Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Türk boksör

Morluklar boksörün itibarını bozmaz. Yere serilmek canını acıtır. Ringin dışına atılmak onu öldürür. Boks tutkunu biri için ilk emeklilik aynı zamanda ilk ölümdür.

Tablo farklı olabilirdi. Seçmenler tarafından yüzüstü bırakılabilirdi. Ofislerinden ve koridorlarından hayallerini ve düşlerini topladıktan sonra başı sonu gözükmeyen sarayını alelacele terk edebilirdi. Hatalarını tarihin iplerine asmak için seçim ipinin boynuna dolanmasını beklediklerini biliyor. Ne muhalefet merhamet ediyor ne de basın bir şeyleri unutuyor. Ne buna ne de ona tahammül edebiliyor.

Derin Türkiye onu acı bir kaderden kurtardı. Asla basit bir düşman ya da kolay bir müttefik olmadı. Düşmanlığı şiddetli ve dostluğu talepkâr. Tercihlerinde inatçıdır, ancak ani bir dönüşle rakiplerini ve müttefiklerini şoke eder ve bu tutumunu destekçilerine pazarlaması her zaman kolay olur.

Büyük törende muzaffer bir gülümseme vardı yüzünde. Muhalefete ve küçük hesaplar dediği şeylere saldırmayı ihmal etmedi. Ancak, birlik çağrısında bulunarak "Türkiye Yüzyılı"nın başladığını ilan etti. Seçmenler onu kötü bir kaderden kurtardı. Kaybetseydi, rakipleri üzerine sivri uçlu kalemler, hançerler ve intikamla yoğrulmuş hikayeler yağdıracaktı. Ekonomik hastalık ve sancıların karşısında doktor olma ısrarı nedeniyle son dönemde ciddi derece kan kaybeden Türk lirasının imajını, kendi imajı ile ilişkilendirmeleri bekleniyordu. Ülkeyi kasıp kavuran yıkıcı deprem karşısındaki ihmalkârlığı için de onu suçlamaktan çekinmeyeceklerdi.

Bölgedeki macerasının korkunç bir başarısızlıkla sonuçlandığını söyleyebilirlerdi. Ne Muhammed Mursi ya da onun gibi biri Mısır’ı yönetiyor ne de Beşşar Esed başkanlık sarayını terk etmek zorunda değil. Bölgenin çehresini değiştirmek için desteklediği ‘bahar’, bunda parmağı olanların peşini bırakmayan bir suçlamaya dönüştü. Bazıları, Çar’ın, Sultan’ın tırnaklarını kesmeyi başardığını, onu kendi oyun sahasına çekerek Atlantik Bahçesi’ne Rus füzelerini yerleştirmeye ikna ettiğini yazmaktan çekinmeyecekti. Büyük ihtimalle ABD bu yorgun müttefikten kurtulacaktı ve Avrupa kapısını şiddetle çalan ve ardından suçlamalar ve krizler yatarak kenara çekilen adamın yokluğuna sevinecekti.

Ortadoğu’nun içinde bulunduğumuz yüzyıldaki hikayesi, onun rolü üzerinde durulmadan yazılamaz. Recep Tayyip Erdoğan büyük ve etkili bir oyuncuydu. Çok büyük riskler aldığı söylenebilir. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin özelliklerini yeniden çizme projesiyle yetinmeyerek daha da ileri gidip tüm bölgenin çehresini yeniden çizmeye çalıştı. ‘İhvan Baharı’nın rüzgarları şiddetli ve yakıcıydı. Bu rüzgarlar hem Mısır’da hem de Suriye’de ciddi bir şekilde tersine döndü. Darbe indiriyor, darbe yiyor...

Kaybedenler koltuğuna oturmak zorunda kalsaydı, tüm bu defterler açılırdı. Bu olmadı ve sandıklar kendisine yeni bir fırsat ve yeni bir dönem verdi. Anayasaya göre üçüncü dönem son dönemdir. Ancak biz anayasaların ‘güçlü adamı’ ek bir döneme ihtiyacı olursa kızdırmaktan hoşlanmadığı bir bölgenin çocuklarıyız. Anayasanın kalbini kırmak, büyük boksörün kalbini kırmaktan iyidir.

Erdoğan, 20 yıldır Türkiye’nin hikayesini seleflerinin veya komşularının hiçbirine benzemeyen bir üslupla yazdı. Göreve geldiğinden beri yaralı bir savaşçı gibi davrandı. Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazına sevinen dünyayı affetmedi. Gücünü başkalarının sahaları üzerinde sergileyen ülkeyi, büyük ülkelerin büyükelçilerinin tavsiyelerini ve bazen de direktiflerini dikkate almak zorunda kalan mütevazi bir haritaya çevirdiği için affetmedi. Ortaya çıkmasından üç yıl önce Rusya da kendini yaralı bir adamın eline teslim etti. Vladimir Putin, Berlin Duvarı’nın yıkıldığı ve Sovyetler Birliği’nin intihar ettiği veya katledildiği gün yaptığı kutlamalardan dolayı dünyayı affetmeyecek. İstanbul Sultanı, dünyayı Osmanlı ihtişamının uzuvlarını kesmekle, Moskova Çarı ise dünyayı Sovyet İmparatorluğu’nun uzuvlarını parçalamakla suçluyor. Uzuvların kesilmesi korkunç bir şeydir. Atardamarları yırtar, madalyaları önemsiz kılar ve yetimleri intikam arayışına, büyük bir boksör arayışına sevk eder.

Erdoğan, boğucu Ortadoğu’nun ateşinde 20 yıl geçirdi. Yangınlar çoktu. Bunlar fiilen ABD’nin Irak’ı işgaliyle başladı. Ardından gelen 10 yıl protesto ve dış müdahale rüzgarlarını taşıdı. Ülke haritasının sınırlarından memnun olmayan tek kişi Erdoğan değildi. General Kasım Süleymani, Dini Lider’in onayıyla birkaç haritaya girip çehrelerini ve verilerini değiştirmeyi başardı.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci 10 yılı Ortadoğu’da gürültülü geçti. Erdoğan, çeşitli sahalarda kaçırdığı çok sayıda gol olmasına rağmen burada aktif bir oyuncuydu. Erdoğan birden fazla şoku yutmak zorunda kaldı. Bunların başında da Putin’in güçlerinin Suriye’ye inip -İranlı milislerle iş birliği içinde- Suriye rejimini devirme hayali kuranların rüzgarına kapıyı kapatmalarını görmek geliyor. Çar ile yumruklaşmak kolay değildi. Türk boksör biraz geri çekiliyor ama havlu atmıyor. O, Kremlin’in efendisiyle çalışırken, insansız hava araçları (İHA) Zelenskiy’nin ordusunda sadakatle görev yaptı.

Burada kısıtlı bir alan verildiği için yazımız, Erdoğan'ın kariyerindeki ana dönüm noktaları ve kararları içermiyor. O kararları ve dönüşleri olan biri. Yeni hükümetini ilan ediyor, lirası değer kaybetmeye devam ederse, ülkedeki prestijini koruyamaz. Ekonominin yaralarını sarmak için eski ilaçları kullanmayı bırakmalı. Ekonominin uzmanlara ihtiyacı var, boksörlere değil. Erdoğan'ın, seçim sonuçlarının Türkiye'de gösterdiği derin bölünmeyi de ele alması gerekiyor. Ayrıca köşe taşını Kürt korkusu ya da onları kovalama ısrarının oluşturmadığı politikalar inşa etmesi gerekiyor.

Erdoğan, ekonomi bakanlığı için güvenilir bir adam seçti: Mehmet Şimşek. “Benim sır küpüm, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sır küpü” dediği İstihbarat Başkanı (MİT) Hakan Fidan’ı da dışişleri bakanı olarak atayarak ödüllendirdi. Erdoğan’ın son on yılda yaşanan fırtınalardan dersler çıkarmalıdır. Hükümet, ekonomideki enflasyonla mücadele etmeli ve rüyalardaki enflasyonu kontrol altına almalıdır. Bölgesel güçlerin yükselişi, imparatorlukların prestijinin yeniden kazanılması anlamına gelmez. Uluslararası ilişkilerde bazen zehir içmek gerekir. Erdoğan’ın bir gün Putin ve Beşşar Esed ile aynı toplantıda bulunacak olması bunun bir delilidir. Bu boks yasasıdır. Darbe indirirken darbe alırsınız. Ancak en önemlisi, ringde ayakta kalmanız ve seçmenlerin sizi ringin dışına itmeyi başaramamasıdır.