Türkiye sonunda NATO inadından vazgeçti. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından ulusal güvenlik endişelerinin artmasıyla Atlantik İttifakı’na üyelik için başvuran İsveç’in adaylığındaki veto kalktı. Ankara, Stockholm’ün üyelik başvurusuna getirdiği engeli kaldırmayı tercih etti.
Karar tam anlamıyla bomba etkisi yarattı. Zira Litvanya’nın başkenti Vilnius’a NATO Zirvesi’ne katılmak için giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’la görüşmesinden böyle bir netice çıkması beklenmiyordu. Karar değişikliği o kadar ani oldu ki anlaşmanın açıklanmasından yarım saat önce İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “İsveç üzerine düşeni yerine getirmiyor” diyerek Stockholm yönetiminin FETÖ ve PKK iltisaklı isimleri iadesi konusunda gerekli adımları atmadığını belirtmişti.
Peki Ankara’nın bu ani dönüşünün perde arkasında ne var?
Türkiye’den ayrılmadan önce açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in üyeliğine yeşil ışık yakma karşılığında Ankara’nın “Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin hızlandırılması” kozunu oynamıştı. Dolayısıyla herkesin aklına “Türkiye’ye AB konusunda garanti mi verildi?” sorusu geldi. Zirve sonrası düzenlediği basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan İsveç’in Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini destekleyeceğini söylüyor. Ancak Birliğin ağır topları, Almanya ve Fransa’nın sessizliği kuşkuları artırıyor. Üstelik Ankara’nın AB’ye dahlinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın vetosuna takılması da muhtemel. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’ye göre Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik meselesi “hala oldukça uzak”.
Öyleyse Ankara’nın Brüksel konusunda umutlu olmasını gerektirecek bir nokta var mı? Ne yazık ki hayır. İlk etapta Türk vatandaşlarının Schengen vize başvurularındaki retlerin azalması muhtemel. Fakat kısa vadede Türkiye’nin AB’ye gireceği bir rüzgârın oluşması bile mümkün gözükmüyor. Dahası Avrupa ile raksın içeride Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milliyetçi-muhafazakâr ortaklarını ne anlamda memnun edeceği soru işareti.
Aslında Ankara’nın yüksek perdeden dile getirdiği İsveç’in terör ortaklığı nedeniyle veto kararında ısrarı NATO üyeleri tarafından da iç siyaset adımı olarak değerlendiriliyor, ciddiye alınmıyordu. Türkiye ekonomide öyle denli bir sıkışma yaşıyor ki bunu aşmak adına ABD ve AB ile ilişkileri rayına oturtması gerektiği düşüncesinde. Medyada sıkça dile getirilen Washington’dan yeni tip F-16 savaş uçakları satın almak için NATO vetosundan vazgeçtiği söylemi abartılı. Bu alışverişin sonlandırılması kısa sürede gerçekleşecek kadar basit değil. Yine de İsveç ve Finlandiya’nın adaylığına “evet” denilmesi Beyaz Saray nezdinde Türkiye’nin kredisini artıran ve “ödüllendirilmesi gereken” bir hamle şeklinde yorumlanıyor.
Türkiye’nin ne kazanmadığını gösteren bu maddelerden sonra asıl kazanca odaklanabiliriz. Ankara, İsveç’in Atlantik İttifakı’na katılmasına onay vererek esasında Batı’dan “Rusya ile ilişkileri ilerletme” vizesi kaptı. Ukrayna işgalinin akabinde uluslararası diplomasiden izole edilen Kremlin, hala Ankara’nın önemli bir partneri. Enerjiden ticarete, turizmden finansa değin pek çok alanda ortaklıkları süren iki ülkenin ilişkileri, hala daha Batı’nın radarına takılmadı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ağustos ayında Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gerçekleştireceği ikili zirve, ilişkileri -özellikle Suriye ve ekonomi alanlarında- yeni anlaşmalarla taçlandırabilir. İşte Ankara’nın Moskova ile dansının Batı’nın sinir uçlarına dokunması durumunda veya başka bir ifadeyle ilişkilerin daha da derinleşeceği önümüzdeki dönemde, NATO’da İsveç’e verilen onay daha da bir anlam kazanıyor.