Maha Muhammed Şerif
TT

Gerçek ve hayal arasında Erdoğan

Genellikle insan, gençliğinden cumhurbaşkanlığı sürecine kadar yaşadığı renkli maskenin arkasında Erdoğan’ın karakterini anlayan az sayıda kimseyi otomatik olarak sorguluyor. Fakat bu kimseler, sessiz kaldı. Erdoğan’ın yakın arkadaşlarının bu çok yönlü karakteri keşfetmelerinin ardından, şiddetli bir çekingenlik gösterdikleri doğrudur.
Erdoğan’ın AK Parti içerisindeki siyasi ittifakları sürekli değişmesinden, Ahmet Davutoğlu ve modern Türk ekonomisinin mühendisi Ali Babacan gibi kendisine yakın olanları uzaklaştırmasından sonra Erdoğan’ın siyasi mizacı ve değişimleri hakkında Türk politikacılar nezdinde olumsuz bir izlenim oluştu. Dolayısıyla Türk politikacıların Erdoğan’a güveni azaldı.
Bu paradokslardan da anlaşıldığı gibi Erdoğan, halkının desteğinin çoğunu kaybetmesine yol açan maceracı bir karaktere sahiptir. Bundan dolayı akademisyenlerin, ordu mensuplarının ve diğer sektörlerin Erdoğan’ın iktidar süresini uzatmak için mücadele etmesinin ardından Erdoğan, ülkede politik ve ekonomik huzurun yokluğunda, diğerlerinin beğenisi kazandı. Fakat bu beklenti ve sevgiyi sürprizlerle dolu bir akşam takip etti. Bir darbe girişimin ardından binlerce insan hapse atıldı, birçokları görevden uzaklaştırıldı ve darbeyi planlayan esas hücre ortaya çıkmadı.
Darbeyle ilgili belgeler bitti. Daha sonra durum, devletin askeri ve sivil sektörlerinden büyük bölümünü vatan haini ilan etme noktasında hükümet talimatlarına dönüştü. Darbenin her yıldönümünde Erdoğan, suçluları yakalamayı taahhüt ediyor.
Birçokları, içerde başarısız olmasından, ülkenin ekonomik anlamda kötüleşmesinden ve Türkiye’yi Arap ülkelerine ve çeşitli Batılı devletlere karşı savaşa sokmasından dolayı Erdoğan’ın iktidar sürecinde ve hatta hükümet üyelerine karşı bile çekilmez olabileceği konusunda hemfikir. Şartların 2016’da hükümetten istifa etmeye sevk ettiği Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni genel başkan seçilmesi için düzenlenen olağanüstü kongrede, AK Parti için yeniden aday olmayacağını açıkladı.
Örnekler çok ve hepsi de farklı sorulara yol açıyor. Kişisel faktör ve siyasi ağırlık ya da halk ağırlığı, Türkiye’nin siyasi denkleminde ve Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki ilişkide önemli bir rol oynadı. Bunun dışında Erdoğan, Osmanlı hayallerinden vazgeçmedi ve Suriye topraklarına geri döndü. Öyle ki Suriye, geleceğini belirlemeye müdahale etmek için Rusların, İranlıların ve Türklerin açık alanına ve savaş sahasına dönüştü.
Bugün Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘komşu ülkeler gibi’ ülkesinin nükleer silaha sahip olma isteği noktasında söylemlerini duyuyoruz. Erdoğan, talepleriyle ve caydırıcı güce sahip olmakla kamuoyunu meşgul etmeye mi çalışıyor? Uluslararası toplum, ABD’ye ve Arap dünyasına karşı çelişkili tutumlarının ardından Erdoğan’ın eğilimlerine güveniyor mu? Yoksa bu eğilimler, ülkesine uygulanan yaptırımları kaldırmak, Kürtlere karşı savaşında bu eğilimleri siyasi bir örtü haline getirmek, Suriye’nin içine nüfuz etmek ve müttefiki İran örneğinde olduğu gibi haber bültenlerinin başında yer almak için Erdoğan’ın aradığı kayıp fırsatlar mı?
Hiç şüphesiz Türkiye Cumhurbaşkanı, uzun vadede meyvesini verecek ve yenilemeye çalıştığı eski tarihte derin bir etkiye sahip bir strateji için çalışıyor. Erdoğan, “Birilerinin elinde nükleer başlıklı füze var. Bir tane iki tane değil. Ama benim elimde olmasın! Ben bunu kabul etmiyorum” diyerek, nükleer silaha sahip olmak istediğini dile getiriyor.
Pratik düzlemde nükleer silah isteğinden Avrupa Birliği’ni (AB) doğrudan tehdit etmeye kadar dikkat çekici sorunlarla farklı yönlere oynamanın önemli olduğunu görüyoruz. Reuters’ın haberine göre Erdoğan, Suriyeli mültecilerle ilgili uluslararası destek almaması halinde ülkesinin Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilere kapıyı açacağını söylüyor.
Erdoğan, kibir ve tevazu noktasında çelişkili bir portre çizmeye çalışıyor. Fakat bazı çevreleri kaybedeceğini anlamasıyla birlikte, Türkiye’yi kontrol etme, mutlak güç sahibi olma ve ülkesinin sözde demokrasisini parçalama adımlarını hızlandırmaya başladı. Şu an Erdoğan, popülist davranışlarla bölgedeki ana meseleler ve siyaset üzerinden kendi ölçülerine göre Osmanlı İmparatorluğu’nu kurmanın yollarını arıyor.
Erdoğan, cafcaflı söylemlerle Mescidi Aksa’yı savunma iddiası gibi tamamen farklı politikalar uygularken, aslında Filistin’i işgal eden Siyonist devletle iyi ilişkiler kuruyor. Araplar, Türk dersini anladı mı?