı” oldu. Yeterli meclis çoğunluğuna sahip olmayan Macron’un başbakanı, Anayasa’daki 49.3 kodlu maddeyi kullanarak oylamaya sunmadan tasarıyı yasalaştırdı. Söz konusu maddeye göre, hükümet ekonomi ve sosyal güvenlik alanlarında hazırlanan herhangi bir tasarıyı oylama olmaksızın tek taraflı bir şekilde Meclis’ten geçirebiliyor.
Muhalefet partileri ve halk kitleleri yasanın geri çekilmesini istiyor. Macron yönetimiyse Avrupa’nın büyük oyuncuları arasındaki en düşük emeklilik yaşına sahip ülkede mevcut sosyal güvenlik sisteminin maddi olarak daha fazla sürdürülemeyeceğini savunuyor.
Tasarının yasalaşmasının ardından hükümete duyulan öfke sokakta patlak vererek ülkenin dört bir yanına yayıldı. Emeklilik reformu nedeniyle toplanmayan çöpler ateşe verildi, göstericiler ile polis arasında çatışma çıktı. Hatta sosyal medyaya yansıyan ve restoranlarda yemek yerken arkada yanan barikatların görüntüsü “sosyal şok”un ifadesi. Medyaya göre bunlar “iç savaşın ayak sesleri”.
İkinci durak İsrail. Ülke tarihinin en sağcı – hatta aşırı sağcı- hükümeti, tartışmalı yargı reformu için kolları sıvadı. Başbakan Benyamin Netanyahu’nun tasarısına göre hükümet yargıç atamalarını üstlenerek Yüksek Mahkeme’nin de yürütme ve yasalar üzerindeki yetkisi azaltmayı hedefliyor.
Muhalefete göre atılan bu adım yürütmenin yargıyı kontrol etme girişimi. Nitekim halk da bu fikirde olacak ki tasarının mürekkebi soğumadan sokaklara döküldü. Başbakanlık konutu önünde binlerce gösterici yargı bağımsızlığını hiçe sayan Macar lider Viktor Orban’a atıfla “İsrail Macaristan değil” sloganları attı.
İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog devreye girdi. Başbakan Netanyahu’yu sağduyuya davet ederek göstericilerin safında yer aldı. Olaylar yeterince büyüyünce Netanyahu geri adım atarak yasayı geri çekme kararını duyurdu. Neticede medyanın Fransa için kurguladığı “iç savaş” senaryosu İsrail’de sahnelenmedi.
Aslında yasal bir hak olarak “bilinen” protestoyu, özellikle de kitlesel gösterileri, “iç savaş” veya “devleti yıkma” girişimi olarak tanımlamak son yıllarda yaygınlaştı. Devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olanların taleplerini, hoşnutsuzluklarını dile getirmesi “yıkıcı faaliyet” olarak gösteriliyor. Peki neden?
Bu noktada medyanın gücü ve kaygısı öne çıkıyor. Görsel basının gelişmesi ve sansasyonel başlıklarla haberlerini izlettirme kaygısına devletten nemalanan patronların yayın toplantılarına müdahalesi ekleniyor. Medya sahiplerinin asıl işleri başka sektörlerde. Patronlar devlet başkanlarının siyasi yarışlarına yayın politikalarıyla dahil oluyorlar. Fonladıkları adaydan kazandıkları takdirde mali imtiyazlar bekliyorlar. Böylece “bağımlı basın” ortaya çıkıyor.
Madalyonun diğer yüzüyse neoliberalizmin giderek azgınlaşması. Vatandaşı siyasi kitleye dönüştüren her gösteri, neoliberal devlet aygıtı için tehlike arz ediyor. Sistem, toplumsal öfkenin kendisine yönelmesini engellemek adına hedef şaşırtacak hamleleri devreye sokuyor. Örneğin kameraları siyasi magazine veya skandallara çeviriyorlar. İşe yaramadığı raddedeyse sokak muhalefetini “öcüleştiriyorlar”.
Herkes müsterih olsun, derin bir toplumsal yarılma olmadan ve toplumsal öfke belirli bir noktaya odaklanmadan “iç savaş” durumuyla karşılaşılması mümkün değil. Günümüz Lübnan’ına bir bakın. Bankalar batmış, altyapı çökmüş, siyaset Hizbullah gibi örgütlerin elinde oyuncak olmuş halde. Ancak yine de bir iç savaş durumundan bahsedemiyoruz.
Halkın kitlesel gösterilerle taleplerini dile getirmesi İsrail’deki gibi hükümete geri adım attırabilir. Fakat tam tersine Fransa’daki gibi iktidarın sağlam durduğu bir neticeyle de karşılaşılabilir. Netice her ne olursa olsun sokak muhalefeti siyasetin yadsınamaz bir gerçeği.