Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan savaşında zor sorular

Önümüzdeki haftadan itibaren Sudan savaşı birinci ayını doldurmuş olacak. Bu savaşın ne zaman ve nasıl biteceği bir yana, kesin olan bir şey var ki, yol açtığı şiddetli sarsıntıdan ve ülkenin tanık olduğu sistematik yıkımdan sonra, gerçekçi olmayan isteklerle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Cevaplanması gereken pek çok soru var. Ayrıca sadece kamu ve özel gayrimenkuller ya da kurbanların ailelerinin yaralarını sarma düzeyinde değil, aynı zamanda özellikle savaşı getiren siyasi çıkmazın çözülmesiyle ilgili olarak, Sudan sahnesinde gittikçe derinleşen çatlakların iyileştirilmesi düzeyinde de büyük çabalar gösterilmesi gerek.

Takdir toplayan Suudi Arabistan-ABD girişimi, acil insani durumu çözmeye çalıştı. Girişimin hedefi, acil insani yardımların ulaşımının kolaylaştırılması, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) girdikleri hastane ve hizmet tesislerini boşaltması, güçlerin hayatı tekrar olağan akışına döndürecek şekilde sivil bölgelerden çekilmesi ve başkent merkezinin askeri belirtilerden arındırılması için dayanıklı bir ateşkes anlaşması üzerinde uzlaşılmasını sağlamak. Bu düzenlemeler, geçiş sürecini yeniden rayına oturtacak daha geniş siyasi müzakerelere zemin hazırlamaya yönelik ilk adım olacak.

İkinci aşamaya geçilmesi, bazı açılardan bu savaşın sahadaki hızlı askeri gelişmeler ışığında nasıl sonuçlanacağına bağlı olacak. Ancak esas, gerçekten dayanıklı siyasi ve askeri çözümlere zemin hazırlayıp Sudan’ı güvenli kıyıya taşımak istiyorsak, bulunduğumuz noktaya bizi getiren pek çok hatayı düzeltmek için Sudanlıların yaşananlardan ne kadar ders çıkardığına bağlı olacak. Bu, kendine karşı dürüst bir tavır sergilemeyi, rötüşlar ve güzellemeler olmadan çıplak gerçeklerle yüzleşmeyi ve ülkenin çıkarlarını herhangi bir siyasi düşüncenin veya geçici hesapların üzerinde tutmayı gerektirir. Yapılacak en kötü şey, bütün kusurlarıyla her şeyi en başa döndüren göstermelik bir ateşkes anlaşmasıyla yetinmek olur.

Pek çok kişinin aklındaki soru, tüm bu yaşananlardan ve HDK liderliği ile ordu liderliği arasındaki güvenin tamamen çöküp yeniden inşa edilmesinin zorlaşmasından sonra HDK’nin durumunun ne olacağı. En düşman taraflar arasında anlaşmaların ve uzlaşmaların olabileceği ve kazanan bir taraf olsa bile savaşların genellikle müzakere masasında bittiği söylenebilir. Bu doğru. Ancak Sudan’ın mevcut durumunda, bugünden sonra iki tarafın gerçek anlamda bir arada yaşayabileceğinden herhangi bir kesinlikle bahsetmek zordur. Aralarındaki savaş müzakere edilmiş bir formülle sonuçlansa bile, HDK yedek kuvvetler olarak var olmayacaktır. Müzakerelerin getirebileceği en fazla şey, sıkı kurallar dahilinde silahlı kuvvetlere entegrasyon olabilir. Ancak bu konu bile, askeri operasyonlardaki hızlı gelişmeler ve HDK’nin dağıtılmasına yönelik alınan karar ışığında pek çok soruyu beraberinde getiriyor. Her halükarda, bu güçlerin tüm üyelerini orduya entegre etmek mümkün olmayacaktır. Herhangi bir entegrasyon, çok sayıda katı koşul ve denetimlerle sınırlı olacaktır. Ordu liderliği, HDK tarafından saflarına katılan, özellikle Batı ve Orta Afrika’dan gelen çok sayıda yabancı sorununu da gündeme getirdi. Bu yabancı savaşçılar müzakere edilsin veya edilmesin herhangi bir formül içerisinde yer alamaz. Tek çözüm onları sınır dışı etmek olacaktır. Bu mesele, kurallara aykırı ve haksız bir şekilde kendilerine kimlik ve vatandaşlık verilenlerin durumunu ele almaya bağlı. Bu vatandaşlık verme sürecinin bir kısmı, siyasi veya askeri eylemler yoluyla devletin varlıklarına hakim olmak amacıyla demografik değişim sağlama planının bir parçası olarak son dört yılda hız kazanmıştı.

Bunun da ötesinde, bu savaş sırasında bir kısmı yurttaşlara bir süredir korku saçan çeteler tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı yağmalama ve vandalizm eylemleri sonrasında, Sudan’a yasa dışı yollardan giren çok sayıda ‘mülteci’nin dosyasının yeniden incelenmesi gerekiyor. Kesin resmi rakamların olmaması ışığında, Sudan’daki mülteci sayısına ilişkin tahminler, çoğunluğu komşu Afrika ülkelerinden gelmek üzere 8 ila 10 milyon arasında değişiyor. Bu kişilerin varlıklarının incelenmesi ve düzenlenmesi gerekiyor. Savaş sırasında yaşanan geniş çaplı ihlaller, güvenliğin çökmesi, yağmalama, kamu tesislerinin tahrip edilmesi ve evlerin dokunulmazlığının ihlal edilmesi gibi davranışlar, tabiki Sudanlıları, devletin kontrolü dışında bir silah ya da güvenlik ve istikrarı tehdit eden bir unsurun olmaması için yedek güçler, milisler, sokak çeteleri ve kontrolsüz silah faktörlerinin sona erdirilmesi taraftarı olmaya itiyor.

HDK’nin geleceği bir yana, başka önemli bir husus ise sivil ve askeri güçler arasındaki ilişkinin şekli ve bu savaştan ve yansımalarından etkilendikten sonra nasıl olacağı. Savaşın patlak vermesine katkıda bulunan faktörlerin bir parçası haline gelecek kadar aralarındaki ilişkinin zaten gergin olduğu herkesçe malum. Sivil ve askeri taraflar aralarındaki derin uçurumu kapatmayı, oturup geçiş sürecini yeniden rayına oturtmak için ortak bir payda ve yol haritası üzerinde buluşmayı ve demokratik sivil dönüşümü tamamlamayı başarabilecek mi?

İşlerin 15 Nisan öncesinde kaldığı yerden devam etmeyeceği ve siyaset sahnesinde değişimlerin olacağı aşikâr. Ordu, herhangi bir siyasi anlaşma üzerinde mutabakat çemberini genişletme çağrısında bulunuyordu ve bence buna bağlı kalacak. Bu, son dört yılda ülkeyi kasıp kavuran, tüketen ve savaşa götüren çekişme ve anlaşmazlıkların yenilenmesini ve devam etmesini engellemek için sivil güçler tarafından yeni bir vizyon benimsenmesini gerektirebilir.

Sudanlılar şunu iyi öğrensin; savaş çıktığında ülkeler vatandaşlarını tahliye eder ve Sudanlıların bir kısmı gitse bile en nihayetinde insanın vatanı gibisi yoktur. Ancak kendi topraklarında insan onurlu yaşar. Vatanını korursa izzetini muhafaza etmiş olur, yok bunu yapmazsa ancak zillet yaşar. Umulur ki, bu savaş, güvenliği garanti edip istikrarı sağlayan, darbeler sarmalına ve siyasetin militarizasyonuna son veren ve iktidarın barışçıl bir şekilde devrini tesis eden gerçek ve köklü bir reformu başlatmak üzere geçmiş deneyimlerden ve başarısızlıklardan ders çıkarmak için derince düşünmeye teşvik eder. Bu başarılırsa, işte o zaman Sudan azgelişmişliğin prangalarından kurtulabilir ve muazzam kaynaklarını tüm taraflarını ve bileşenlerini geliştirecek kapsamlı ve dengeli bir kalkınma için kullanabilir. Her şey bu savaş bittikten sonra ne olacağına bağlı. Pek çok beklentinin aksine bu çok da uzak değil. Bence insanlar en az üç yıllık bir geçiş dönemi üzerinde anlaşır, güçlü kurumlarla birlikte yeniden yapılanma ve sağlam bir sivil yönetim temeli oluşturma konusunda çalışmalar yapar ve ordu siyasetten kesin olarak çıkıp siyaset kavgaları ve oyunlarına bulaşmadan kendisini profesyonel bir ulusal ordu olarak temel görevlerine adarsa bu karanlık tünelin sonunda ışık görmeye başlayabileceğimizi söyleyebiliriz. Aksi takdirde, Sudan’ın yavaşça ölmeye devam etmesi ve en nihayetinde bölünüp parçalanması kaçınılmaz olur.