Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Filistin meselesi uzadı, Batı çifte standart mı uyguluyor?

Filistin sorunu 70 yılı aşkın bir süredir halen çözülmedi. Filistin halkı, dünyanın geri kalan halkları gibi kendisini Birleşmiş Milletler'de (BM) temsil edecek bir devletin varlığından da yoksun. Batı'nın sömürgeleştirdiği, 1960’lı yıllarda bağımsızlığını kazanan, egemen, dünyada olup bitenleri etkileyen ve onlardan etkilenen uluslararası ilişkilere sahip diğer ülkeler gibi bir devleti yok. Filistin sorunu, dünyada eşi benzeri olmayan, krizi çözülememiş bir sorun ve halkı diğer dünya halkları gibi bağımsızlık, istikrar ve kalkınma hakkına sahip. Ukrayna krizi ise Rusya’nın Kırım'ı ilhak ettiği 2014 yılında başladı, Rus güçlerinin geçen yıl 24 Şubat'ta Ukrayna'yı işgal etmesiyle krizdeki gerilim eşi görülmemiş bir şekilde yükseldi.

Bu olay, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana gerilime ve liderlerinin çatışmanın kendi ülkeleri ile Rusya arasında doğrudan bir askeri çatışmaya dönüşebileceğine dair korkularına tanık olmayan Avrupa arenasında büyük bir deprem yarattı. Ukrayna hükümetine on milyarlarca avro destek vermenin yanı sıra milyonlarca Ukraynalı mülteciyi kendi ülkelerinde barındıran Avrupa Birliği (AB) ülkeleri başta olmak üzere Avrupa ekonomilerini bir yıl içinde tüketen ekonomik ve finansal yansımaları beraberinde getirdi. Buradaki soru şu: AB ülkelerini Ukrayna savaşının yansımalarından kaynaklanan tüm bu yükleri taşımaya iten nedir? AB Dış Politika Sorumlusu Joseph Borrell, bu soruyu şu sözlerle yanıtladı:

"Hiçbir şey bizi ortak bir düşmana sahip olmaktan daha fazla birleştiremez. Bu, birliğimiz için güçlü bir faktördür. Rus işgali bizi birleştirdi ve NATO ile bağımızı güçlendirdi.”

Ondan önce, geçen yılın eylül ayında dünyanın dört bir yanında görevli Fransız büyükelçileri ile yıllık toplantı vesilesiyle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron farklı bir bağlamdaki şu açıklamayı yapmıştı:

“Bu dosyada Avrupalıların birliği esastır ve Avrupa'nın bölünmesine izin vermemeliyiz?”

Geçtiğimiz yıl kasım ayında Cezayir'de düzenlenen Arap Birliği zirvesine katılımı sırasında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in yaptığı konuşmadan yapılan şu alıntı BM’nin kendi bülteninde yer almıştı:

“Arap dünyasının birliği, özellikle jeopolitik bölünmelerin arttığı bir dönemde her zamankinden daha önemli hale geldi. Bölünme, yabancı, Arap olmayan müdahalelere ve terörizme, manipülasyona ve mezhepsel çekişmeye kapı aralıyor.”

Guterres, Filistin konusunda BM'nin bu konudaki tutumunun net olduğunu söyledi:

“Burada barış ilerlemeli ve işgal sona ermeli. Ortak hedefimiz, Kudüs’ün ikisinin de başkenti olduğu, yan yana barış ve güvenlik içinde yaşayan iki devletin (İsrail ve Filistin) kurulmasıdır.”

Aslında BM Filistin davası için çok önemli roller oynadı ve burada bunlardan bazılarına atıfta bulunacağız: Temmuz 2004'te Uluslararası Adalet Divanı'ndan Ayrım Duvarı ve Duvarın yasallığı ve etkileri hakkında bir istişari görüş talebinde bulundu. Adalet Divanı Ayrım Duvarı’nı İsrail'in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerinin ihlali olarak değerlendirdi. Daha yakın bir tarihte, geçen yılın aralık ayında da BM, Uluslararası Adalet Divanı'ndan, İsrail'in Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ihlal etmeye devam etmesinden, 1967'den beri Filistin topraklarındaki işgalini, yerleşim yerleri inşasını ve toprak ilhakını sürdürmesinden kaynaklanan yasal sonuçlar hakkında bir istişari görüş istedi.

Ekonomik açıdan, geçtiğimiz kasım ayında BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından bir rapor yayınlandı ve BM Genel Kurulu'na sunuldu. Raporda Filistin halkının, Batı Şeria'nın C Bölgesi'nde Filistin’in gelişimi için ayrılan kısımda İsrail tarafından uygulanan ek kısıtlamalar nedeniyle, 2000 ile 2020 yılları arasında 50 milyar dolar olduğu tahmin edilen büyük bir kümülatif maliyet ödediği belirtildi. BM’nin bu konudaki rolünde en dikkat çekici ve önemli gelişme, geçen Kasım ayında yayınlanan karar olabilir. Karar sayesinde Filistin halkının İsrail Devleti'nin kuruluşunun ilanından bir gün sonra 15 Mayıs 1948'de yaşadığı Nakba'nın (Büyük Felaket) 75’inci yıldönümü münasebetiyle geçen pazartesi günü New York'ta bir oturum düzenlendi. Bu vesileyle, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bir konuşma yaptı ve resmi bir talepte bulundu “uluslararası hukuka ve uluslararası meşruiyet kararlarına göre İsrail'in bu kararlarınıza saygı duymaya zorlanmasını veya BM üyeliğinin askıya alınmasını talep ediyoruz. Çünkü İsrail, BM’nin 29 Kasım 1947'de Filistin'i Yahudi ve Arap olmak üzere ikiye bölme lehinde oy kullanmasının ardından, kuruluşunu ilan ettiği 14 Mayıs 1948'den bu yana, BM üyeliğinin yükümlülüklerini yerine getirmedi.”

Avrupa Birliği ülkeleri arasında Ukrayna krizi ve Rusya ile olan ilişkilerle ilgili pozisyonlarda çelişkiler ve çıkar anlaşmazlıkları bulunuyor. Bilhassa eski Doğu Avrupa ülkelerinin Rusya'ya karşı pozisyonları daha sert, ama sonuçta Avrupa ülkeleri anlaşmazlıklarına rağmen Ukrayna'yı desteklemede birlik olduklarını gösterdiler.

Bu konuda şaşırtıcı ve garip olan, Ukrayna'nın henüz AB üyesi olmamasına rağmen bu Avrupa desteğini almış olması. Avrupa güvenliği ve jeopolitik kaygılar, AB ülkelerine Ukrayna ve halkıyla geniş çaplı bir dayanışmayı empoze etti.