Herhangi bir ülkedeki insan hakları ihlallerini yazdığımda, tuhaf olsa da, “Şu ülkede de insan hakları ihlalleri var, onu da yazdınız mı?” tepkisi alıyorum. Bu aslında biraz da herkesin işine geldiği ihlalleri görmesi ve işine gelmeyen ihlalciyi örtülü korumasıyla alakalı bir durum. Yanlışa hizalanarak pozisyon alınmaz, dolayısıyla bu tip yorumları dikkate almadığımı belirtmek isterim. Ayrıca bugün, herhangi bir yerde, herhangi bir gerekçeyle kadınların giyim kuşamı üzerinden baskı uygulansa, örneğin kadınların zorla başları açtırılmaya çalışılsa, haftalarca bu mevzuu yazardım, nitekim yazdım. Aynı şekilde dini gereklilik kisvesi altında, kamusal alanda, sokakta, özel aracın içinde kadınlara zorla başörtüsü kullandırılıyorsa bunu da yazma zorunluluğu hissederim.
İran’daki eylemler büyüyüp çeşitlendikçe, rejim ve destekçilerinin baskıları ve şiddeti de artıyor, çeşitleniyor. İran’da arabaların içine bile başı açık kadın var mı diye bakılacak kadar baskının sınırları genişlemiş durumda, ilk kez başörtüsüz yakalanırsanız uyarı var, ikincisinde cezalandırılıyorsunuz. Akıllara zarar bir uygulama. Dahası bunun dinle alakası da yok, İran bunu dini gerekçelerle yaptığını söyleyince haliyle bir Müslüman olarak rahatsızlık duyuyorsunuz zira böyle bir İslam portresi çizmek, dine, İslam’a verilebilecek en büyük zarar.
İran’daki insan hakları ihlallerine dair bir fikir edinmek pek mümkün değil zira rejim çok kapalı, hukuksuzca idam dahil birçok ceza uyguladığı için çok caydırıcı. Buna rağmen Washington Post, İran’daki insan hakları ihlallerine dair bazı verilere ulaşmış.
“ABD merkezli İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı'na (HRANA) göre, İran güvenlik güçleri Eylül ayından bu yana en az 530 protestocuyu öldürdü. 21 Mart'ta İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, hükümetin huzursuzluğu bastırdığını söyleyerek muzaffer bir tavır takındı. ‘İslam Cumhuriyeti güçlü olduğunu kanıtladı’ dedi.” (Korkunç video görüntüleri konusunda uyararak, ilgili haberin linki: https://www.washingtonpost.com/world/interactive/2023/iran-protests-funerals-mahsa-amini/ ) Rejimin güvenlik güçleri, bazı eylemcileri, yakın mesafeden ve doğrudan nişan alarak katlediyor. İran rejimi, kadınların başını zorla örtüp, kendi vatandaşını yakın mesafeden öldürmeyi bir güç gösterisi sanıyor.
İran’ın eylemcileri sindirmek için ailelerini tutuklamak gibi uygulamaları da var ancak daha kötüsü de var; kız öğrencilerin okuduğu okullara zehirli gaz saldırıları yapılıyor. Rejim ise ne hikmetse bu saldırıları kimin yaptığını bir türlü bulamıyor, hatta kanıt dahi bulamamışlar. Suriye’ye, ABD’ye kadar “ajan kovalayacak” istihbaratı olan rejim, kendi ülkesindeki kız çocukları zehirleyenleri bulamıyor. Aslında başörtüsü takmayan kadınları tespit etmek için kullandığı kameralardan yardım alsa, belki failleri bulabilir.
İran’da hem kız çocuklarının hem ailelerin durumu hiç iyi değil, aileler bir yandan okul önlerinde sırayla güvenlik nöbeti tutarken diğer yandan engelleyemedikleri bu olaylar nedeniyle sürekli endişe içinde yaşıyor ve bunları anlatacakları bir mecra olmadığı için, olursa eğer rejim kendilerini tespit eder diye konuşmaktan imtina ediyorlar. Ancak aynı zamanda eylemlere de, direnişe de devam ediyorlar, tüm sindirme politikalarına rağmen.
İran rejimi gücünü, güç sayılabilecek maddi ve manevi unsurlardan değil tamamen şiddet ve tehditten alıyor. Dünya için kimyasal silah tehlikesini, vatandaşı için idamdan zehirli gaza kadar her tür insanlık dışı şiddeti içeren politikalarını, tehdit aracı olarak kullanıyor ve buna da “rejimin gücü” diyor. Bu rejimin gücü değil, rejimin en aciz yeri; vahşet tehdidi bir güç değil bir erimenin, yok oluşun göstergesidir. Bu nedenle, sürekli önüne geleni tehdit ederken, güçlü olduğunu söylerken İran, ancak ve ancak Suriye’de, Esed ve Putin ile birlikte savunmasız insanları, İran’da kendi vatandaşı olan kadınları ve kızları, “güçsüz” gördüğü için hedef alabiliyor. Bunun dışında, kendisine atfettiği kadar gücü olan ve sürekli tehdit olduğunu iddia ettiği yerleri hedef alamıyor, gücünü, güçlüyle değil zayıf gördüğüyle test ediyor. Yineliyorum, bu güç değil acizliktir. Hala Kasım Süleymani’nin intikamını alacağı vaadiyle kendi destekçisi kitlelerin öfkesini diri tutmaya çalışıyor ama gücü ancak tetikçilerine, okula giden kız çocuklarını zehirletmeye yetiyor. Bu da acizliğin, güçsüzlüğün göstergesi değilse, ancak ve ancak utancın göstergesidir. İran adına, Müslüman bir kadın olarak utanıyorum!
TT
İran’ın insan/kadın hakları ihlalleri
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة