Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Hac, kurban ve yeniyi karşılama

Son kırk yılda Hac hakkında okuduğum kitapları artık sayamıyorum. Eski alimlerimiz seyahatname şeklinde yazarlardı. Yeniler ise kişisel deneyimlerini kayıt altına almak için hatırat şeklinde yazıyorlar. Okuduklarım arasında beni derinden etkileyen iki kitap veya kişisel tecrübe var. Biri, Muhammed Esed’e ait ‘Mekke’ye Giden Yol’, diğeri ise Celal Âl-i Ahmed’e ait ‘Hasî Der Mîkât’. Muhammed Esed ile Celal Âl-i Ahmed’in bu iki kitabını kaç kere okuduğumu artık hatırlamıyorum. Solcu bir İranlı olan Celal, Hac deneyiminden sonra kendi deyimiyle yönünü değiştirdi. “Lebbeyk Allahümme lebbeyk (Rabbim! Davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim)” seslenişi onu sersemletmiş ve aynı anda hem güçlü bir zayıflık hem de yoğun bir güç hissetmiş. Yön değiştirmekten bahsederken, benimsemiş olduğu siyasi ideolojiyle artık ilgilenmediğini kastetmiyordu; aksine söylediğine göre kendisinde yoruma dayalı bir gelişim meydana geldi ve böylece insanlara hizmet etmeyi Allah’a (azze ve celle) bir ibadet olarak görmeye başladı. Siyahi Amerikalı Malcolm X, Celal Âl-i Ahmed’in hatıratını biliyor muydu bilmem; muhtemelen bilmiyordu, ama insanoğluna hizmetten bahsettikten sonra siyahi Amerikalıların özel sorunundan bahsetmeye devam etti: yeryüzünün zorbaları olmadan Allah’ın birliği yoluyla kurtuluş ve özgürlük. Ona göre Allah’a kulluk (Lebbeyk lâ şerike lek: Rabbim! Senin davetine icabet ettim; senin eşin ve ortağın yoktur), özgürlüğü insanın insanlığı için varoluşsal bir gereklilik haline getirir.

Muhammed Esed’e gelince… Müslüman olmadan önceki adı Leopold Weiss. Onu da Hacc-ı Ekber (Büyük Hac) gününde büyük cemaatin coşkusuna ortak olmak için tüm zorluklara katlanan kalabalık büyülemiş ve etkilemiş. Arife günü “Veda Hutbesi” ile insanlığın barış ve dayanışması çağrısının bir karışımı olan hutbe onu hayrete düşürmüş. Muhammed Esed, sonraları bir İslam düşünürü haline geldi ve çeşitli konularda birçok kitap yazdı. Ancak hiçbiri Mekke’ye Giden Yol gibi değildi. Kitabı, İngilizce ve Arapça olarak defalarca basıldı. Davetlerin arkasındaki kalabalıkların seçkinlere çekici gelip gelmediğini bilmez. Ama kendini seçkinlerden sayan o, topluluk ve Arafat Dağı ile Nebi’nin (a. s.) veda hutbesinden alıntılar (bunu daha önce bilmiyordu) karşısında hayrete düştü. Daha sonra defalarca Hac eda etmeye gitti, ancak o derin duyguları hissetmedi!

Elbette Hac veya keşif amacıyla Mekke’ye yapılan ziyaret, başka yabancılar arasında aynı izlenimleri uyandırmıyordu. Mesela Mekke’ye sızıp onun hakkında iki cilt kitap yazan Hollandalı şarkiyatçı Snouck-Hurgronje, hacı kafilelerinin davranışlarını gözlemleyerek İslam’ın gücünün sırlarını keşfetmek istiyordu. Endonezya’daki Hollanda sömürge yönetimine danışman olan Hurgronje, Mekke ile Medine’yi ziyaret etmeyenin bu dinin gücünün sırlarını bilemeyeceğini söyleyip durdu. Meşhur ‘el-Mu‘cemü’l-Müfehres li-Elfâzi’l-Hadîsi’n-Nebevî’ adlı fihristin sahibi Wensinck’in hocası olan Hurgronje, Veda Hutbesi’nin senedini sahih (hadis aktarım zincirini doğru) bulmuyordu. Ona göre Veda Hutbesi’ndeki ‘hümanist ifadeler’ sonradan üretildi, çünkü hutbede bahsedilen değerler daha çok Aydınlanma Çağı değerlerine benziyor! Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Osmanlı Devleti’yle ittifakı yüzünden Şeyh Hurgronje ile tartışan Alman şarkiyatçı Carl Heinrich Becker’a göre ise hutbe sahihtir; sonradan ortaya konduysa da koyan her halükârda bir Müslümandır!

Celal Âl-i Ahmed’i, Muhammed Esed’i ve Malcolm X’i büyüleyen ve Hurgronje’yi rahatsız eden Veda Hutbesi nedir peki?

-Ey İnsanlar! Arap’ın Arap olmayana, kırmızı tenlinin siyah tenliye bir üstünlüğü yoktur; üstünlük ancak takva ve salih amel bakımındandır.

-Ey İnsanlar! Rabbinize kavuşana kadar mallarınız ve canlarınız birbirinize haramdır.

-Kimde bir emanet varsa onu emanet sahibine iade etsin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmedin ne de zulme uğrayın.

-Cahiliye devrinde güdülen kan davaları kaldırılmıştır. Cahiliye devrindeki tüm faizler de kaldırılmıştır.

-Kadınlarınız üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlara güzel davranın, çünkü onlar sizin yardımcınızdır.   

-Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Tüm Müslümanlar kardeştir. Müslüman, insanların dilinden ve elinden yana emin olduğu kişidir.

Amerikalı filozof William James, Avrupa ve Amerika’da din ile bilim çatışması zamanında ‘dinî tecrübe’ konusunda ders verirken, bireysel bir deneyim olarak deneyci tümevarıma tâbi olmamasına ve her bireysel inancın inanan kişinin yaşadığı bir hak ve hakikat olmasına rağmen bu dinî tecrübeyi delillendirmeye çok meraklıydı. Ancak bazı öğrencileri ona haccın diğer dinlerde de farz olduğunu ve bireysel değil, kitlesel bir ibadet olduğunu hatırlattı. O da onlara ister sembolik ister gerçek olsun, içe veya dışa dönük yolculuk ritüelinin bir dönüşüm ve değişim, bir halden hale geçiş örneği ve bireysel ve kitlesel karışımı bir şey olduğunu belirtti.

Elbette pek çok Müslüman defalarca Hacca gidiyor ama içsel dönüşüm hedeflemiyor. Ama pek çok Müslüman ya da başka din mensubu da içsel dönüşüm için Hacca gidiyor ya da içsel dönüşüm hacca teşvik ediyor. Bu, eski ve yeni büyük dindar kitlelerin durumudur. Onlar, fırtınalı değişimlerin ortasında hacda emniyet, güvenlik ve mutmain eden iman arıyorlar. Hacılar sürekli olarak üç sınıfa ayrılır: Birinci sınıf, farz ibadeti eda ederek Allah’ın rızasını arayanlar. İkinci sınıf, kutsal diyarlarda yardım umarak tövbe arayanlar. Üçüncü sınıf ise yeniyi karşılamak üzere Hac vasıtasıyla Allah’a yol arayanlar. Hacdaki kişisel deneyimlerini yazanların çoğu son iki, özellikle de üçüncü sınıftan. Bu yazının başında bahsettiğimiz üç kişi de diğer güdüler tamamen yok denmeksizin bu üçüncü türdendir.

Kur’an-ı Kerim, Kâbe’yi ‘beyt-i atik’ yani eski ev olarak adlandırır. Eskidir, çünkü İbrahim ve İsmail (a. s.) tarafından inşa edilmiştir. İbrahim, Rabbine dua ederek, burayı ibadet edenlere ve hem kendisi hem de toplum için esenlik arayanlara bir ibadet yeri ve insanlara bir sığınak haline getirmesini istedi. Bunun gerçekleşmesi için ne savaşın ne de korkunun olduğu, yani savaşmanın yasaklandığı haram dört ay vardı.

Müslümanın yeniliği, tüm insanların yeniliğidir: Müslüman namazında, orucunda, zekâtında ve haccında güvenlik ve esenlik peşinde koşar. Aranan bu esenlik, sadece savaşlardan kurtuluş değildir; aynı zamanda açlıktan beslenmek ve insanın özgürlüğü, eşitliği ve onuru için çalışmaktır. Yeni ve ilerinin gerçekleştirilmesine ortak olma imkânları, insani yaşamın şartlarındandır.

Hac ve her ‘uzak yoldan’ bu uğurda yapılan yolculuk, yeniyi aramanın ve onu karşılamanın bir sembolü olmaya devam ediyor.