Kuran-ı Kerim’in bir nüshasını yakan alevlerin dumanları dağıldıktan sonra, Suriyeli zeki bir genç harekete geçip Kur’an-ı Kerim gibi Tevrat'ın bir nüshasını yakma talebinde bulunarak İsveç makamlarını zor durumda bıraktı. Zira İsveç hükümeti, talebi reddetmesi ve hatta ertelemesi halinde çifte standart uyguladığını tüm dünyaya göstereceği için Avrupa ve uluslararası kamuoyu nezdinde son derece zor bir durumda kalmamak adına yakma eylemine izin verdi. Geçtiğimiz cuma günü İsveç polisi, İsveç'te ikamet eden Suriyelinin İsrail Büyükelçiliği önünde gösteri yapmasına ve Tevrat'ı yakmasına izin verdi. Karar, İsrail ve çeşitli dini kuruluşlar tarafından kınandı. Gerçekten de Suriyeli genç, destek için kendisiyle gelen bir grup İsveçli Müslüman ile birlikte büyükelçiliğin önüne geldi. Bir elinde Tevrat diğer elinde çakmak vardı. Kamuoyunun ve medyanın gözleri bu ilginç, kışkırtıcı ve tehlikeli sahneye çevrildiğinde Suriyeli genç Tevrat'ı yakmaktan vazgeçtiğini duyurdu. İsveç radyosu SVT'nin haberine göre Suriyeli genç, en başından itibaren Tevrat’ı yakmayı düşünmediğini, İsveç hükümetine ve tüm dünyaya "bir Müslüman olarak karşılıklı saygı çağrısı yapmak, ifade özgürlüğünün dikkate alınması gereken sınırları olduğunu söylemek” istediğini açıkladı.
İnsanlar, gencin mesajını iletmek için kullandığı yönteme ister katılsın ister katılmasınlar kesin olan şu ki, bu yöntem uluslararası haber ajanslarının, uydu kanallarının ve hatta sosyal medyanın görmezden geldiği pek çok kınama ve eleştirilerden çok daha etkili ve mesajını dünyaya ulaştıran bir araçtı.
Müslüman genç Tevrat'ı yakmayarak iyi yaptı ve gelecekte Hristiyan, Yahudi, Budist ve Hindu olsun, bir grup insan tarafından kutsanan herhangi bir kitabı yakmamak, bu gençten başkaları için de iyi olacaktır. Aslında Yahudiler için kutsal olan bir kitabı yakmaktan geri adım atan bu genç, tek bir mesaj değil, birkaç mesaj verdi. Bunların ilki, özgürlük ve demokrasiye sahip ülkelerin yasaları tarafından onaylansa bile, farklı dinlere ve farklı kültürlere mensup kişiler arasında karşılıklı kutsalları yakma eylemleri, canların kaybedilebileceği kaosa ve şiddete doğru tehlikeli bir kaymadır. Kuran-ı Kerim de bu yüce hedefi, yani kutsallara saygıyı desteklemiştir: Onların Allah'tan başka taptıklarına sövmeyin ki onlar da aşırıya giderek bilgisizce Allah'a sövmesinler.
İkinci mesaj da çok önemliydi; aşırılık yanlısı eylemlere, insanlar ne kadar şiddetli duygusal sloganlarla protesto etseler de eşit derecede aşırı veya daha şiddetli bir eylemle karşılık verilmemeli. İntikam, şiddet eylemleri, kamu tesislerine saldırı din, akıl ve menfaat açısından kabul edilemez. Müslüman azınlıkların durumunu ve çektikleri sıkıntıları araştıran herkes, hem bizim hem de akıllı insanların uyardığı bu şeylerin önemini anlayacaktır.
Eşit derecede önemli bir diğer mesaj hem etnik hem de dini yönden radikal Batı sağının önünü kesmektir. Kuran yakmanın ve Hz. Muhammed’i (s.a.v) kötüleyen karikatürlerin "sistematik" eylemler olduğunu göz ardı etmiyoruz. Amacı, Müslüman azınlık arasındaki fanatikleri, Batı halklarını öfkelendirecek şiddetli tepkiler vermeye kışkırtmak ve bunun sonucunda da İslamofobi’nin güçlenmesine ve Müslüman azınlıklara yönelik daha fazla kısıtlama ve baskıya yol açmaktır. Bu bağlamda Dr. Misfar el-Kahtani tweetinde "Haklar, şiddet yoluyla ve maruz kalınan ötekileştirme ve mağduriyete ağlanarak elde edilmez" dedi. Batı, 150 yıldır içinde yaşayan birçok etnik kökene ve azınlığa ev sahipliği yapıyor. Onlar artık birinci sınıf vatandaş olurken, Müslüman azınlık hala entegrasyon fikrini tartışıyor.