Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Saflarla duruş

Çin'in arabuluculuğuyla Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin yeniden tesis edilmesinin ardından bölge ve çevresinde farklı bir hareketlenme başladı. Bu hareketlenme demiri demire vurma gürültüsüne benziyor. Öyle ki ‘finansmanı’ durduracak, kullanıcıları etkisiz hale getirecek ve bir süreliğine eski argümanlar yer altı dehlizlerine yerleştirilecek.
Bölgemizdeki ve Batı'daki ‘safları’ Yemen'de Suudi Arabistan hakkında yanıltıcı bir ‘anlatı’ sunmaya iten de bu oldu. Abdurrahman Raşid, Suudiler Sanada’ adlı makalesinde onlardan söz etti ve “Savaşı durdurmak, kazanan ve kaybeden hakkındaki çocukça tartışmayı durdurmayacak” ifadelerini kullandı.
Bu saflığı daha önce Müslüman Kardeşler ve sol görüştekiler yaptı. Ayrıca Batı ülkeleri de dahil olmak üzere çeşitli ülkeler de yaptı. Bu yeni bir şey değil, bölge ve siyaset kadar eski. Bu nedenle, olaylar ve tarihler arasındaki konu atlamalarını ele alacağım.
Yemen'deki müzakerelerin sonucu ne olursa olsun Suudi Arabistan işgalci değil. ABD’lilerin Afganistan'dan çekilmesi gibi karada geri çekilecek güçleri yok. Aksine, çabalar başarılı olursa Suudi Arabistan, Yemen'deki tüm bileşenleri yutmamayı başarmış olacak.
Suudi Arabistan'ın başarısı, sınırlarına milis yerleştirmeden darbe ve saldırılara göğüs germesinde yatıyor. Tarih, Suudilerin Yemen'i asla bölmeye değil, Yemen'i birleştirme ve bileşenlerini dışlamamaya çalıştığını hatırlayacaktır. Suudilerin uzun bir ateşkes uygulamasına ek olarak bugün Riyad esasen devam eden bir savaşı durdurdu.
Geriye dönecek olursak, bu hareket, Çin arabuluculuğunun, İran'ın Suudi Arabistan’ı diyaloğa ve ilişkilerin yeniden kurulmasına çağıran sayması zor bir dizi açıklamasının ardından, ABD İran Özel Temsilcisi Robert Malley'in İran'la aracılar vasıtasıyla da olsa müzakere etmeye çalıştığı bir dönemde geldi. Yani o bir odada, İranlı müzakereci başka bir odada ve aralarında bir kurye var!
İran eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Riyad ile ilişkilerin yeniden tesis edilmesinden sonra yaptığı açıklama üzerinde düşünmek yeterli:
“İran ile bazı komşuları arasındaki ilişkilerin iyi gelişmesine izin vermeyenleri Allah affetmez.”
Ruhani, “Saflar diplomatik karakollara saldırarak çocukça ve aptalca şeyler yaptılar. Bunlar olmasaydı bugün daha iyi bir durumda olurduk” diye ekliyor. Tüm bunlardan sonra, bazı Suudi tavizlerinden bahsediyor! Gerçek şu ki, Suudi Arabistan'ın yaptığı kendi pozisyonunun ve kararının bağımsızlığıdır.
Riyad pragmatik ve rasyonel hareket ettiğinden, Ferid Zekeriya, David Ignatius ve diğerleri dahil olmak üzere ABD’li yazarların ülkelerinin dış politikasını eleştirdiğini gördük. Daha önce de söylediğim gibi, Suudi Arabistan sorunlara odaklanmak yerine kalkınma stratejisine hizmet ediyor.
Safların söylediklerine gelince, burada yeni bir şey yok. ‘Cesurların Barışı, Enver Sedat’ın (Allah rahmet eylesin) Sina'yı geri alması, Kuveyt'i özgürleştirme savaşı ve Arap Baharı’ sırasında oldukları yerdeler. Aylar önce gerçekleşen Cristiano Ronaldo transferinin ardından Hizbullah lideri Hasan Nasrallah çıkıp Ronaldo ve onun için yapılan kutlamalar hakkında konuştu!
Özetle galip gelen, kan dökülmesini önleyen, istikrar ve kalkınmayı destekleyen ve komşusunun bileşenlerini koruyandır. Suudi Arabistan'ın yaptığı buydu ve olgunların rolü de budur. Safların ‘anlatılarından’ daha önemli olan, Yemen hikayesinin barış anlaşmasının imzalanmasıyla bitmeyeceği, aksine oradan başlayacağıdır.
Suudiler, savaşın yarısının medyada olduğunu iyi hatırlamalı.