Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Erdoğan siyasi bir aziz değil

Son 20 yılın en önemli Türkiye seçimlerinin ortasında Recep Tayyip Erdoğan'ı ‘desteklemeye’ dönük küresel bir İhvancı (Müslüman Kardeşler) seferberlik olduğunu görüyoruz. Kendi bölgelerindeki korkunç savaşla meşgul olması gereken Gazzeli İhvancılar bile seferber oldular.

Erdoğan ve partisinin iktidarın dizginlerini ele geçirmesinden ve anayasayı cumhurbaşkanına daha fazla yetki verecek şekilde değiştirmesinden 20 yıl sonra, İslamcıların ve yeni ‘Osmanlı hilafeti’ taraftarlarının propaganda makineleri tarafından Erdoğan için özenle tasarlanan bu imaj solup gidiyor.

Bir Türk gazetesinin aktardığına göre İstanbul’un AK Partili Bahçelievler Belediye Başkanı Hakan Bahadır, bu bıkkınlık ve bunun Erdoğan’ın parlak imajına yönelik tehlikesi hakkında şöyle konuşmuş: “O yüzden birlik olalım, tek vücut olalım, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'ın emrinde buluşalım, birlik olalım arkadaşlar. Bunu görmenizi istiyorum. Belki 20 yıldır yönetiyoruz diye kızgınlığınız olabilir, hatamız olabilir ama Tayyip Erdoğan giderse sadece Türkiye kaybetmeyecek. Ümmet kaybedecek, dünya kaybedecek, garipler kaybedecek, Mescid-i Aksa kaybedecek, Filistin kaybedecek.”

Evet, ister inanın ister inanmayın, bu sizin sorununuz, Bahadır’a göre İslami popülist bir söyleme sahip bu Türk siyasetçi, Müslümanların -tüm Müslümanların- umutlarının odak noktası ve onun sayesinde Mescid-i Aksa ve tüm Filistin özgürleşecek. Erdoğan yanlısı ve partisinin bir üyesi olan Bahçelievler Belediye Başkanına göre, o yeni halife ve ona karşı çıkan Müslümanların –bütün Müslümanların- vicdanına karşı çıkmış olur. Partisinden bir siyasi aktörün bunu söylemesi anlaşılır bir durum denebilir. Ama bugün Körfez, Maşrık, Mısır, Hindistan, Pakistan, Fas, Cezayir, Libya ve diğer ülkelerdeki İhvancıların ve onlara benzeyenlerin yorumlarına baktığınızda, Türkiye'deki seçimlerin arkasında bu dini-siyasi ittifakı bulacaksınız.

Elbette bu bağlamda Erdoğan'ın İsrail ile açık ve sıcak ilişkilerinden söz edilmiyor. Bu nedenle sosyal medya aktivistleri, Recep Tayyip Erdoğan'ın Mart ayı başlarında İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'u kabul etmesini, İsrail ile iş birliğinin ufkuna ve onunla sürdürülebilir zeminde ilişki kurma arzusuna atıfta bulunan açıklamalarını yayınladılar.

Türkiye İhracatçılar Birliği ve Merkez Bankası raporları, Ankara ile Tel Aviv arasında özel bir ekonomik tablodan bahsediyor, o da Erdoğan döneminde Türkiye ile İsrail arasındaki karşılıklı ticaretin önceki dönemlerden daha fazla arttığı!

Son 25 yılda hem Türkiye içinde hem de dışında uzun süredir Erdoğan'ı kutsallaştıran bu imaj üzerinde çalışılıyor.

Bu bağlamda yazar Mehmet Ocaktan, Karar gazetesinde yayınladığı bir makalesinde Erdoğan'ın nasıl kutsallaştırıldığını açıkladı. AK Parti milletvekillerinin, belediye başkanlarının, ilçe başkanlarının (Erdoğan başbakanken) “Sayın başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir” açıklamalarını örnek verdi. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi yol arkadaşlarından ve parti liderlerinden de olsa Erdoğan’a karşı çıkanlara gelince, Ocaktan şöyle diyor: “AK Parti’den ayrılıp ayrı partiler kurduklarında, Erdoğancıların literatüründe bunlara ‘içimizde Mescid-i Aksa'yı yıkmak istiyorlar” denildi.

Mesele sadece Türk siyasetçilerinin ve güçlerinin iç mücadeleleriyle sınırlı kalsaydı, belki şöyle diyebilirdik: Bu onların meselesi, bize ne?! Ama bu, günümüzde eski ve yeni Arap ve Müslüman nesillerin yetiştiği ve yetiştirilmekte olduğu tehlikeli bir davranış ve kusurlu bir terbiye modeli. Bu nedenle kutsallaştırma putu kırılmalı.