Maha Muhammed Şerif
TT

Barış diyarı

İstikrar ve barış arasında sıkı bağların olduğu su götürmez bir gerçek. Nitekim istikrar ve barış, çatışmalarla başa çıkmanın ve bunları bireylerin ve ülkelerin ilke ve değerlerine uygun şekilde çözmenin ideal yoludur. Bu yöndeki kararlar, yolun taşlarını döşemeye yardımcı olur ve bu yol gitgide genişler. Sıkıntıları gidermeye ve hasarları onarmaya çalışan Suudi Arabistan ve ABD, Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Sudan’daki Sivilleri Koruma Taahhüdü Bildirgesi’ni imzaladıklarını duyurdular.

Bugün Sudan’daki çatışmaların nasıl bir noktaya vardığını ve ülkenin içine düştüğü kriz durumunun ciddiyetini görüyoruz. Suudi Arabistan Resmi Haber Ajansı’nın (SPA) aktardığına göre Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından şu açıklama yapıldı:

“Krallık, Sudan Cumhuriyeti’nden hem kendi vatandaşlarının hem de kardeş ve dost ülke vatandaşlarının tüm insani tahliyelerini tamamlamıştır. Bu tahliyeler, İki Kutsal Cami’nin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz Âl-i Suud ve Ekselansları Veliaht Prens’in -Allah onları korusun- direktifleri ve takibi altında ve Suudi Arabistan’ın dünyanın birçok ülkesinden aldığı talepler doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Krallık tarafından gerçekleştirilen insani tahliyeler 8 bin 455 kişiyi (404 vatandaş ve 110 milletten 8 bin 51 kişi) kapsamıştır. Bu kişiler, Suudi Arabistan Kraliyet Donanması gemileri ve Suudi Arabistan Kraliyet Hava Kuvvetleri uçaklarından oluşan bir grup araç ile tahliye edilmiştir.

Krallık ayrıca kardeş ve dost ülkelerin vatandaşlarının (11 bin 184) Krallığa ve ardından kendi ülkelerine tahliye edilmesine yardım etmiştir. Krallık bu kişileri topraklarına vardıktan ayrılıncaya dek bütün tahliye süreci boyunca takip etmiş ve kendilerine tam bir özen göstermiştir.”

Suudi Arabistan’ın ABD’li, İranlı ve başka uyruklu diplomatların tahliye edilmesine yardım etmesi, ABD ve İran Dışişleri Bakanlığı’ndaki yetkililer tarafından uluslararası ve bölgesel düzeyde teşekkür ve minnettarlıkla damgalanarak büyük bir yankı uyandırdı. Örneğin İngiltere’nin Riyad Büyükelçisi Neil Crompton yaptığı bir açıklamada “Suudi Arabistan tarafından Sudan’dan tahliye edilen İngiliz vatandaşları, kendilerini Krallık’ta güvende hissediyorlar ve Suudi Arabistan’ın İngilizlere ve Sudan’dan Cidde’ye tahliye edilen diğer kişilere sağladığı cömert destek için minnettarlar” ifadelerini kullandı. Bu tür yorumlardan dünya çapında yüksek ve prestijli konumlardan gelmektedir ve Krallık’ın barış diyarı olduğunu göstermektedir.

Suudi Arabistan tahliyelerin ardından, Sudan Silahlı Kuvvetleri ve HDK temsilcilerini ateşkes sağlamak için ön görüşmelerde bulunmak üzere Cidde’de ağırladı. Burada iki taraf, acil insani yardımın ulaşımını kolaylaştırmak ve ihtiyaç sahiplerine gerekli hizmetleri yeniden sağlamak için güvenlik önlemleri üzerinde anlaşmak da dahil olmak üzere Sudan halkının acılarını hafifletme sorumluluklarını yerine getireceklerine dair taahhütte bulundular.

Çatışma devam ederken ordu ve HDK temsilcileri arasındaki görüşmeler de sürüyor. Taraflar Cidde Bildirgesi’nin uygulanmasına yönelik mekanizmaya odaklanacak müzakereler için Krallık’ta kalacaklar. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, ‘Cidde Anlaşması’nın ‘yardım operasyonlarının hızlı ve güvenli bir şekilde başlamasına’ zemin hazırlamasını umduğunu dile getirdi. Bir kez daha acilen ateşkes yapılması ve ‘çatışmanın kalıcı olarak durdurulmasına yönelik görüşmelerin’ gerçekleştirilmesi çağrısında bulundu.

Sudanlılar, iki tarafın Suudi Arabistan’da kalıcı ateşkes için görüşmeyi kabul edeceği konusunda iyimser olabilir. Çünkü Krallık’ın bütün Sudanlıların kalbinde özel bir yeri vardır. Krallık, Beşir rejiminin devrilmesinden bu yana Sudan sahnesinde güçlü bir şekilde yer almış, istikrar ve barışa ortam hazırlamış ve İslami hareket kisvesi altında onlarca yıl süren askeri yönetimin ardından sivil yönetime geçişte Sudanlıların seçimlerini desteklemiştir.

Bu savaşın tüm sebeplerini bir kenara bırakırsak; Suudi Arabistan diplomasisinin rolünü ve krizin tehlikesini ele almayı göz ardı etmemeliyiz. Krallık Sudan’ı bu savaştan, bölünme tehlikesinden ve yabancı güçlerin müdahalesinden kurtarmanın yollarını arıyor. Suudi Arabistan’ın Sudan toplumunun yapısını, koşullarını ve özelliklerini, doğusu ve batısıyla Nil sakinleri arasındaki ihtilafları ve siyasi ve toplumsal eğilimlerin harekete geçip patlamasına ve belirli amaçlara ulaşmak için kaos çıkaranların ortaya çıkmasına yol açan anlaşmazlıkları yakından tanıması sebebiyle merkezi ve derin bir rolü vardır.

Siyasi, ekonomik ve toplumsal çöküş eğilimi, çöküş kaosu, ezici ekonomik krizler, iç savaşlar ve halkın komşu ülkelerin sınırlarına göç etmesinden sonra Cidde müzakerelerinin sonuçları bu krizden çıkış yolu bulunabilir. Tabi bunun için çatışma taraflarının bu sonuçlara uyması ve aralarındaki krizin fitilini ateşleyen iki anlaşmazlık noktasını çözmeleri gerekiyor. Bu noktalardan ilki HDK’nın düzenli silahlı kuvvetlere entegre edilmesine ilişkin zaman çizelgesiyken, ikincisi ordunun resmen sivil bir denetimin altına alınmasıdır.

Gerçek şu ki bu olaylar neredeyse tüm istikrarlı siyasi analizlere meydan okuyor. Ancak, bugün Sudan'daki savaş durumuna ve nüfuz rekabetinin boyutuna bakmak gerek. Bu, sonunda belirleyici faktör olabilir. Bu gerçeği kabul etmek ve olayların perde arkasındaki ve önündeki her şeyi gözlemlemek lazım. Hem büyük güçler hem de çatışma topraklarında bazı amaç ve hedeflere ulaşmak isteyen bölgesel güçler arasında Sudanlıların çatışmasını değerlendirmek gerek.