Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Kenya’daki dini tarikat ve intiharlar

Durkheim, intiharı toplumsal boyutu ile ele alan ilk sosyolog. Zira intihar, daha çok psikolojik, bireysel bir olay olarak ele alınıyor ancak Durkheim, intiharın sosyolojik boyutunu inceliyor. Özetle Durkeim, dini, ailevi, toplumsal bağlılıkların yoğun olduğu yerlerde, kuvvetli toplumsal bağlar nedeniyle intihar oranlarının düşük olduğunu, bu tip bağların zayıf olduğu toplumlarda ise intihar oranlarının daha yüksek olduğunu söyler. Tabi, Durkheim’ın intiharları da birkaç çeşitten oluşur: bencil intihar, bireyin toplumdan kopmasıyla oluşur; özgeci intihar, bireyin aşırı toplumsal bağlar kurması sonrası kendini o topluluğa feda edecek hale gelmesidir; anomik intihar, toplumsal düzenin aşırı bozulması sonucu ortaya çıkar ve kaderci intihar ise aşırı katı kurallı toplumlarda bireyin aşırı baskılanıp yönlendirilmesiyle oluşur. Din sosyolojisi açısından bakarsak, Durkheim’e göre din, toplumsal bağlılığa neden olabilen buna bağlı olarak da çözülmeyi önleyen bir olgudur. Ancak burada dinin/mezhebin yapısı da önemlidir. Mesela Katoliklik gibi bağların yoğun olduğu mezhepler/dinler, intiharı engelleyicidir ancak Protestanlık gibi görece daha bireysel dinler/mezhepler için intiharı engelleyici bir fonksiyondan bahsetmek güçtür.
Kenya’da bir tarikat liderinin, tarikat üyelerine “Açlıktan ölürseniz, İsa’ya kavuşursunuz” nevinden, ruh sağlığının bozukluğunu gösteren vaazlar vermesi sonrası insanların intihar etmesi haberini dehşet içinde okuyunca doğrudan aklıma Durkheim geldi. Durkheim’in teorilerinden bazıları bu intiharları açıklasa da tam anlamıyla bu durumu açıklamak, anlamak mümkün mü, emin değilim. Ya da açıklamanın yeterli olacağından.
Good News International Kilisesi’nin Hıristiyan pastörü Paul Makenzie Nthenge, kendine ait bir çiftliğe sahip ve müritlerine cennete gidebilmeleri ve İsa’ya kavuşabilmeleri için açlıktan ölmeleri gerektiğini söylüyor. Bu durumun ortaya çıkması sonucu Nthenge, gözaltına alınıyor. İlk belirlemelere göre 90 ceset bulunuyor, net olmayan bir sayıda ölmek üzereyken kurtarılanlar var. Pastör, 1000’e yakın ölü olduğunu iddia ediyor, yakında hakim karşısına çıkacak ve olayla ilgili soruşturma da sürüyor.
Pastör Nthenge, etkileyici vaazlar veren biri, kilisesinin yaklaşık 20 yıl hizmet verdiği ve bir süre önce kapatıldığı söyleniyor. Vaazlarında cennet ve cehennem temalarını yoğun işleyen Nthenge aynı zamanda şaşırmayacağımız gibi bir komplocu. Özellikle eğitimi hedef alıyor, eğitimin İncil’de olmadığını, eğitimle insanların kandırıldığını söylüyor. Dahası tıp alanını ve doktorları sık sık hedef alıyor. Ona göre doktorlar başka bir Tanrı’ya inanıyor. Aşı karşıtı, kadınların yardım almadan kendi başlarına doğum yapmalarından yana… kendisi de şeytan çıkarma ayinleri yapıyor. Özetle komplocu, muhtemelen psikolojik sorunları olan bir tiple karşı karşıyayız. Ama düşünün böyle sorunlu bir tip, muhtemelen akıl sağlığı yerinde olan insanları, kendi çizgisine çekip intihara sürükleyebiliyor.
Buraya kadarki bahislerden, bazı tarikat liderlerinin eğitim karşıtı ve müritlerini kendisine bağlamak için türlü komplolar ileri süren tipler olması örneği, pek şaşırtıcı değil zira bu türe maalesef birçok tarikat içerisinde rastlanıyor. İnsanları, dünyada kendisine bağlamak için, cennet ve cehennem gibi bizlerin ahret hayatıyla ilgili dediğimiz kavramları kullanan, bununla yetinmeyip yaşadığı dünyada kendisinden başkasına tabi olunmasın diye kendisini çürütecek tüm alanları komplocu bir şekilde şeytanlaştıran tarikatlar ve tarikat liderleri var. Din, insanların iman ile güvene almak manası ve ideali taşırken, insanları tamamıyla şüpheci ve güvensiz bir hale getirerek avuçları arasına alıp ezenler, maddi ve manevi yönden sömürenler var. Bunları biliyoruz, görüyoruz. Bu örnekler, bu meseleyi belli etmeden, örtülü biçimde, kandırma metoduyla yapıyor. Ve çoğu kez dine ait olmayan şeyleri bile bu sayede dine sokabiliyorlar. Ancak Nthenge gibi insanları doğrudan ölüme, üstelik açlıktan ölüme götüren, ruh sağlığı yerinde olmayan bir kişinin peşine nasıl onlarca insan takılabiliyor ve bu insanlar nasıl açlıktan ölmeye ikna oluyorlar? Cennete gidip İsa’ya kavuşma muştusunun bu insanları ikna edebileceğini düşünmüyorum, başka bir şey olmalı.
Durkheim tezlerinden yola çıkarak bu intiharların bir açıklamasını yapabiliriz. Ancak sanıyorum şu durumda yapılması gereken açıklamanın yanı sıra önlemenin yollarını bulmak. Çünkü dinler içerisindeki tarikatların çoğunluğu, insanları Kenya’da olduğu gibi toplu fiziksel intiharlara sürüklemiyor belki ama din, manevi bir zenginlik iken onu sömürerek müritlerinin manen yoksunluk çekmelerine neden oluyorlar. Dinin içinden dini çekip alıyorlar, kendi tekellerine hapsediyorlar. Ben ümmet diyeyim, siz toplum deyin fark etmez, bir toplumda ya da daha geniş konuşayım tüm dünyada, herhangi bir dinin mensupları, kendi aralarında bir bağ oluşturabilir. Bu bağlar, bireyi ve toplumu anomalilerden kurtarabilir. Hayır, ahrete dair bir kurtuluş demiyorum, dünyaya dair bir nebze sükun, bir nebze huzur diyorum. Ancak bu tarikatlara baktığımızda, din birleştirici bir unsur olabilirken, onu bölücü bir unsur haline getirdiklerini görüyoruz. Dahası, sık sık dinin çatışmaya sebep olan bir olgu olduğu üzerinden dine dair eleştirilere şahit oluyoruz ama dinin bu bölen, çözen yönünün İlahi boyuttan ziyade, insani boyuttan kaynaklandığını ifade etmiyoruz. Yani bunu, Kenya’daki vahim olay olunca mı görmeliyiz, bu vahşet yaşanmadan önce, dini bir tarikatın, dinin tam aksi bir emri, dinin emri gibi gösterip, onlarca insanı ölme götürmeden de kendisine akıl bahşedilen insanın bunu görmesi gerekmez miydi? Eğer görmediyse, görmeyen fail olan insan iken burada dinin suçu ne? Biri bunu açıklayabilir mi?