İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Doğadaki yangınlar ile siyaseti kundaklayanlar arasında

Dünyanın dört bir yanında etrafımıza baktığımız her yerde, kırmızı sıcak noktalar karesinin kırmızı siyasi çizgilerin düşüşüne paralel olarak genişlediğini görüyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, dün "küresel ısınma çağının kapandığını, küresel kaynama çağının başladığını" tüm dünyaya duyurdu. Ardından Temmuz ayındaki - özellikle kuzey yarımkürede - olağandışı yüksek sıcaklıkları "korkunç" olarak tanımladıktan ve bu "sadece başlangıç" dedikten sonra, iklim değişikliği konusunda sert ve acil eylem çağrısında bulundu.

Guterres'in açıklamasında önemli olan aynı anda iki mesaj vermesiydi; birincisi, bazı seçkinleri çevre tehlikesini kasten göz ardı eden dünyaya bir uyarıydı. İkincisi, birçok çalışma ve uyarıya, karada, denizde ve havada yaşanabilir ortamların azalmasıyla birlikte kirliliğin arttığına dair sürekli gözlemlere rağmen, anlık çıkarlarını insanlığın geleceğinden üstün tutan bu seçkinlere dolaylı bir kınamaydı.

BM Genel Sekreteri yaptığı konuşmada, karbon emisyonlarını azaltmak için G20 üyelerinin "yeni iddialı hedefler" belirlemelerine ihtiyaç olduğunu vurguladı. Gelişmiş ülkelerin 2025 yılına kadar iklim uyumuna yönelik finansmanı ikiye katlamak için "açık ve güvenilir bir yol haritası" sunmaları gerektiğinin altını çizdi. Dünyanın, gelişmiş ülkelerin 2040 yılına kadar mümkün olan en kısa sürede net sıfır emisyona ulaşma taahhüdünü gerçekleştirmeye gereksinimi olduğunu sözlerine ekledi. Sıcaklık dalgaları dünyanın geniş alanlarını ele geçirirken, Dünya Meteoroloji Örgütü ve Avrupa Birliği İklim Gözlemevi’nin bu ayın yaklaşık 100 bin yılın en sıcak ayı olacağını öngördüğü bilgisini de verelim.

Öte yandan, saf iklim endişesinden uzakta bir arada yaşamanın, kurumların, iyi yönetişimin ve ideallerin siyasi olarak "yakılmasının", en azından orman kanunlarıyla yönetilmeyen toplumlarda, en az varlığımızın geleceğini tehdit eden yangının alevleri kadar tehlikeli olduğuna inanıyorum. Bugün, dünyanın tüm kıtalarında ve etrafımıza baktığımız her yerde, “kırmızı sıcak noktalar” karesinin, kırmızı siyasi çizgilerin düşüşüne paralel olarak genişlediğini görüyoruz. Göç ile ilgili demografik kaygı ve "Rus ayısının" kafesinin parmaklıklarını kırma konusundaki ısrarıyla ilgili endişelerin geri dönüşü arasında, Avrupa'nın kalbindeki siyasi sınırlar dokunulmazlıklarını kaybetmeye başlıyorsa ve aşırı popülizm Avrupa’nın demokratik dokunulmazlığını tehdit ediyorsa, Kuzey Amerika ve Doğu Asya da tehlikeden muaf görünmüyor.

Donald Trump'ın McCarthycilik’in düşüşünden sonra gerileyen "kanaatleri" uyandırdığı ABD’de, gelecek yıl deneyimin tekrarlanması, Trump ya da onun izinden giden birinin başını çekeceği bir Cumhuriyetçi yönetime bahis oynanması asla ihtimal dışı değil.

Bir önceki gün Iowa'da, 2024 seçimleri için Cumhuriyetçi adaylar arasında düzenlenen bir ön miting sırasında aşırı sağcı katılımcılar, marjinal Cumhuriyetçi aday Will Hurd'ün eski başkanı eleştirme cüretini kınadı. Eski Teksas Temsilciler Meclisi üyesi Hurd, katılımcılar önünde Trump'ın "bu yıl Büyük ABD’yi geri getirmek için değil, daha çok hapis cezasından kaçmak için savaştığını" söyledi. Ancak katılımcıların bu sözleri kınaması, Cumhuriyetçi Parti aktivistleri arasında "Trump olgusu"nun etkisinin hâlâ güçlü olduğunu tekit etti. Dolayısıyla, köklü partiyi Trump'ın "kişiselciliğinden" kurtarmayı düşünen herhangi bir Cumhuriyetçi siyasetçi, bu görevin ağırlığının ve risklerin boyutunun farkında olmalı. Trump destekçileri, alternatif bir kişi veya alternatif politikaları düşünüyor gibi görünmüyorlar. Dahası Demokrat Parti de mevcut Başkan Joe Biden'a bir alternatif seçemiyor gibi görünüyor.

Uzak Doğu ve Asya'da da genel tablo pek iyi değil. Mevcut Çin liderliğinde belirgin bir zayıflık olmadığı doğru, ancak Çin'in büyük ekonomik ve siyasi sıçramalarına rağmen, "şeffaflık" Pekin'deki gücün doğasında en büyük eksiklik olmaya devam ediyor. Geçen yıl iktidardaki Komünist Partinin son kongresinde eski Başkan Hu Cintao’nun zorla salondan çıkarılma hadisesi, dün, Dışişleri Bakanı Chen Gang'ın bu göreve atanmasının üzerinden 7 aydan kısa bir süre geçmesinin ardından muğlak bir şekilde görevden alınmasıyla tekrarlandı.

Buna ilaveten Tayvan dosyasının “mayınları”, Pekin’in Ukrayna konusunda Moskova ile taktiksel yakınlaşmasının, Gandi-Nehru mirasına tamamen sırtını dönen aşırılık yanlısı Hindu-milliyetçi Hindistan ile açık rekabetinin ortasında, Çin liderliğinin ve Pekin'deki karar alma mekanizmalarının niyetlerini bilememek tüm dünya için büyük bir endişe konusu.

Son olarak, Ortadoğu'ya mutlaka uğramak gerekiyor.

Burada İsrail'in neredeyse daimî Arap “sarsıntıları” karşısında uzun süredir övündüğü istikrarı sağlayan demokratik bir temsili sistem ve bağımsız bir yargı altında yaşadığı 70 yılın ardından, bölgeye "yabancı" olan oluşum, "çevresinin" bir parçası haline geldi.  Pek çok açıdan, özellikle de olumsuz açılardan ona benzer oldu.

Yine yolsuzluk suçlamasıyla hapse girmekten kaçınmaya çalışan Binyamin Netanyahu, anayasa değişiklik taslağıyla, İbrani devletini kuranların gurur duyduğu modern devletin kurumlarına karşı radikalizm, köktencilik ve yozlaşmanın sembollerinin kurduğu ittifakın son maskesini de düşürdü.

Netanyahu'nun şu anda tamamen barışa, bir arada yaşama ve ılımlılığa temelde düşman olan yerleşimci ve faşist güçlerin desteğine güvenmesi, uzlaşmazlığa, ayrımcılığa, baskıya, zulme, gücün kötüye kullanımına, barışçıl iktidar değişiminin yok edilmesine, adaletin küçümsenmesine dayalı bir oluşumda demokratik bir sistemin kurulması olasılığı yanılsamasını yıkıyor.

Medya araçlarının aktardığı özgür kalabilmek için Netanyahu'nun karanlık "hapishanesine" girmeyi reddeden göstericilere ait görüntüler, İsrail toplumu içindeki anlaşmazlığın derinliğinin belki de en iyi ifadesidir.