Dr. Yasir Abdulaziz
TT

Hibe, Jacob ve sosyal medya saplantısı

‘Yetişkin’ bir anne neden çocuklarının hayatını baltalıyor, toplum içinde onurlarını kırıyor, kendisini hapis cezasına çarptırıyor ve toplumdaki herkesin eleştiri nesnesi haline geliyor?

Peki genç bir pilot neden özel uçağını düşürme ve kazayla ilgili delilleri adalete engel olmak için saklama suçlarına bulaşıyor ve yirmi yıl hapis cezasına çarptırılabilecek bir davaya konu oluyor?

Bu iki soru geçtiğimiz hafta Mısırlı youtuber Hibe es-Seyyid ve ABD’li meslektaşı Trevor Jacob vakalarıyla ilgili haberlerin yayılmasına paralel olarak gündeme geldi. Her iki durumda da cevap aynı olacak gibi görünüyor: ‘sosyal medyada daha fazla izlenme ve beğeni elde etmek’

Olayın ayrıntılarına girecek olursak, Hibe es-Seyyid, “oğlunu kız kardeşiyle uygunsuz bir pozisyonda yakaladığını” söylemek için YouTube kanalına çıkmıştı. Ardından iki çocuğunu olayla ilgili sorgulamaya çalıştı. Kanalını bu kadar popüler yapan da buydu. Buna paralel olarak, izleyicileri çekmek için çocukları istismar ederek hayatlarını riske atmak suçlamalarıyla soruşturmaya çağrıldı.

Trevor Jacob'a gelinceyse O, sorgusu sırasında iki suç işlediğini itiraf etmeyi kabul etti. Hem kasıtlı olarak uçak düşürmüştü hem de adaletin yaşananların gerçeklerine ulaşmasını engellemek için kaza mahallini delillerden temizlemişti. Tabi bunları yapmadan önce paraşütle uçaktan atladı. Bu suçlar ona yirmi yıl hapis cezasına mal olabilir.

Sosyal medya üzerindeki etkileşimlerin gelişmesine eşlik eden yıllar boyunca, güvenilir araştırma ve incelemelerin sonuçları, bir dizi ciddi suçun işlenmesi ile bu medya dünyası arasında net bir bağlantı olduğunu bize söylemekten vazgeçmedi. Bu araştırmaların bazılarında görüş ve beğenilerin etkileşimde bulunanların çoğu üzerindeki etkisinin psikolojik bir ihtiyacı giderdiği, narsistik eğilimleri pekiştiren bir saplantıya dönüştüğü ve kimyasal bileşiklere bağımlı olunduğunda mevcut olana benzer bir hisle beyin bölgelerini uyardığı da kanıtlanmıştır.

Ancak diğer araştırmalar, daha çok ‘sosyal medya’ platformlarındaki izlenme ve beğeni yoğunluğu sonucunda elde edilen finansal getiriye odaklandı. Bu, bir uçağı feda etme, suç işleme, kendini ölüm tehlikesine maruz bırakma veya aile hayatını baltalama ve çocukların onurunu ticari meze yapma noktasına kadar cazip görünüyordu.

Bu nedenle, Afgan asıllı genç ABD’li Omar Mateen'in Haziran 2016'da ABD'nin Orlando kentinde bir ‘gay kulübünde’ 50 kişiyi öldürdüğünde ne yaptığını anlamak artık zor değil.

İnternet medyasını yöneten teknoloji şirketleri, içine kapanıklığı ve sınırlı sosyal ilişkileriyle tanınan bu gencin söz konusu katliamı yaparken Facebook hesabından güncellemelere göz attığını ortaya çıkardı.

Büyük internet şirketleri de cinayet sırasında şu kelimeleri kullanarak Google'da arama yaptığını keşfetti: ‘Orlando saldırısı’. Daha da ciddisi soruşturma yetkilileri, Mateen'in kurbanlarını öldürürken karısına bir kısa mesaj göndererek ona “Haberleri gördün mü?” diye sormasıydı.

Yeni Zelanda'daki Christchurch Cami katliamının faili Avustralyalı Brenton Tarrant'ın, sosyal medya üzerinden tarihteki ilk canlı terör yayınının sahibi olarak sayfasını açtığında yaptığı ise bu kanlı eylemin kasıtlı bir teyidiydi.

2019 baharında Tarrant, daha sonra tarihteki bir terör eyleminin ilk canlı yayını olarak kabul edilen ve Yeni Zelanda'da iki camide ibadet eden 51 Müslümanın faşist saiklerle öldürülmesine ilişkin gerçekleri anlatan bir yayın yaptı. Müfettişler, şahsın çeşitli sosyal medya sitelerindeki faaliyet geçmişini araştırdıklarında onun bu eylemi yapabilmesinin mümkünatını fark ettiler.

İki camiye saldırılıp Müslümanların katledilmesinin sosyal medya dünyasının ‘iyiliği’ için tasarlandığını ya da en azından Daily Telegraph’ın olaydan bir gün sonra yayınlanan ve başlı başına kâbus olan bir başyazıda böyle söylediğini pek çok kişi göz ardı etmedi. Zira büyük suçlar işlemek için yeni bir sebep keşfetmiş olacağız ve öyle görünüyor ki bu çok cazip bir sebep.

‘Sosyal medya’ platformlarıyla ilgili suç işleyenlerin saiklerini araştırmak için yoğun çaba sarf eden araştırmacılar, ilgi uyandıran, şaşkınlık ve şok yaratan hikayelerin aksine pratik bilgiler içeren hikayelerin bu platformlarda yayılma şansının daha düşük olduğunu tespit etmişlerdi. Ayrıca olumlu içerik pahasına olumsuz, şok edici içerik paylaşma eğilimi de buldular.

Bu çalışmaların daha derin aşamalarında araştırmacılar, öfke, endişe ve korku gibi yoğun duygular uyandıran konuların izleyicilerden büyük ilgi gördüğünü keşfettiler. Bu da izlenme ve beğeni saplantısına kapılanların suç eğilimlerini pekiştiriyor.

Bu medyanın dünyası, onları birçok toplumda suç saiklerine dönüşmüş olan bağımlılık ve saplantı enerjileriyle ilişkilendiren şeyler gerekli şekilde kontrol altına alınmadan düzeltilmeyecektir.