İstemi Yılmaz
TT

Türkiye Suriye’den çekilir mi?

Sadece Türkiye kamuoyunun değil dünya basınının dahi “kader seçimi” olarak nitelendirdiği cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerine sayılı günler kala Ankara en cesur diplomatik adımlarından birini atıyor. Türkiye’nin Suriye politikasını yüz seksen derece değiştirecek hamlenin ne şekilde sonuçlanacağı bu haftanın en fazla konuşulan maddelerinden biriydi.
Hafta içerisinde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Suriye Savunma Bakanı Korgeneral Ali Mahmud Abbas, İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Muhammed Reza Aştiyani ile Moskova’da bir araya geldi. Kritik zirveye Suriyeli, Rus ve İranlı istihbarat başkanları da katıldı. Aslında söz konusu toplantının bir benzeri aralık ayının sonunda yine Moskova’da gerçekleştirilmiş ve 11 sene sonra Şam ile Ankara arasındaki “en üst düzey temas” olarak tarihe geçmişti. Fakat bu hafta düzenlenen toplantıyı diğerlerinden ayıran bir özellik var. O da Suriye ile Türkiye’nin normalleşme siyasetinin somut adımlarının masaya yatırılması.
Suriye Savunma Bakanlığı’nın ülkenin resmi haber ajansı SANA’ya verdiği bilgiye göre, “toplantıda, Türk kuvvetlerinin Suriye topraklarından çekilmesi konusunun yanı sıra M4 yolu olarak bilinen uluslararası karayolu üzerindeki anlaşmanın uygulanması görüşüldü”. Gerek Suriyeli kaynaklar gerekse de Milli Savunma Bakanı Akar görüşmenin “faydalı ve olumlu” geçtiğini onayladı.
Akar’ın Moskova zirvesi akabinde kullandığı ifadeler Ankara’nın Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu ancak “teröre” şerh düştüğünü ortaya koyuyor: “Bizim Suriye’de bulunmamızın tek nedeninin orada bulunan terör örgütü PKK/YPG/PYD ve DEAŞ başta olmak üzere teröristlerle mücadele etmek olduğunu, teröristleri etkisiz hale getirmek için çalışmalarımızı aralıksız olarak sürdüreceğimizi vurguladık”. Yani Ankara Suriye’den çıkış sürecini Esed rejimi ve müttefiklerinin – Rusya ve İran- namlusunu ABD destekli YPG/PKK’ya çevirmesi şartına bağladığı mesajı veriyor.
Bununla birlikte Akar’ın açıklamasında Türkiye’nin Suriye’den gelecek yeni bir mülteci akınını önleme konusundaki hassasiyeti de öne çıkıyor. Tüm bunlar alt alta yazıldığında ortaya çıkan tablo Şam’ın Ankara’ya “Suriye’den çekil” baskısı yaptığını şeklinde özetlenebilir.
Peki Türk askerinin kısa vadede Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi gerçekçi bir “dayatma” mı? Elbette hayır. Şam’la normalleşmeyi -ve dolayısıyla İran ve Rusya ile ilişkileri belirli bir seviyede sürdürme hedefini- gerçekleştirmek adına Ankara’nın en olası hamlesi İdlib’den çıkmak olacaktır.
Ülkenin güneyinden göç eden muhalif unsurları barındırdığı için yaklaşık 4 milyon kişiye ev sahipliği yapan İdlib, bir süredir Şam yönetiminin hedefinde. Esed rejimi için söz konusu bölge “muhaliflerin son kalesi”. Bir anlamda, burayı ele geçirmek, iç savaşın sembolik olarak sonunu getirecek.
Bölgede El Kaide’nin ismi ve cismi anlamda mutasyona uğramış örgütü olan HTŞ’nin kurduğu düzen geçerli. Şam’ın Ankara’dan uygulanmasını istediği M4 otoyolu anlaşması da HTŞ’nin “yol kesmeleri” sebebiyle bir türlü hayata geçirilebilmiş değil.
Sonuç olarak Esed rejimiyle yeniden diplomatik ilişkilerin kurulduğu bir gelecek adına Türkiye’nin feda edebileceği yer İdlib olarak görünüyor. Ankara’nın hali hazırda bölgedeki az sayıdaki askerinin çekildiği senaryoda, rejimden tek beklentisi, sınırına yığılacak mülteci akınını durdurması. Ancak HTŞ’nin bu olası takasa vereceği Suriye içinde ve dışında tepkinin şiddeti, zaten pamuk ipliğine bağlı süreci bir anda kopma noktasına getirebilir.