Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Riyad Anlaşması: İran'a karşı üçüncü devrim

Irak’ta tekrarlanan protesto gösterileri ile Lübnan’ın yeni protesto gösterilerinin ortak noktası; halkın neredeyse hepsi İran’a bağlı politikacıları açıkça yolsuzluk ile suçlayarak taleplerini dillendirmek için sokağa dökülmüş olmasıdır.
İran, Irak ile Lübnan arasındaki ortak paydadır. Ancak gerçek şu ki; Irak’ta durum çok daha zor ve karışık. Bunu protestolardan şeklen de olsa fark etmek mümkün.
Lübnan’da protesto gösterilerinin suskunluk, mezhepçi aidiyet, yakın tarihin hesapları hapishanesinden çıkmaktan mutlu olduğunu görüyoruz. Irak’ta ise protestocular hala hapishanenin içinde bulunuyorlar. Bu yüzden ölümle tehdit ediliyorlar.
İran’ın Irak’taki varlığı çok daha derin ve köklü. Dolayısıyla protestocuların her protestoda ölüm ve yaralanma tehlikesi var.
Lübnan’da Hristiyan ve Sünni bileşenler, silahlı olmasalar ve daha zayıf olan taraf olsalar da siyasette bir değerleri, sokakta önemli bir popülerlikleri var.
Irak’ta ise İran Devrim Muhafızları, her gösteriyi bütün vahşi yöntemlerle bastırmaya çalışıyor.
Orada ölenlerin sayısının sürekli artmasının nedeni de bu. Protestocular her türlü öldürülme biçimine maruz kalıyorlar. Hatta polis arabaları ile eziliyorlar. Irak’ta birden fazla Hizbullah var.
Iraklılar ile İranlılardan oluşan silahlı gruplar her yere nüfuz etmiş bulunuyorlar. Bu yüzden protestocuların sahip oldukları tek güç, İran tarafının içinde bulunduğu zayıflık.
Yoksa onlar da devrimleri duvarlara öylesine yazdıkları talepler ile başlayan ama sonrasında ölüm ve tehcire maruz kalan, büyük güçlerin elinde oyuncak haline gelen Suriyeliler gibi olurlardı. 
Irak protesto gösterileri, hükümetten hizmet talep ediyor. Bunu yerine getirmek kolay. Hükümet bu konuda ek vaatlerde bulunarak insanları kandırabilir.
Asıl sorun, yolsuzluk ve hepsi de İran’a bağlı hırsızlar ile mücadele talepleridir. Lübnan’da ise Hizbullah’ın şu anda iyi bir durumda olmaması bir şans.
Çünkü az da olsa gücünü kaybetmiş olduğu bu aşamada ağır silahları ile sokağa inmesi halinde varlığını tehlikeye atmış olacak. Bu yüzden geçmişte Hizbullah, tek bir itiraz fısıltısı bile duymadan bir saat içinde Beyrut’u işgal edebilirken, bugün destekçileri -şu ana kadar- protestocuları taş yağmuruna tutmakla yetiniyorlar.
Irak ve Lübnan protesto gösterilerinin en önemli özelliği, insanların, özellikle de Şiilerin din adamlarının otoritesinden azad olmalarıdır.
Kerbela’da Humeyni’nin fotoğraflarının yakılması, insanlar için ekmek ve mutfakta kaynayan ocağın dışında inançlar da dahil hiçbir şeyin daha önemli olmadığının en büyük göstergesidir.
Bu iki darbenin ardından gelen Riyad anlaşması ise Tahran’a yöneltilmiş üçüncü darbeydi. Zira Yemen’de Husilere zemin hazırlayan, kendisini bir güç merkezi zannetmesini sağlayan, Yemenli bileşenleri birbirlerine karşı kışkırtarak ateş ile oynayabileceğini düşünmesine neden olan bölünmüşlüğü sona erdirdi.
Riyad, başta Güney Geçiş Konseyi olmak üzere bütün bileşenleri ile Güneyliler ile meşru hükümeti bir araya getirdi. Aralarında Islah Partisi’nin de bulunduğu hiçbir siyasi gücü es geçmedi. Güneylilerin bir araya getirilmesinin ve diğer bileşenlerle eşit bir şekilde hükümete entegre edilmelerinin amacı sadece hak ve adaleti sağlamak değildi. Aynı zamanda gelecekte her kabile, grup ve partinin yönetime katılma, birlik veya bağımsızlık konusunda kendileri için uygun kararın alımına ortak olma hakkına sahip olduğu bir Yemen tasavvuru içindi. Ancak bugün ve bu aşamada bütün bunların tek bir görevi var; o da, Yemen’i İran’ın uzantısından kurtarmak.
Yemen bağımsız ve egemen bir şekilde tekrar kendi halkının olduğu zaman bütün ayrıntılar ve talepler müzakere edilebilir.
Özellikle de Suudi Arabistan ve BAE gibi bütün siyasi güçleri ile Yemenlileri destekleyen devletlerin himayesinde bu gerçekleşebilir.
Irak ve Lübnan, silahlı rakip taraf ve partilerin ülkelerini nasıl mahvedecebileceğine dair Yemenliler için açık bir örnek teşkil ediyor.
Bu nedenle meşru hükümet ve Güney Geçiş Konseyi; güvenlik çalışmalarını yerel olarak düzenlemeyi, özellikle ağır silahların devletin elinde ve Koalisyon liderliğinin gözetimi altında olmasını kabul etti. Bu kararların, taraflar arasındaki ilişkileri düzenleyen esas ve bütün tarafların güvenirliğinin teminatı olması konusunda anlaştı. Önemli bakanlıkların dağıtımının görüşülmesi -her ne kadar bu konunun çözüldüğünü düşünsem de- ve 24 bakanlığın iki grup arasında eşit bir şekilde dağılımı gibi diğer ayrıntıları daha sonra ele almaya karar verdi.
Bugün İran, işgal etmekle övündüğü bölgelerde kendisini tehdit altında görüyor. Her yerde zorluklarla karşı karşıya. Tahran’daki politikacılar, yaşanan her şeyin temelinde ABD yaptırımlarının getirdiği ekonomik zayıflık olduğunu biliyorlar.
Bugün Riyad anlaşmasının imzalanması ile gözden kaçırmamamız gereken gerçek; Suudi Arabistan’ın Yemen’e her düzeyde sunduğu bütün yardımlara karşın Yemen’in istikrarının kendi halkının elinde olduğudur.
Bu sorumluluğu Yemen halkının üstlenmesi gerekiyor. Yemenliler; zulüm  ve yolsuzluk ile birlik düşüncesini zayıflatmış olan eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in bütün düşünceleri ve başarısız politikaları ile gittiğini bilmeliler.
Bir ülkede birliğin, coğrafi birlikten öte gönül ve aidiyet birliğine bağlı olduğunu anlamalılar.