Sudan’da durum siyaset sahnesinde ve sahada daha çetrefilli bir hal alacak şekilde gelişiyor. Savaşın iki tarafı arasındaki husumeti bitirmek için Riyad ile Washington’ın önderliğinde gösterilen arabuluculuk çabaları, sahada pek çok zorlukla karşılaştı. BM misyonu, başkanı Volker Peretz'in istenmeyen adam olarak ilan edilmesini isteyen ve BM sözcüsü tarafından reddedilen resmi hükümet pozisyonunun ardından büyük bir ikilemle karşı karşıya. Misyonun başkanına desteğini ifade eden ve değiştirmeye niyeti olmadığını belirten Genel Sekreter Guterres'in açıkladığı gibi, bu tavır Birleşmiş Milletler için yeni ve şoke edici.
BM Misyonu’nun görevleri, Güvenlik Konseyi’nin 2020 tarihli kararında belirtildiği üzere, Sudan’daki demokratik geçişi desteklemeye ve o dönemde Abdullah Hamdok liderliğindeki hükümeti insan haklarını ve sürdürülebilir barışı güçlendirme konusunda destek vermeye odaklanıyor. Bu ilk görev, Sudanlıların kabul edeceği demokratik sistemin yolunu dış müdahale olmaksızın hazırlayan bir formüle ulaşmak üzere, siyasi ve pratik sorunların çözülmesinde hükümetin desteğine ve yardımına bağlıydı. BM Misyonu’na verilen görev, Güvenlik Konseyi’nin 2021’de verdiği ikinci bir kararla, Sudanlıların hazırladığı siyasi bir anlaşmaya varmayı kolaylaştırmak için iyi niyet rolünü oynayacak şekilde genişletildi. Bu iki görev, birbirini tamamlamakla birlikte, tüm taraflarla iletişim ilkesine ve inisiyatifin ve son sözün Sudanlılara ait olmasına odaklanıyor ki bu, siyasi ve sivil parçalanma hali ve genel durum hâkim olan askerî ikiliğe bakıldığında gerçekten zor bir görev. Uygulamada iş böyle olmadı. Bu noktada misyon başkanının kendisine verilen genel yetkiyi aşmadaki sorumluluğu kendini gösteriyor.
Sayın Volker, Sudan krizinin taraflarıyla nasıl iletişime geçecek? Bu taraflardan biri, ana taraf olan Sudan hükümeti. Ordu komutanının başkanlığındaki Egemenlik Konseyi ise onunla iş yapmayacak, hatta Afrika Birliği ile IGAD’dan onunla iş birliğinin durdurulmasını talep edecek. Bu, BM Genel Sekreteri’nin Volker’ı görevin başında tutma konusunda ısrarcı davranmadan önce hesaba katması gereken temel sorulardan biri. BM istediği kadar desteğini açıklasın ve elçinin görevinin başında kalması konusunda ısrar etsin, ülkedeki fırtınalı krizin ana taraflarından bir veya birkaçının BM elçisine olan güvenini kaybetmesi, şüphesiz ki görevin tümüyle başarısız olduğu anlamına gelir.
Egemenlik Konseyi ile ordunun Sayın Volker’a olan güvenini kaybetmesi, yeni bir şey değil. Nitekim özellikle son bir yıl boyunca biriken ve işi nihayetinde istenmeyen adam olarak ilan edilmeye kadar vardıran pek çok durum mevcut. Daha önce Nisan 2022’de el-Burhan, yetkilerinin sınırlarını ihlal ettiğini düşündüğü için onu sınır dışı etmekle tehdit etti. El-Burhan’a göre onun yetkileri, üzerinde anlaşmaya varılan geçiş aşamasından sonraki seçimlere hazırlık yapmakla sınırlı. Bunun için de Sudanlı bir tarafın seçimlerle ilgili tüm görevleri yerine getirmesi ve bu görevle çatışan girişimleri denetlemesi şarttı. Yani Volker Peretz’in yaptığı gibi olmamalıydı. Özgürlük ve Değişim İttifakı, direniş komiteleri ve Kordofan’daki silahlı hareketler de dahil olmak üzere, BM Elçisi’nin attığı birçok adıma itiraz eden sivil siyasi güçler var. Bu durum, bu ismin anlaşma değil, tartışma konusu olduğunu gösteriyor ki, bu onun attığı adımları kaçınılmaz olarak etkileyecek bir şeydir.
Ordunun BM Misyonu’na olan güvenini kaybetmesinin sebeplerinden biri, ordunun bazı tarafları diğer bazılarının aleyhine olarak tuttuğunu söylemesidir ki bu, çerçeve anlaşmasının Hızlı Destek Kuvvetleri ve Özgürlük ve Değişim İttifakı’nın bazı bileşenlerinin desteğiyle imzalanması konusundaki ısrarında görülüyor. Halbuki ordu, sivil güçler ve silahlı hareketler pek çok çekinceleri olduğunu ifade etmiş ve daha sonra bu çekincelerin dikkatli, sağduyulu ve acelesiz bir yaklaşımı hak ettiği ortaya çıkmıştı. Tüm bunlar, nisan ayı ortasından bu yana yaşanan kanlı ve tüm Sudanlılar için daha fazla yıkım ve sıkıntı getirecek başka bir dönemin habercisi olan yersiz çatışmalara yol açan doğrudan sebepler.
Sayın Volker’ın durumu, Sudan’ın sınırlarının ötesine geçerek, Arap krizlerine özel BM misyonlarının başına atanan BM elçilerinin dosyasını açıyor. Bu elçiler arasında İspanyol diplomat Bernardino Leon’un halefi olarak 2017’de atanan BM Libya Elçisi Lübnanlı Gassan Selame, onun ardından gelen Amerikalı Stephanie Williams ve sonra Senegalli Abdullah Bathili var. Bir de Suriye’de görevi 2018 sonuna kadar devam eden İsviçreli Staffan de Mistura ve onun halihazırda görevde olan halefi Geir Pedersen; Yemen’e elçi olarak atanan Moritanyalı İsmail Veled eş-Şeyh, onun yaklaşık iki yıl görevde kalan halefi Britanyalı Martin Griffiths ve onun da halefi Hans Grundberg; Aralık 2018’den beri BM Genel Sekreteri’nin Irak Özel Temsilcisi ve BM Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Sayın Jeanine Hennis-Plasschaert var.
Tüm bu isimler, Güvenlik Konseyi kararlarıyla belirlenen görevlere getirildi. Bu kararların son on yılda birçok Arap ülkesinin başını ağrıtan Yemen, Libya, Suriye ve Irak krizlerinin çözümünü kolaylaştırması bekleniyordu. Hedeflenen bu kolaylaştırma ancak ilgili tüm taraflarla iletişim kurulduğu ve herkes tarafından kabul edildikten sonra, aşamalı da olsa gerçekleştirilebilecek öneriler sunulduğu takdirde hayata geçebilir. Bunun için BM’nin misyonu aracılığıyla, üzerinde anlaşmaya varılan herhangi bir adımın başarısına kefil olacak tüm yolları sunması şart. Bu noktada BM Elçisi’nin krizin tarafları arasında güven inşa edilmesine yardımcı olacak fikirler sunma, ikna etme ve iletişim kurma konusundaki özel yetenekleri devreye giriyor. En önemlisi de bu tarafların güvenini kazanması, tarafsız ve önyargısız olması, krizin devamında ya da çıkış yolunda etkili olan toplumsal gerçekler, varsa kabile ve aşiret haritası ve köklü gelenekleri hakkında büyük bir sabra, idrake ve bilince sahip olmasıdır. Aynı şekilde özel hesaplarla krize müdahale eden ve yerel taraflardan bir veya birkaçının karar ve iradesini ele geçiren dış odakların rolünün da farkında olması gerekir.
Bu elçilerin, bu büyük sınavı atlattıklarını söylemek zor. İnsaflı olmak gerekirse, başarısızlığın sorumluluğunun önemli bir kısmı, krizde etkin yerel güçlere ve konumlarında ve dar çıkarlarında ısrar etmeleri için onlara dış destek sağlayanlara ait. BM ve Genel Sekreteri de tüm BM misyonlarının siyaset sahnesindeki ve sahadaki sınırlı getirilerinin sorumluluğundan muaf değil. Sudan ve diğer örneklerde en tarafsız ve uluslararası yetkiye en bağlı elçiyi seçmek, bu elçinin söylediklerini ve yaptıklarını takip etmek ve varsa hatalarını düzeltmek ya da gerekirse değiştirmek dışında bir çare yok.