İstemi Yılmaz
TT

Türkiye’de seçmen hangi dış politikayı seçecek?

Türkiye bölgenin, dünyanın kaderinin belirleyecek kuvvetteki cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimleri için sandık başına gitti. Seçmen, mecliste çoğunluğu AK Parti ve MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı’na verirken, cumhurbaşkanlığı seçimleriyse ikinci tura kaldı.

Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan ile Millet İttifakı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu önümüzdeki beş sene boyunca ülkenin dümenine geçmek adına 28 Mayıs’a kadar yarışacak. Peki yeni seçilecek cumhurbaşkanı Türkiye’nin dış politikasını nasıl şekillendirecek?

Aslında diplomasinin geleceği Türkiye seçmeni için ne kadar büyük bir belirleyen henüz bilemiyoruz. Fakat bununla birlikte yüzde 49,5 oy alan Erdoğan’a yönelik seçmen teveccühü, Ankara’nın son dönemdeki dış politika tercihlerinin de sandık sınavını geçmesi anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan özellikle son senelerde Ermenistan’dan Suriye’ye, Mısır’dan Suudi Arabistan’a, İsrail’den Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) değin bir dizi ülkeyle ilişkilerini normalleştirme yoluna gitti. Uzun süredir bilenen savaş baltaları gömüldü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beş sene daha görevine devam ettiği senaryoda Türk dış politikasının Avrupa Birliği ve NATO’ya alternatif olarak kurup yücelttiği Türk Devletleri Teşkilatı’na yatırım yapması muhtemel. Karabağ Savaşı sonrası Ermeni işgali altındaki toprakların Azerbaycan’a geçmesiyle en büyük meyvelerini toplayan bu örgütün ekonomik ve siyasi alandaki etki sahasını genişletmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Öte yandan, bir senedir diplomasi gündeminin merkezine oturan Ukrayna savaşı, Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin yıldızını parlatmaya yetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Kiev’e SİHA satarak hem de Putin’e ülkesine nefes aldıracak alanı açarak merkez bir pozisyon belirledi. Türkiye’nin arabuluculuğu, esir takası ve tahıl anlaşması ile çatışma sürecinde önemli etapların aşılmasını sağladı. Ancak bu durum Kılıçdaroğlu’nun seçilmesiyle değişebilir.

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, birinci tur öncesi Kremlin’in Türkiye’deki seçimlere müdahale edeceğini öne sürdü ve doğrudan Moskova yönetimini hedef aldı. Bu tutum açıkça Kılıçdaroğlu’nun Batı ve NATO yanlısı bir dış politika seçimi yaptığının kanıtı. Ama Atlantik İttifakı’na dayanan bir tercih, Washington’la ilişkilerin düzeleceği anlamı taşımıyor. 

Ankara’nın Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini alması sonrası maruz kaldığı Amerikan yaptırımları, ortağı olduğu F-35 savaş uçağı projesinden çıkarılmasına yol açmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan F-35’te yaşadığı kaybı modernleştirilmiş yeni nesil F-16 jetlerine ilişkin yeni bir anlaşmayla dengelemeyi umuyor. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olduğu tabloda bu anlaşma hız kazanabilir. Yine de F-35’lere dönüş veya S-400’lerin iptali masada değil. Dolayısıyla ABD ile ilişkilere bir çırpıda “bahar gelmeyecek”.

Kılıçdaroğlu’nun olası cumhurbaşkanlığının en çok etkileyeceği iki ülke ise komşu Yunanistan ve Katar. Komşuda bu pazar günü seçim telaşı var. Yunan halkı sandık başına giderek yeni hükümetini seçecek. Başbakan Miçotakis’in küçük bir oy kaybı yaşasa da koltuğunu koruması bekleniyor. Fakat Atina için Türkiye’nin seçimi belki kendi tercihlerinden bile kıymetli. Zira Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi, Yunanistan’ın ikili ilişkileri normalleştirme umudunu perçinleyebilir. En azından Atina’nın bu yönde bir tahmini mevcut.

Doha ile ilişkilerin seyri ise bu kadar toz pembe değil. Muhalefetin penceresinden bakıldığında Katar-Türkiye ilişkileri karşılıklı çıkardan çok Körfez ülkesine ağırlık verilen bir dengeye sahip. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu göreve geldiği takdirde bu ilişkileri yolsuzluk iddialarını yargıya taşıyarak hallaç pamuğu gibi atmak istiyor. Buradan dökülecek suçlama kırıntıları dahi muhalefetin yelkenini doldurmaya yetecektir.

Adayların dış politika tercihlerinden Ankara’nın dış politika dümenini sert bir şekilde kıracağı sonucu çıkmasın. Yukarıda bahsi geçen değişiklikler ufak ufak yürürlüğe konabilecek ve ileriye dönük değişimleri tetikleyecek hamlelerden ibaret. Sorunlar ortada, çözümleri de karmaşık düğümler şeklinde. Türkiye 28 Mayıs’ta sandığa gittiğinde bu düğümleri kimin çözmesini istediğini belirleyecek.