Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

İsyan ahlakı

Rahmetli Nurettin Topçu, “İsyan, insan hareketinde hürriyetin varlığının habercisidir” der. Yani insan,  yapılan yanlışlara, haksızlıklara, yolsuzluklara ve zulme isyan etmiyorsa hürriyete talip değil demektir.
“İsyan” kelimesi insanların birçoğuna sevimli gelmeyen bir kelimedir. Özellikle de yönetimi ve gücü ellerinde bulunduranlar nezdinde. Zira isyancı diye nitelenenler hemen her toplum tarafından “bozguncu” olarak tasvir edilirler. Çoğu zaman bunlar anarşizmden beslenen anarşistlerle karıştırılmaktadır. Bizim bahsettiğimiz “isyan” anarşizm ile uysallık arasında yer alan hareketliliği ifade ediyor. Topçu’nun ifadesiyle “hareket gerçek isyandır.”
İsyan etmenin/harekete geçmenin temelinde “kurulu düzenleri” bozmak vardır. Tabi olarak burada kast ettiğimiz halka hakça ve adalet ile davranan düzenler değildir. Halkı sömüren onları yok sayan, onları ezen ve zulmeden adaletten uzak sistem ve düzenler kast edilmektedir. İşte peygamberler adalet ve merhametten uzak bu düzenlere isyan etmek ve onları bozmak için gönderilmişler. Bu nedenle peygamberler zalimler ve zorbalar tarafından sevilmemişler ve şiddetli bir muhalefete maruz bırakılmışlardır. Hatta bu zorba ve zalimlerin bir kısmı kendilerini ıslah edici, doğru ve yol gösterici görürken, Firavun örneğinde olduğu gibi Hz. Musa ve onun gibilerini fesatçı, bozguncu ve asi olarak nitelemişlerdir.[1]
Meselenin bu noktasında şu sorulabilir; her isyan bu niteliği mi taşır? Yahut da her isyan iyi midir? Bu soruya “evet” cevabını vermek mümkün değildir. Mutlak kötü olan isyanlar vardır. Allah’a ve O’nun elçilerine isyan etmek gibi. Halkına adaletle ve hakkaniyetle davranan yöneticilere isyan da bu kapsamdadır. Bu nedenle Allah’a, Resulüne ve Allah ve Resulünün koymuş olduğu ilkeler doğrultusunda layıkıyla davranan idarecilere itaat bir zorunluluktur. Allah’a ve Resulüne iman edenler için…
Peki, neye ve kime isyan edilmeli?
İsyanın bir amacı ve ahlakı olmalı mı? Bu soruya “evet” cevabı verilmelidir. Kanaatimizce Kelime-i tevhitte de bunları görebilmek mümkündür. Zira Kelime-i tevhit yani “La ilahe illallah Muhammed’ün Resulullah” bütün sahte ilah ve düzenlere bir başkaldırı ve isyandır. “La ilahe/hiçbir ilah yoktur” ifadesi ilahlık taslayan veya kendisine ilahlık payesi verilen her şeye karşı “isyan bayrağını” açmaktır. İmanın gereği budur. Reddedilmesi gerekenler reddedilmeden imanın geçekleşmesi söz konusu olamaz. Önce yok sayılması ve karşı gelinmesi gerekenlere tavır konacak sonra kabul edilmesi gerekene gönül açılacak. İlahi öğreti bunu tavsiye eder;

“… O halde, şeytanî güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede/dayanağa tutunmuşlardır…”[2]  

Bu ilke ve öğreti gereği Hz. İbrahim toplumun ilah olarak gördüğü putları kırmıştır. Hz. Muhammed onları Kâbe’den temizlemiştir. Diğer peygamberler de benzer tavırlar sergilemiş, kavimlerini bütün ilahları reddedip yalnızca Allah’a kulluk etmeye çağırmışlardır.[3] Sahte ilahlara karşı hak etmediklerinden dolayı başlatılan başkaldırı ve isyan “illallah” denilerek hakiki ilah ve mabud olan Allah’tan nefyedilir. Yani gerçek ilah olan Allah’a boğun eğilir, teslimiyet gösterilir ve isyandan kaçınılır. Allah’a boyun eğmek, insanın kendi benliğine ve şeytani güçlere karşı bir isyanıdır. Zira benlik/nefis ve şeytan insanı Allah’a karşı gelmeye çağırır. Aslında “la ilahe” demek hareketi başlatmak, “illallah” demekse insanın Allah’a bağlanışını, O’na yöneliş ve yükselişini ifade eder. Şu gerçek de unutulmalıdır ki “illallah” denilmeden ne gerçek ahlak söz konusu olur ne de gerçek anlamda isyan!
Toplumsal düzlemde ise Rahman’ın belirlediği ve ilkelerini koyduğu adalet ve hakkaniyet ölçüsü içerisinde işlerini yürütenlere karşı itaat ve saygı gereklidir. Fakat insanlara zulmeden, temel değerlerin onlara tanıdığı hakları çiğneyen, her türlü hukuksuzluğa ve adaletsizliğe kapı aralayan ve destekleyenlere de dur demek için meşru ölçüler içerisinde kalınarak her türlü direniş ve mücadele bir zorunluluktur. Çünkü onurlu bir hayat ve hürriyet için bu gereklidir.
Kimden gelirse gelsin zulme ve adaletsizliğe karşı takınılacak tavır, insan hareketinde hürriyetin varlığının habercisi olacaktır. Yani sadece isyan eden hürdür veya en azından gerçekten hür olan sadece odur.
O halde hareketlerinizde hür olmaya var mısınız?
[1] A’raf 7:127; Mü’min 40:26.
[2] Bakara 2:256
[3] A’raf 7:59,65,73,85.