Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

"Kandahar" filmi, bir başlangıç

İki gün önce Riyad Bulvarı'ndaki sinemada heyecan verici "Kandahar" filmini izledim.

Dünyaca tanınmış İngiliz yıldız Gerard Butler filmin başkahramanı. Filmin yapımcısı Ric Roman Waugh, yazarı Mitchell LaFortune ve yönetmeni de yine Ric Roman Waugh. Oyunculara gelince, Gerard Butler'ın yanı sıra Tom Rhys Harries, Ali Fazal Navid, Negahban, Nina Toussaint-White ve Elnaaz Norouzi bulunuyor. Aksiyon ve heyecan dolu filmde olaylar, karakterler ve mekanlar iç içe geçiyor ve Afganistan'ın İran-Afgan sınırındaki Herat şehrinden Kandahar'a, Tahran'a, Dubai'ye ve ABD'nin Florida eyaletinin Tampa şehrine uzanıyor.

Hikâye kısaca, Butler'ın canlandırdığı Tom Harris adlı gizli bir CIA ajanı hakkında. Harris gizli bir operasyon yürütmek için tercümanıyla birlikte Afganistan'a gidiyor, ancak çok geçmeden kimlikleri ortaya çıkınca kaçmaya başlıyorlar.

Filmin güzelliği, Suudi Arabistan topraklarında çekilen ilk “uluslararası” film olması. Suudi Arabistan'ın kuzeybatısındaki güzel arkeolojik, tarihi ve coğrafi el-Ula bölgesi bu filmin çekimlerine ev sahipliği yaptı.

Bu, Suudi Arabistan'ın büyük uluslararası yapımlara ev sahipliği yapma yolundaki ilk adımdı ve onu başka yapımların takip edeceğine şüphe yok. Nitekim şu anda bazı filmlerin çekimleri sürüyor veya çekim için hazırlıklar yapılıyor. Bu, Suudi Arabistan'daki film endüstrisi için sinemanın ve dizi endüstrisinin her alanında, kamera arkasında ve önünde çalışacak teknik kadroların eğitilmesi ve hazırlanması açısından faydalı. Bu ev sahipliği, dünyanın gözünden uzak kalmış, uluslararası kameraların elinin ve gözünün değmediği Suudi Arabistan coğrafyasının tanıtılması konusunda da yararlı.

Filmin kendisine gelince, Amerikan, İngiliz, İran ve Pakistan istihbarat servislerinin mücadelesini konu alıyor ve bu mücadelenin sahnesi Afganistan ve İran. İran'ın “Natanz” nükleer tesisinin bombalanması, İran nükleer programı direktörü Fahrizade’nin öldürülmesi vb. yakın tarihli olaylara da yer veriliyor.

Film teknik, görsellik, savaş ve patlama sahnelerinin göz kamaştırıcı bir şekilde sergilenmesi açısından harika, filmin içeriği ve konusunun gelişimi ise konuşulabilir. Film, istihbarat dünyası, kovalamalar, gizli çıkarlar ve sonunda iyinin kötüye karşı zaferi gibi olağan temaları ele alıyor. Ne var ki Amerikan sinemasının bazı "propaganda" unsurları da filme dahil olmuş. Ama bana öyle geliyor ki bu filmde yeni olan, Asya kökenli değil, Batı kökenli beyaz bir üst düzey Müslüman istihbarat unsurunun filme dahil edilmesiydi.

Filmin DEAŞ’ın küresel istihbarat sızmalarını ele alması da ilginçti. Pakistan istihbaratının hamisi olduğu “Taliban’ı” yönlendirdiğinden bahsetmesinin yanı sıra, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesini ve ülkeyi “Taliban”a teslim etmesini eleştirmesi ve bu teslimin Afgan kadınların durumuna etkisini suç olarak tanımlaması dikkate değerdi. Filmde bunun gibi yorumlanmayı hak eden çok şey vardı.

Dileriz bu film gerçek Suudi Arabistanlı kadroların ortaya çıkışı için iyi bir başlangıç ​​olur. Ayrıca, dev bütçeli bir filmdeki terörizm, siyasal İslam hareketleri ve küresel istihbarat temasına yönelik bu “Batılı” yaklaşım, terörizm, terör ve aşırılık ideolojisi aşamasından çıktığımızı söyleyip, geleceği kucaklama zamanının geldiğini iddia ederek bizi sürekli rahatsız edenler için umarız ikna edici olur. Çünkü bazı insanları ancak “Efendilerinin” sözleri ikna edebilir!