Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Hayat, insan, kâinat ve anlam (2)

Hayatın anlamı nedir sorusunun kesin ve herkesin kabul ettiği bir cevabı var mı? pozitif bilimciler buna “Hem evet hem de hayır.” demektedirler. Hayatın anlamı nedir? Sorusuna filozoflar farklı cevaplar vermişlerdir: Platon, bilginin insanı erdeme ulaştıran en önemli araç olduğuna inanıyordu. O yüzden Platon’a göre, hayatın anlamının “Daha çok öğrenmek.” olduğunu ifade etmek mümkündür. Aristo’ya göre ise, insan, “mantıklı (rasyonel)” bir varlıktır. Ona göre etik değerler insanı iyi olmaya yönlendirir. Bu nedenle ona göre insan hayatının nihai amacı “İyi olmak.”tır. Anisthetes’in liderliğini üstlendiği Kinik öğretiye göre, insanın nihai amacı, “basit bir yaşam” sürdürebilmektir. Hedonizm’e göre, insan hayatının amacı zevki olabildiğince yüksek tutup, acıyı azaltmaktadır. Her insanın keyfi, acısının üstünde olmasıdır. Buna göre hayatın anlamı: “Hemen, şimdi, zevk.”tir. Stoacılığa göre insan, doğanın işleyiş mantığını iyi tanımalı ve ona göre hareket etmelidir. Çünkü insanın söylediklerinden ziyade, yaptıkları/davranışları önemlidir. Stoacılığa göre hayatın anlamını: “Mantığı kavra, canın yanmasın.” Alman filozof Immanuel Kant’a göre kâinatı bir arada tutan ilkeler vardır. Bu ilkelerin geçerlilikleri uygulanılabilirliklerine göre değişir. Dolayısıyla, “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran.” Birbirinden faklı olsa da hayata bir anlam yükleyenlerin aksine Nihilizm, hayatın içten içe bir anlamı olmadığını savunur. Varoluşsal nihilizme göre, hayatın diğer filozofların ortaya koyduğu gibi tartışmasız ve ortaklaşa kabul edilebilecek bir anlamı yoktur, dolayısıyla kişinin bu hayatta her şeyi yapmak için izni vardır. Özellikle de Nietzsche’nin “Tanrı öldü.” aforizmasından sonra, günümüz yaşantısına en çok şekil veren felsefik öğretilerden birinin nihilizm olduğu söylenebilir.[1]

Tüm varlığın amacını bilemeyiz, ancak daha büyük bir hayat kurgusunun bir parçası olarak kendi varoluşumuzda bir anlam bulabiliriz. Anlam ve itminan bulmanın birçok yolu vardır ancak hepsinin ortak özelliği: hayata değer verme eğilimidir.[2] Hayatı değerli kılacak şey de hangi değerler uğrunda yaşandığıdır. Hayat herkes için çok kıymetli ve değerli olmasına rağmen eğer ona daha değerli bir amaç ve anlam konulabilirse başkaları için feda edilebilmektedir. Demek ki hayata anlam katacak şeylerin başında ona daha yüce bir anlam ve değer kazandıracak bir amaç belirlemek gelmektedir. İnsanların çoğu ölümden çok korktuğu halde anlamlı buldukları bir amaç uğruna ölmek için gönüllü olabilmektedirler. Bunu, onlara yaptıran şey; daha büyük bir amaca hizmet etme inancıdır. Hayata anlam kazandıracak şey, ona daha büyük bir amaç sunmaktır. İslam bunu “Allah rızası veya Allah yolunda olma gayreti” olarak belirlemektedir. Bu yüzden bu uğurda kaybedilen hayatlar normal bir hayat kaybı olarak nitelendirilmeyip[3] “ŞEHADET” diye isimlendirilirler.

Vahyin hayat tanımlamasını dikkate almayan ve onu sadece tek boyutuyla düşünen bazı insanlar; “Bu dünyadaki hayatımızın ötesinde başka bir şey yoktur ve öldükten sonra diriltilmeyeceğiz!”[4] diyerek hayata büyük anlam katacak olan ahiret boyutunu ıskalamkta ve dünya hayatına takılıp kalmaktadır. Aslında bu Tolstoy’un “İnsanın cevabını bulamazsa yaşayamayacağı türden bir soru” olarak nitelediği sorunun oluşturduğu boşluk ve anlamsızlıktır. O, "Bugün yaptıklarımın ve yarın yapacaklarımın sonucunda ne olacak? Hayatımın tamamının sonucunda ne olacak?" veya başka bir ifade ile "Hayatımın, beni bekleyen, kaçınılmaz olan ölümün yok etmeyeceği bir anlamı var mı?"[5] diye soruyordu.

İnsanların pek çoğu dünya hayatında hedefledikleri birçok şeyi elde edince onlar için hayat anlamını kaybetmektedir. Sonuç itibariyle de Tolstoy’un “İtiraflarım” adlı eserinde yazdığı şu ifadeleri söylemek durumunda kalmaktadırlar: "Bugün değilse yarın, hastalık ve ölüm sevdiklerime ya da bana uğrayacak veya çoktan uğramıştır geriye kötü bir koku ve solucanlardan başka bir şey kalmayacak. Er ya da geç, yapıp ettiğim her şey unutulacak ve ben var olmayacağım. O zaman neden çaba göstermeye devam edeyim? İnsan bunu nasıl göremez? Ve yaşamaya nasıl devam eder? Şaşırtıcı olan da budur! Bir kişi, yalnızca, hayatla sarhoşken yaşayabilir; ayıldıktan hemen sonra kişinin, bunun sadece saçma bir aldatmaca olduğunu görmemesi imkansızdır!”[6]

Hayat, kelimelere, sayılara ve formüllere hapsedilemeyecek kadar anlamlıdır. Bu husus göz ardı edilecek olursa hayat sadece şu kadar yıldan, şunları şunları yaptığınızda şöyle olur şöyle yaşarsınız gibi ifadelerin ötesine geçmez. Halbuki hayat-ömür insana verilmiş en büyük nimet ve sermayedir. Bu sermaye doğru bir şekilde kullanılmazsa sonuç hüsran olacaktır.  Ve bu hüsran insana şunu söyletecektir: “Her şey boş! Mutlu kişi henüz doğmamış olandır. Hayattansa ölüm daha iyidir ve insan kendisini bu hayattan kurtarmalıdır.”[7] Oysaki bu hayat esas yaşanacak hayatın yani ahiretin ekim yapılacak tarlası[8] idi. Hayatta olmaktansa ölmenin daha iyi olacağını düşünenler, ömür sermayelerini yani tarlalarını güzel ve verimli tohumlarla doldurmayıp zararlı bitkiler ekenler veya onu tamamen boş bırakanlardır.

[1] https://www.labmedya.com/8-felsefi-ogretiye-gore-hayatin-anlami-nedir Erişim Tarihi: 25.06.2023

[2] Armin Zadeh, Hayatın Anlamı, çev. İclal Eskioğlu Aydın, https://kemalsayar.com/haftanin-yazisi/hayatin-anlami Erişim Tarihi: 25.06.2023

[3] el-Bakara 2/154

[4] el- En’am 6/29

[5] Lev Nikolayevic Tolstoy, “İtiraflarım”, çev. İhsan Özdemir, (İstabul: Karizma Yayınları, 2006), 29

[6] Tolstoy, “İtiraflarım”, 23-24

[7] Tolstoy, “İtiraflarım”, 44

[8] Buhârî, Rikâk, 3