Türkiye “kader” seçimini geride bıraktı. Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan, ikinci turda oyların yüzde 52,16’sını alarak üçüncü kez ülkenin dümenine geçti. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri ve Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise ilk turdaki oyunu 1 milyondan biraz daha az artırarak yüzde 47,84’te kaldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaferinin ardından önce Azerbaycan, Katar, Somali, Pakistan gibi kardeş ülkelerden, akabindeyse stratejik “ortaklar” Rusya, ABD ve Fransa’dan kutlama mesajları geldi. Özellikle muhalefete destek olduğu varsayılan Batılı devletlerin liderleri aracılığıyla Cumhurbaşkanı’nı tebrik emekte gecikmemesi, bazı çevrelerde “Zaten Erdoğan’ı istiyorlardı” şeklinde yorumlandı. Bu yorumu ileriye taşıyan İngiliz The Telegraph gazetesi Türkiye’de seçim sonuçlarına ilişkin haberinde “Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de iktidarda kalırken Avrupa rahat bir nefes alıyor. Kabul etmeyebilirler ama kıtadaki çoğu lider, Türkiye AB'ye mesafeli durduğunda daha rahat” ifadelerine yer verdi.
Batı’nın yeniden Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarına hızlı adaptasyonu emin olunmasa dahi beklenen bir gelişmeydi. Fakat en az bunun kadar konuşulan bir başka tebrik ise uzaklarda, Latin Amerika’dan geldi. Kıtanın “solcu” devlet başkanları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kutlamak adına sıraya girdi. Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro seçim gecesi hem Türk halkını hem de Cumhurbaşkanı’nı seçim zaferinden dolayı kutlarken “Yeni dünyayı kurmak için birlikte çalışacağız” notu düştü. Brezilya lideri Lula da Silva da Cumhurbaşkanı’nı selamladığı Twitter mesajında “Barış içinde küresel iş birliği, dünyada kalkınma ve yoksullukla mücadelede Brezilya'nın müttefikliğine güvenin” derken, ABD destekli bir sivil darbeyle devrilen Bolivya’nın eski Başkanı Evo Morales ise “Demokrasi bayramı dostum Erdoğan’ın yeniden seçilmesiyle sonuçlandı. Onu ve halkını kutluyoruz. Çok kutuplu dünya adım adım kuruluyor” ifadelerini kullandı.
Yukarıda bahse konu üç lider de CIA darbelerine, iç siyasetteki Amerikancı aktörlerin saldırılarına ve Beyaz Saray’ın sert yaptırımlarına maruz kalmış, sosyalist siyasetçiler. Uluslararası siyasetin seyri düşünüldüğünde belki farklı bir kutuptan da gelse tebrik mesajlarını “olağan” karşılayabiliriz. Ancak bu örneklere seçim gecesi bir de Brezilyalı komünistler eklendi. Troçkist aydınlar tarafından 1995’te kurulan, gazeteci Rui Costa Pimenta liderliğindeki İşçi Davası Partisi, “Emperyalizm yine yenildi. Erdoğan'a karşı yürütülen devasa bir darbe kampanyasının ortasında, Türkiye'de mevcut Cumhurbaşkanı yeniden seçildi" mesajıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kutladı. Yoğun ilgi sonrası Türkçe mesaj da yayımlayan partinin açıklamalarında NATO karşıtı tutum etkindi.
Morales, Lula, Maduro ve Brezilyalı komünistler açısından Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya 5’te büyüktür” diyerek BM’de yok sayılan “ötekileri” savunan bir lider. Erdoğan Türkiye’sini Rusya’yla yakınlaşarak darbeci NATO’ya had bildiren, Filistin davasını desteklemekten bir an olsun vazgeçmeyen küresel siyasetin ayrıksı aktörü olarak yorumluyorlar. Ankara’nın, Amerikan yaptırımlarıyla dize getirilmeye çalışılan Venezula’daki Maduro yönetimine ticari bağlantılarla nefes aldırdığını veya Brezilya’da İşçi Partili Dilma Roussef’e yönelik yargı darbesine nasıl karşı çıktığını unutmuyorlar. Bu açıdan bakınca da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “antiemperyalist” bir lider olarak nitelendiriyorlar.
Peki bu tanım doğru mu?
Bir açıdan evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan küresel siyaset düzleminde Batılı liderlere veya Doğu ülkelerindeki güdümlü politikacılara benzemiyor. Sert çıkışları ve sükseli açıklamaları, kendisini “ötekilerin kampına” yaklaştırıyor. Fakat bununla birlikte Türkiye sadece uluslararası siyasetteki çatlakları kollayarak buralardan kendisine nefes alanı açan bir aktörden başkası değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan bırakın sosyalizmi, sosyal adaletçi bir düzen dahi vadetmiyor. İşçilerden çok KOBİ’leri ve sermaye sahiplerini sevindirecek vergi düzenlemelerini önceliyor. Ama bir yandan da işçi sınıfına “Onlardan biri gibi” görünüyor. Üstten değil alttan, yani avamın dilinden konuşuyor. Daha da vahimi miting ve gösteri yürüyüşlerini sürekli marjinalleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimi Türkiye’deki solculara ve toplumun ötekilerine pek fazla yaşam alanı tanımayarak “topunu terörist” olarak görüyor. Ve Brezilyalı komünistlere kötü haber, Erdoğan Türkiye’sinin NATO’dan ayrılma gibi bir gündemi yok.
Aslında Latin Amerika solunun bu bakışının altında marksizmden uzak, çarpık sosyalizm anlayışı yatıyor. Bu liderlerin hiçbiri ihracat odaklı Türk ekonomisinin Batılı ortaklarına, Türkiye işçi sınıfının haline, sosyalist hareketlerin halet-i ruhiyesine, Ortadoğu’daki askeri operasyonlarına veya NATO’ya sadık üyeliğine bakmıyor. Emperyalizm, kapitalist üretim ilişkileri ve sistemin bütününden yalıtıldığındaysa elde sadece “Batı karşıtlığı” veya “NATO karşıtlığı” kalıyor.