İngiltere Brexit olarak da anılan AB ile yollarını ayırması üzerinden birkaç yıl geçti. İngiltere aidiyetini kaybetti. Boşluğu ikame etmek için bazen uçuk projeler dillendiriliyor. İngiltere merkezli Roma’nın diriltilmesi gibi. Bağımsızlığına düşkün İngiltere bu duygularını ayrılıkla tatmin etmiş olabilir. Lakin ekonomik olarak ve stratejik olarak kiminle ortak olacak? Kimin gemisine binecek? İttifaklar olmadan İngiltere çaptan düşecektir. Bugünkü zenginliğini de koruyamayacaktır. Sadece Rusya’ya veya Putin’e kafa tutarak uluslar arası alanda kaybettiği yeri geri kazanamaz. ABD ile ortaklık aramak da beyhude. Sebebi, ABD’nin de gelecekte nereye demirleyeceği belli değil. O da yalpalıyor, çöküntü emareleri gösteriyor. İngiltere AB’den ayrılarak yara aldı. Yaranın bir kısmı da AB topluluğuna dönük.
Bu arada Fransa’nın güneyle ilişkileri giderek daha fazla kızışıyor. Avrupa’ya aşırı sağın hakim olmasıyla birlikte belki de çok geçmeden Akdeniz’in güneyindeki ülkelerle Fransa gibi ülkelerin askeri sürtüşmeler içine girdiğini göreceğiz. Bu da Akdeniz’in güney havzasını uluslar arası çekişme alanı haline sokabilir. Afrikalı göçmenlerin Avrupa’ya yönelmeleri iki tarafın arasındaki sorunları büyütebilir. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said göçmenler konusunda AB ile işbirliği yapıyor diye el üstünde tutulmaya ve mali yardım almaya başladı. Bilhassa İtalya bu konuda başı çekiyor. Fransa’ya da, İtalyan Başbakanı Giorgia Meloni gibi faşizan yani faşizm eğilimli yöneticiler gelebilir. Fransa’da güneyin başkaldırısı sonrasında Marine Le Pen’ün şansı daha da açıldı. Avrupa’da Berlusconi gibi populistlerden sonra aşırı sağın yükselmesi hikmetin yerini çılgınlığın aldığını gösteriyor. Avrupa’da düşüş durdurulamıyor!
Kısaca, AB’den daha genel olarak Avrupa’nın hem güney hem de kuzey ile ilişkileri türbülansa giriyor. Nail Merzuki adlı 17 yaşındaki Cezayir asıllı bir gencin trafik kurallarına riayet etmemesi nedeniyle gün ortasında kanunsuz bir şekilde infaz edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Sokaklar ayağa kalktı ve Paris yanmaya başladı. 2005 yılından sonra en büyük gösterilere sahne oldu.
Son olaylar ışığında sanki Fransa’da aklı başında kimse yok. Kur’an ifadesiyle: Aranızda hiç mi aklı başında kimse yok? Adeta dünyayı çılgınlar mangası yönetiyor. Dünya giderek kontrolden çıkıyor ve bu çılgınlığı dizginleyecek hikmet sahibi siyasilerin yerini Macron gibi eyyamcı siyasetçiler yani çapsızlar alıyor. Berlusconi, Trump ve Macron gibi çapsız liderler temelsiz vaatleriyle kitleleri de ayartıyor, baştan çıkarıyorlar. Ülkelerini getirdikleri yer belli. Cezayir’de Nail Marzuki ismindeki gencin infazından bir hafta evvel Cezayir-Fransa hattında iki çekişme yaşandı. Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ve bazı eski büyükelçiler Cezayir Milli Marşı aleyhinde konuştu. Fransa aleyhindeki bazı çıkarılmış veya dondurulmuş atıl dizelerinin yeniden aktif hale getirildiğini savundular. Durduk yerde Cezayir’in damarına bastılar. Daha da beteri Fransız bir dilbilimci Cezayir’in Fransızca yerine Arapçayı resmi dil yaparak kendisine kötülük yaptığını ileri sürdü. Elbette bu tür kışkırtıcı çıkışlar ipleri daha da geriyor. Kini daha da büyütüyor. Bu olsa olsa kıt akıllılık ve kültürel milliyetçiliktir. Bu hesaplı çıkışlar içeride ve dışarıda Cezayirlilerin öfkesini daha da biliyor. Belli ki Fransa bütün Cezayir’i ve Cezayir halkını işbirlikçi zümre olarak tanınan Harkiler haline getirmeyi düşlemiş. Fransızlar bu konuda oldukça hazımsızlar. Fransa’nın gözü hala sömürgecilikte kalmış bulunuyor.
Fransız Dilbilimci Alan Pentulila, Cezayirlilerin Fransızca yerine Kur’an diline sarılmalarının, dönmelerinin bir ilkellik ve gerileme olduğunu ileri sürmüştür. Böylece Cezayirlilere ve dilleri olan Arapçaya saygısızlık etmiştir. Nasırlarına basmıştır. Elbette ki bu tekil bir durum değildir. Sömürge valileri gibi davranan Fransız elçiler sağda solda Fransızcanın propagandasını yapmakta Frankofonizm halkasında veya havzasında kalan ülkelerin yeniden Fransızcaya dönmelerini telkin etmektedirler. Nitekim 2017 yılında Moritanya’da Fransa’yı temsil eden büyükelçi Moritanyalılardan Arapça yerine Fransızcayı benimsemelerini istemiştir ( http://alakhbar.info/?q=node%2F2220&fb_comment_ çid=1343564379042571_1343590665706609 ). Bütün bunlar Fransa’nın sistematik olarak Kuzey Afrika ülkelerinde Arapçayı ve Arap kültürünü geriletmeyi üzerine vazife aldığının delili. Bu ülkelerin ana dillerine geçmelerini hazmedememektedir.
Fransa’daki son gerilim de Fransa’nın Afrika’da etki alanını kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun bir kısmı devletler oyununa bağlıdır ve Çin ve Rusya gibi ülkeler bu kıtada Fransa’nın önünü kesmektedirler. Onların bildiğimiz kadar böyle bir dil takıntısı bulunmamaktadır.
Son yıllarda Fransa’nın dünyadaki yeri sarsılıyor. Bu nedenle de Türkiye gibi yükselen oyuncuların ayağına basıyor, hazımsız davranıyor. Çok sık pozisyon değiştiriyor bu da güvenilmezliğini perçinliyor. İkincisi de refah seviyesi düştü ve ekonomisi sarsıntı geçiriyor. Bu da içeride Fransızların kayrılması ve Arapların dışlanması ile birlikte adaletsizlik kat sayınsın artışı ile banliyölerin isyanını tetiklemiştir. Geçmişte bunu tasvir eden Athena adlı bir film de gösterime girmiştir. Devletten ve basından destek alarak pervasızlaşan yabancı ve bilhassa Arap ve İslam düşmanlığı gemlenemiyor. Bunlardan birisi de Charlie Hiebdo adlı hiciv dergisinin iki de bir İslam’a sataşması ve Macron gibi siyasetçilerden de destek bulmasıdır. Bu da hem kel hem fodul söylemini akla getirmektedir. Hem Müslümanlara haksızlık ediyor hem de bir de üzerine tüy dikerek hakaret ediyorlar.
Rusya’nın güneyle imtihanı olduğu gibi güneyin de Rusya ile imtihanı var. Rusya’nın güneyle imtihanı bugün Ukrayna meselesinde düğümlenmektedir. Güneyin Rusya ile imtihanında ise bilhassa kuşak ülkeleri bağlamında Romanya, Bulgaristan, Polonya gibi ülkeler kuşağı ile birlikte Rus yayılmacılığının kıskacında ya da aynı salınım hattında olan Almanya gibi ülkeleri sayabiliriz. Bununla birlikte İtalya ile Fransa gibi ülkeler ise bu anlamda manevra alanı geniş ülkeler kuşağına girmektedirler. Ya da Fransa ile İtalya gibi ülkeler ikircikli ülkeler kümesine giriyorlar.
Sağa kayış Avrupa’nın istikametini saptırır ve yayılmacılık furyasını artırır ve güneyle ilişkiler keskinleşir. Bu anlamda özellikle Avrupa’nın güney kuşağı Frankofonizm hattında duran bugünkü Tunus rejimine arka çıkıyor. Hem göçmenlere hem de ideolojik kesimlere karşı onu ön siper hattı olarak görüyor. Yine Putin konusunda çok endişeli değiller. Zelenski Ukrayna’yı NATO’ya dahil etmeyen Avrupa’nın intiharla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunmaktadır. Zelenski sadece kendi ülkesini düşünüyor. Halbuki Avrupa kayalara bindiren bir Titaniği andırmaktadır. Karanlıklara gömülen demokrasi vahası son nefesini vermeye hazırlanıyor! Avrupa deniz fenerini bulamayan gemiyi andırıyor. Kayalıklara bindirdi, bindirecek! Karanlık sularda demokrasi can çekişiyor. Belki de sadece kendini düşündüğü ve pragmatik davrandığı için böyledir. Kim bilir?