Binyamin Netanyahu gözlerini ovuşturuyor. Gördüklerine inanamıyor. Duyduklarına inanamıyor. Sanki dünya onu püskürtülemez füzelerle bombalıyor. Kanlı deliliğini, pervasız hayallerini ve tarihin mağaralarından gelen sanrılarını bombalıyor. Son füzeler Kanada, Avustralya ve İngiltere'den geldi. İngiltere'nin Filistin’i tanımasının kendine özgü bir burukluğu var; Starmer'ın vaadi, Balfour Deklarasyonu'nun yol açtığı acıyı hafifletecek.
Netanyahu huzursuz. Dünya susturulamaz. Onu cezalandırmak için uçaklar gönderilemez. Tarihinde ve Yahudi tarihinde acı dolu bir soru peşini bırakmayacak; maceraları ve suçları, dünya vicdanının uyanışını hızlandırıp, Filistin devletini tanıdığını ilan etmek için acele etmesine mi neden oldu? Güçlü İsrail daha önce hiç bu kadar yoğun bir diplomatik ve siyasi darbe almamıştı.
Dünya, Gazze’den gelen görüntülerle sonsuza dek yaşayamadı. Yıkılan gökdelenler. Sakinleriyle birlikte öldürülen evler. İçlerine sığınanlarla birlikte yanan çadırlar. Küçük bedenler ve küçük mezarlar. Ölüm tencereleri ve hain ekmekler. Cenazelerin eşiğinde tekrar tekrar yerinden edilmenin ıstırabı. Umutsuzluk neredeyse kök salmış; bu yüzden yaralılar tarihe sığınır. Hiçbir ezici güç tüm insanları öldürmeyi, tüm evleri katletmeyi veya tüm ağaçları sökmeyi başaramamıştır. Mazlumların rüyası, uçakların füzelerinden daha güçlüdür. Bir çocuğun gözlerinde saklanabilir. Kısa veya uzun bir süre pusuda bekleyip, sonra patlayarak kendisini ifade edebilir. Dünyanın vicdanının taş olduğu, komasının sonsuza dek süreceği doğru değil. İşte dünya, New York'tan BM ilkelerini savunuyor ve Guterres'in gözyaşlarını siliyor.
Hikaye sadece Filistin'i değil, tüm Ortadoğu'yu ilgilendiriyor. Deneyimler bize, Filistin meselesinin Ortadoğu'daki en büyük açık yara olduğunu gösteriyor; ancak başka yaralardan da bahsedilebilir. İsrail'in politikası, bu yaranın varlığını inkâr etme ve Filistin halkının topraklarını veya bir kısmını talep etme hakkını yok sayma çabasına dayanıyor. İşte Netanyahu hükümeti, Gazze'yi haritadan silerek ve Batı Şeria'yı istikrarsızlaştırıp ondan parçalar kopararak Filistin hayalinin temellerini yıkmak için “Sinvar Tufanı”nı kullanmaya devam ediyor. İsrail, Tufan’ı bölgenin, özellikle de çevresinin çehresinin bir kısmını yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bir operasyon başlatmak için kullandı. Netanyahu, Beşşar Esed'i devirmekle, İran'ı Suriye'den kovmakla, Hasan Nasrallah'ı denklem dışı bırakmakla ve uçaklarının bölgedeki birçok ülkenin hava sahasını ihlal etmesiyle açıkça övünüyor. İsrail'in kibri, Doha'daki Hamas liderlerinin karargahına baskın düzenleme aptallığı noktasına dahi vardı.
Gazze'deki sahnelere paralel olarak, bölge halkı bu hafta New York'taki önemli sahnelere odaklanacak. Suudi Arabistan ve Fransa'nın iki devletli çözüm konferansı himayedarlığı, Filistin davasının seyrinde önemli bir olay teşkil ediyor. Suudi Arabistan liderliği bu girişime tüm gücüyle destek verdi ve Filistin devletinin tanınması, özellikle Avrupa'da ve oradaki büyük güçler tarafından hız kazandı. Bu eşi benzeri görülmemiş gelişme, İsrail'in Filistin davasını Gazze'nin enkazı altına gömme girişimini engellemeyi amaçlayan uluslararası bir tepki oluşturabilir. Son yıllarda İsrail'i geleneksel olarak destekleyen veya suçlarına göz yuman ülkelerin, İsrail-Filistin savaşlarını sona erdirmenin tek yolunun İsrail'in yanında bağımsız bir Filistin devletinin kurulması olduğunu kabul etmeleri hiç de kolay değil. Ancak mesele bunun da ötesine geçiyor. Ortadoğu'nun, böyle bir devlet kurulmadıkça istikrara kavuşamayacağı da artık kabul ediliyor. Ortadoğu'nun istikrarı ise ülkelerini ve halklarını ilgilendirdiği gibi, aynı zamanda Avrupa ve dünyayı da ilgilendiriyor; çünkü bu bölgenin istikrarı büyük güçleri, onların çıkarlarını, küresel ekonomiyi ve istikrarını da etkiliyor.
Anahtar, iki devletli çözümdür. İsrail'i İsrail'e geri döndürebilir, sınırlarına geri döndürebilir, uçaklarını hava sahasına geri döndürebilir ve bölgeye yönelik kibirli uygulamalarından kurtarabilir. Uzun süredir devam eden savaşları etkisiz hale getirebilir ve bölgesel maceraların bölgeyi yeniden şekillendirmek için dayanabileceği bahaneleri ortadan kaldırabilir. Washington'un mevcut tutumuna rağmen iki devletli çözümü destekleyen Arap, İslam ve uluslararası güç, nihayetinde ABD yönetimini, Filistin’in haklarını ve İsrail’in güvenliğini iki devletli çözümden başka bir şekilde garanti altına almanın mümkün olmadığına ikna etmeyi başaracaktır. Bu büyük diplomatik ve siyasi mücadele zaman ve sabır gerektirse de Ortadoğu'yu tünelden çıkarmak için gerekli yoldur. İki devletli çözüm, tünelden, savaşlarından ve dehşetinden kurtulmanın tek yoludur.
New York'ta yaşanacaklar önemli ve tarihi, ancak bu sürecin sadece başlangıcı. Filistin devletinin tanınması ile bunun sahada uygulanması arasında İsrail içinde, Filistinlilerin saflarında ve diğer başkentlerde, özellikle de ABD'de şiddetli bir savaş yaşanacak. Dünya açık bir mesaj verdi; Filistin haklarını yok etmek imkânsız. Halkların geleceği hava saldırılarıyla belirlenemez. Haklara ve uluslararası hukuka saygıyla belirlenir. New York'ta yaşanacaklar ilk adım. Netanyahu hükümeti ateşkesi kabul etmeye, müzakere masasına oturmayı kabul etmeye ve sınırları ve garantileri görüşmeye zorlanmalıdır. Bunu başarmak için Washington, Filistin yarasını adalet temelinde iyileştirmenin zamanının geldiğine ikna edilmeli.
İsrail'in Netanyahu'nun intihar söyleminden vazgeçmekten başka seçeneği yok. Gazze'de daha fazla ölüm, İsrail'in tüneldeki varoluşunu derinleştiriyor. İsrail ordusu Gazze'yi bir enkaz denizine çevirdi, ancak Filistin hayali küllerinden yeniden doğdu. Filistinlilerin, uluslararası meşruiyet sözlüğüne göre iki devletli çözüm için mücadele etmekten başka seçeneği yok. Tünelden çıkıp pencereye ulaşmak zor ve sancılı seçimler gerektiriyor, ancak bunlar yapılmalı. Devlet, örgütlerden daha önemlidir.
Yaser Arafat bir gün topraklarının bir kısmına geri dönmeyi seçmişti. Sanki İsrail ölüm makinesinin tüm evleri ve tüm çocukları yerle bir edemeyeceğinden eminmiş gibi, “devlet bir taş atımı mesafesinde” diye tekrarlıyordu.