Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

Enerji güvenliği kavramındaki sarsıntılar

Son iki yılda küresel enerji sektöründe yeşil enerjiye geçişten kaynaklanan jeopolitik roller hakkında daha önce birçok Batılı çevre tarafından benimsenen birçok kavram ve politikanın yeniden düşünülmesine neden olan önemli değişimler yaşandı.
Son olarak konu, yakın zamanda ABD merkezli Foreign Affairs dergisinde ‘Güvensiz Enerji Çağı’ başlıklı bir yazı ile enerji meseleleri üzerine önde gelen iki Amerikalı yazar tarafından ele alındı. Bunların ilki, Columbia Üniversitesi’ne bağlı Küresel Enerji Politikası Merkezi'nin kurucusu ve yöneticisi Jason Bordoff. Kendisi ABD eski Başkanı Barack Obama idaresinde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi'nde enerji ve iklim değişkenlerinden sorumluydu. İkincisi, Harvard Üniversitesi bünyesindeki John Kennedy School’da Uluslararası İlişkiler Profesörü olan Meghan O'Sullivan.
Küresel çevrelerde, sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçişin yeni bir ‘temiz’ dünya ve önceki çatışmalardan kaçınarak ılımlı ‘siyasi zorluklar’ yaratacağına dair beklentiler vardı. Gelgelelim 2021 sonbaharından itibaren enerji sektöründe yaşanan ve gaz fiyatlarında hızlı ve yüksek artışa yol açan Avrupa enerji krizi gibi radikal değişimler dönüşümleri hızlandırdı. Değişimler ham petrol fiyatlarına da yansıdı.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, enerji geçişi aşamasında bir dönüm noktasının oluşmasının ana nedeniydi. Ukrayna savaşı ‘eski enerji güvenliği’ kavramlarından kurtulmak için ‘hayali görüşlere’ son verdi. Yazıya göre Ukrayna deneyimi, geleceğin enerji sepetinde petrolden vazgeçmenin zor olduğunu gösterdi. Keza Avrupa'nın, yeterli çalışma yapılmadan yasaklanan Rus petrolüne mümkün olan en kısa sürede alternatifler elde etme konusundaki hızlı atılımları ve koordinasyonsuz telaşı, Avrupa enerji dengesindeki sıkıntılara işaret etti.
Bordoff ve O'Sullivan'a göre, tarihsel olarak enerji güvenliğinin anlamı şuydu: "Uygun fiyatlarla yeterli enerji arzı." Ancak aynı zamanda, ‘güvenlik riskleri artık eskisinden daha karmaşık ve tehlikeli olduğundan, bu tanım şu anda gerçekçi değil’ diye ekliyorlar. Gerçek şu ki, güvenliği olmayan veya güvenliği sıkıntılı olan bir enerji sistemi, yüksek enerji fiyatları anlamına gelir.
Bu nedenle, yeni zorluklarla yüzleşmek için yazarlar şunları öneriyorlar; politikacılar, enerji güvenliğinin anlamını yeniden tanımlamalı ve yeni durumlarla başa çıkmak için yeni ifadeler ve formüller geliştirmeli. Onların görüşüne göre bu, gelecek aşamayla başa çıkmak için 4 yol benimsemek anlamına geliyor; enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji araçlarının kullanımında esneklik, makine ve malzemelerin çoklu kullanımının önündeki engellerin kaldırılması anlamında bütünleşme ve şeffaflık. Bu, gelecekteki enerji politikalarını çizerken, politikacıların özellikle içindeki karbon emisyonundan mümkün olan en yüksek miktarda kurtulduktan sonra işlenen petrolün rolünü hesaba katmaları gerektiği anlamına geliyor.
Ayrıca dikkate alınması gereken husus, küresel, bölgesel ve uluslararası siyasi sistemdeki değişikliklerdir. Ortadoğu'da Suudi Arabistan ve İran gibi önemli bölgesel güçler, uluslararası alanda BRICS gibi bir ekonomi bloğu ortaya çıktı. Batı ve Doğu arasında ve bunların her birinin kendi içinde küresel sistem çok kutuplu hale geldi. İki kamp arasındaki ve hatta her birinin kendi içindeki anlaşmazlıklar genişledi. Avrupa, özellikle ABD’den LNG (sıvılaştırılmış gaz) ithalatının boyutunun veya Ukrayna savaşına askeri çözüm açısından ABD'ye ‘stratejik’ bağımlılığının artmasından rahatsız. Doğu Avrupa ülkeleri Moskova'dan ve saldırganlıklarından korkuyor.
Avrupa Topluluğu içinde de enerji alanında büyük anlaşmazlıklar bulunuyor. Avrupa pazarı üyelerinin gelecekteki enerji politikalarına yönelik müzakerelerinde bu açıkça görülüyor. Ukrayna savaşından önce Avrupa pazarı, iklim değişikliği ile mücadeleyi mümkün olduğunca hızlandırmaya yönelik ortak ve net bir politika benimsemişti. Şimdi ise içten yanmalı motorlu otomobil satışlarının ne zaman yasaklanacağı konusunda Almanya ve Fransa arasında kıyasıya bir rekabet var. Almanya nihayet Avrupa Parlamentosu'nun 2035 yılına kadar içten yanmalı motorlu otomobil satışlarını yasaklama kararını erteletebildi. Karar daha önce parlamentoda oylanmış ve Fransa tarafından coşkuyla desteklenmişti. Berlin, kararın uygulanışını 2050 yılına kadar erteleyebildi. İki büyük Avrupa ülkesi ve ilgili müttefikleri arasındaki anlaşmazlık, nükleer enerjinin kullanımına da uzanıyor. Fransa nükleer enerjinin gelecekteki enerji sepetine dahil edilmesini talep ederken, Almanya bunu reddediyor.
ABD’ye gelince, Amerikan kamuoyunda yatay bir bölünme var. 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin politikaları neredeyse benzer iken, aralarındaki çekişme doktrinsel anlaşmazlıklara ve şiddetli çatışmalara doğru genişlemeye başladı. Eski başkan Donald Trump'ın destekçilerinin Kongre binasına yaptığı tarihi saldırı bunun bir örneği. İklim değişikliğiyle mücadele politikalarıyla ilgili anlaşmazlıklar da devam ediyor. Bilindiği üzere Başkan Trump, ülkesini Paris İklim Anlaşması'ndan geri çekmişti. Bir diğer anlaşmazlık konusu, anayasada yer alan bireysel silahlanma hakkında ısrar edilmesi sonucu okullarda devam eden toplu saldırı ve katliamlar.
Aynı zamanda Doğu kampının iki kutbunun öncelikleri de farklılık gösteriyor; Pekin, Ukrayna savaşını sona erdirmek için barışçıl müzakereler çağrısında bulunurken, Moskova, Ukrayna'nın doğusunda Rusların yaşadığı toprakları geri almakta ısrarlı. Bu, Çin'in başlıca güvenlik çıkarının Hong Kong ve Tayvan üzerindeki egemenliğini savunmak olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Tayvan çevresinde artan deniz ve hava tatbikatlarının yanı sıra Tayvan'a bir Çin ekonomik ambargosu uygulanması olasılığının alenen konuşulması ile birlikte bu politika, Washington ile Pekin arasında temel bir anlaşmazlık oluşturmaya başladı. Çin'in önceliğinin ekonomi politikasının hem yurt içinde hem de yurt dışında desteklenmesi ve başarısı olduğu açık ve net. Çin’in muhteşem ekonomik büyümesi Çin Komünist Partisi tarafından yönetilen özgür bir ekonomik sistem geliştirmeye dayanıyor. Başkan Şi Cinping'in liderliğinde Çin dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline geldi ve Çin ihracat ürünleri küresel pazarlarda bol miktarda mevcut.
Ayrıca, Batı'nın sürdürülebilir enerjilere yönelmesi, Rusya'dan ziyade Çin'e daha fazla bağımlılık anlamına gelecek. Elektronik ve geleneksel tüketim malları bir yana, sürdürülebilir enerji endüstrilerinde kullanılan ham maddelerin ve malların çoğu Çin'den ithal ediliyor. Rusya'ya gelince, ana ihracat kalemleri petrol ve silah. Küresel tüketici, pazarlarda neredeyse hiç Rus malı bulamaz.
Çin'e bağımlılık, Avrupa kutbu içinde anlaşmazlıklara ve ABD'nin Avrupa ülkeleri üzerindeki ek baskılarına yol açtı. Washington, sürdürülebilir enerjilerin geliştirilmesinde Avrupa'nın Rus petrolüne olan bağımlılığını Çin mallarına bağımlılık ile değiştirmesini istemiyor.
Ukrayna savaşı, Doğu ile Batı arasında temel bir anlaşmazlığı öne çıkardı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ortaya çıkandan farklı, yeni ve tehlikeli bir siyasi aşama başladı. Bugün dünya sadece bir soğuk savaşın değil, aynı zamanda ‘nükleer silah kullanımı ima edilen bir savaşın’ ortasında. ‘Doğal kaynak tedarik savaşından’ ise bahsetmiyoruz bile. Büyük güçler, üçüncü dünya ülkelerine iklim değişikliği nedeniyle uğradıkları zararları tazmin etmek için ödeyecekleri mali yükümlülükleri yerine getirmiyorlar. Şarm el-Şeyh'teki COP27 konferansının başaramadığı şey de buydu.