Rosetta Taşı’nı görmek için neden British Museum’a (İngiltere Müzesi) gitmemiz gerekiyor? Bölgemizin en büyük tarihi kapılarından biri olan İştar Kapısı'nı görmek için neden Almanya’yı ziyaret etmemiz klazım? En değerli İslam eserlerini görmek için neden Louvre Müzesi’ne gitmemiz zorunlu? Bunlar, şu ana kadarki talepler sonuç vermediği için boyun eğmemiz gereken aksiyomlar mıdır?
Aslında umut verici bazı gelişmeler yaşanıyor. Batı müzelerine karşı kampanyalar artıyor ve sahtekarlık, tahrifat ve gerçekleri gizleme suçlamaları açıkça yapılıyor. Dolayısıyla bu müzeleri giderek daha zor durumda bırakıyor. 1970’li yıllarda müzelere sadece çalınan bazı eserleri sahiplerine iade etmeleri yönünde çekingen çağrılarda bulunuluyordu ancak bu çağrılara pek kulak asılmıyordu. Bugün ise konuyla ilgili araştırmalar, komiteler, kurumlar ve konferanslar oluşturuluyor. Ülkeler, çalınan zenginliklerin geri verilmesi için mekanizmalar geliştirip bunların Avrupa ve Kuzey Amerika’da kalmasının haksızlık olduğunu ve bunun böyle devam edemeyeceğini kanıtlamak için müzakereler yapıyorlar.
Emmanuel Macron 2017’de, Afrika’ya ait kültürel varlıkları asıl ülkelerine iade etmek için bir proje başlatmak ve bu adımları kolaylaştıran yasaları incelemek zorunda kaldı. Ne var ki Batı ülkelerinin hiçbirinde bunu uygulamanın kolay olmadığı görülüyor. Zira bu ülkeler çalınan eserler söz konusu olunca adaleti sağlama konusunda hevesli görünürken, iş uygulama kısmına geldiğinde halen birçok engel olduğu görülüyor.
Hırsızlıkların itiraf edilmesi bir şey, geri adım atılması başka bir şeydir. Bu, kendini açık etmeyi, tarihi yeniden değerlendirmeyi ve gidilen yolu düzeltmeyi gerektirir. Almanya son yıllarda yüzlerce eseri Afrika ülkelerine iade etti ancak halen çok daha fazlası var. Sadece Fransa’da 90 bin Afrika eseri bulunuyor. Bunlar sanatsal eserler olarak kabul edilse de aslında günlük kullanılan araçlar, dini semboller, maskeler ve bulundukları yerden götürülerek işlevlerinden ve bağlamlarından tamamen koparılan heykellerdir.
Senegalli iktisatçı Felwine Sarr ve Fransız Bénédicte Savoy’un görevlendirildiği bir çalışmanın 2018 yılında paylaşılan sonuçları Avrupalıları hayrete düşürdü. Afrika mirasının ezici çoğunluğunun artık Kıta’da bulunmadığı, gasp edilip Batı’ya götürüldüğü ve mirasını öğrenmek isteyen Afrikalı birinin Avrupa’ya gitmesi gerektiği anlaşıldı. Bu, ‘müzeleri sömürgecilikten azad etmek’ için kampanya yürütenlere yalnızca gerilimi artırmak için değil, aynı zamanda atağa geçmek için de en büyük argümanı verdi.
Aktivist ve siyaset bilimi profesörü olan Françoise Verges, ‘Programme de désordre absolu’ (Mutlak Karmaşa Programı) adlı kitabında, hoşgörülmesi güç skandalları ortaya çıkardı. Verges kitabında her şeyin nasıl yağmalandığına şaşırıyor. Çeşitli kıtalardan ve farklı dönemlerden gelen tablolar, eşya parçaları, heykeller ve hatta insan kalıntıları, kafatasları, kemikler ve saçlar olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle Batı müzelerini, mevcut küresel biçimleriyle ‘ideolojik şiddet’ mekanları, ‘hırsızların depoları’ ve ‘ölüleri hala gömülmemiş büyük mezarlar’ olarak tanımlıyor.
Verges daha da ileri giderek batı müzesinin ‘ırkçılık ve kapitalizm sonrası bir dünyada artık yok edilmesi gereken bir tahakküm aracı olduğunu’ söylüyor.
Ancak aynı zamanda, bunun kısa vadede imkansız olduğunu düşünüyor. Çünkü Verges’e göre sömürgecilik düşüncesinin sona erdirilmesi bir tablonun duvardan indirilmesi veya bir eserin sahiplerine iade edilmesiyle olacak bir şey değil. Çünkü bu, koleksiyonların sergilenme şeklinin, eserlerin açıklamaları ve yerleştirildiği bağlamın arkasında gizli olan bütün bir zihniyettir. Sömürgeci zihniyet edebiyatın, siyasetin, konuşmaların ve sokaktaki sıradan insanların kafasının içine işlemiş durumda. Bu yüzden Arap dünyasında ona benzer birinin olmasını dilediğimiz Réunion Adası kökenli bu hanımefendi şöyle soruyor: Neden, siyahilerin maruz kaldığı kölelik şiddetini açıkça ortaya koyan ve duyguları harekete geçiren tablolar ve sergiler görmüyoruz? Verges müzeleri tarihin hafifletilmiş ve temizlenmiş versiyonunu sunmak ve ziyaretçilerini sömürgecilik zulmünün getirdiği birçok acı, şiddet olayı ve dökülen kandan muaf tutmakla suçluyor.
Veriler, öfkenin artmasına neden oluyor. Dünyadaki müzelerin yüzde 60’ı Batı’da bulunurken bazı Afrika ülkelerinin hiç müzelerinin olmaması veya daha yeni yeni kurulmaya başlayıp miraslarını istemeleri tesadüf değil. Ne de olsa bu müzelere sergileyecekleri bir şey bırakılmamış. Sorular her alana dokunuyor. Müzelerde zamanın bölünmesi veya bölümlerin düzenlenmesi gibi konuların hepsi Batı’ya özgü bir bakış açısı ile belirleniyor. Buna göre bazı milletler tarih dışı bırakılıp, başka toplumlar öne çıkarılıyor. Sömürü ve emperyalizm, el koyma ve gasp olmadan var olamaz.
İşte bu şekilde Avrupa halkının turizm geleneğinin ve kültürel oluşumunun bir parçası olan müzeler, tahakküm ve hegemonya aracı haline geliyor. Öyle ki, bir şeyin anlatısını sunma gücünü elinde tutan müze sahibi sanat, güzellik ve özgürlük adına zihinlere hakim olan kişidir.
Özgürlük ve akılcılık adına tüm bu zenginlikler Mısır’dan ve diğer sömürgelerden istediklerini alıp götüren Napolyon’un döneminden itibaren çalınmıştır. Özgürlük ilkeleriyle Fransız Devrimi, diğer halkların antika eserleri koruyacak veya önemini anlayacak yeterli bilince sahip olmadığı iddiasıyla hazinelere el koydu. Elçiler, araştırmacılar, diplomatlar ve tarihçiler ellerine geçen ne varsa alıp götürdüler.
Bugün Batı’da Afrikalıların müzeleri sömürgecilikten kurtarma kampanyaları Araplarınkinden daha ileride olsa da bunlar, Arap kampanyalarının da yolunu açıyor. Örneğin, Mısır pek çok talepte bulundu. Zira müzelerin boynunda Mısır’ın alacağı çok borç var. Aynı şekilde Irak ve Hindistan’ın da öyle. Ancak bu, halen başlangıç aşamasında ve daha gidilecek çok yol var.
İş ciddiye biniyor. Öyle ki bazıları Batı’daki dünya müzelerinin bir gün içlerini boşaltıp, çalıp yağmaladıkları ve topladıkları şeyleri halklara geri verip vermeyeceğini soruyor. Doğru bir inceleme yapılmasını gerektiren bu süreç devam ederken, Afrikalı talepkârlar “Mirasımız, eserlerimiz ve sembollerimizle ne yapacağımızı sormaya hakkınız yok. Bizim olanlar bize dönüyor. Onları heba etmek de dahil olmak üzere ne yapacağımız bize kalmış” diyorlar. Herkesin kendi hür iradesi vardır. Bazı şeylerin sona ereceğini kabul etmek de buna dahildir. İnsanın hayalgücü çok geniştir ve sürekli yeni bir şey üretir.
Gerçekten her şey değişiyor. Müzeye gitmenin anlamı bile...