Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Afiye Sıddıki'nin bilinen ama anlatılmayan öyküsü…

11 Eylül’den bu yana dünyanın hemen hemen her yerindeki Müslümanlar, hatta İslâm topraklarında yaşayanlar bile “terörist” zannı üzerinden kategorize ediliyor. Afganistan ve Irak işgallerinin ayrıca Suriye savaşının dünyanın başına musallat ettiği IŞİD nedeniyle bu kategorize etme hastalığı günden güne artıyor. Özellikle “canlı bomba” olayları sonrası, görsel olarak insanların zihnine inşa edilmiş “esmer, sakallı erkeklerin ya da başörtülü kadınların” en ufak bir hareketi şüpheli kabul edilebiliyor. Terörist olma ithamıyla karşı karşıya kalıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda sakallı, esmer bir yolcu, uçakta birlikte seyahat edeceği arkadaşına tuvalete gittiğini el işareti ile gösterip, tuvalette sifonu iki kez çekince uçaktan indirildi, kendisini ABD güvenliği gözaltına aldı. Havayolu şirketi bu insanlık dışı uygulamadan dolayı özür dilemesi gerekirken bu uygulamayı savundu.
20. yüzyıl; dünya savaşları, Soğuk Savaş gibi sürekli güvenlik tehdidinin olduğu algısıyla ve savaşların yıkıcılığıyla kapandıktan sonra 21. yüzyıl da sürekli tehdit varmış gibi korku pompalanan ve bunun sonucunda Müslümanların en temel insani haklarının bile ihlâl edilebildiği bir konjonktürle açıldı.
Mevcut dünyanın kullandığı en önemli kavram terör. Bu kavram üzerinden her türlü hukuk dışı uygulama yapılabiliyor. Güçlü olan devletler, terör bahanesi ile her tür politikaya imza atabiliyor ve kimsenin bunu denetleyecek bir üst otorite olmamasından rahatsızlık duyduğu görülmüyor.
“Terör kavramı sürekli bahane ediliyor, gerçekten terör yok” demiyorum. Elbette güvenlik tehdidi haline gelmiş bir terör dalgası dünyanın her yerinde kendini gösterebiliyor. Ancak bu terörün sadece Müslümanlardan geldiğine dair ortaya sürülen algının yanlış olduğunu ifade ediyorum.
Terör ithamlarının masum insanları bulmasının bu atmosferde çok olası olduğu, bu ithamlardan sonra adaletin sizi bulmamasının da bir gerçek olduğu ortada… Bu durumu bizzat yaşayanlardan biri Afiye Sıddıki.
Afiye Sıddıki bir bilim insanı, Pakistanlı eğitimli bir ailenin mensubu. Amerika’daki Massachusetts Institute of Technologhy’de biyoloji eğitimi aldı. Brandeis Üniversitesi’nde nörolojik bilimler üzerine doktora yaptı. Evli ve üç çocuk annesi olan, “parlak bir bilim kadını” olarak tanıtılan Sıddıki’nin boşanmasından sonra, iddialara göre boşandığı eşinin “terörist” ithamları sonrası, Pakistan’dayken ABD tarafından kaçırıldı ve çok ciddi terörist ithamları ile karşı karşıya kaldı…
Sıddıki’ye yöneltilen ithamlar şu şekilde; Pakistan hükümeti üzerinde suç işleyebileceği aletler bulunduğunu söylüyor. Bir El-Kaideli kendileriyle bağlantıları olduğunu söylüyor, ABD’de sorgu sırasında eline bir silah geçirdiği ve ABD güvenlik güçlerini öldürmeye çalıştığı söyleniyor… Bunları okuyunca eminim aklınızda “terörist olabilir mi?” şüphesi oluşmuştur bile… Ancak bu ithamların hiçbirisi kanıtlanamıyor. Tekrar ifade edeyim; ABD’nin terör ithamıyla kaçırdığı, nerede olduğu uzun süre belli olmayan, Guantanamo’da olduğu iddia edilen, ufak tefek tek başına bir kadın olarak bir oda dolusu askerin elinden silah aldığı söylenen ve bu yüzden 86 yıl hapis cezası alan Afiye ile ilgili ithamların hepsi iddia ve hiçbirisi tam olarak kanıtlanmış değil.
Buna rağmen Afiye Sıddıki en çok arananlar listesinde, üç çocuğunun nerede olduğu bilinmiyor, hakkında anlatılanlar akıl alır gibi değil; ABD güvenlik güçlerini güya öldürmeye çalıştığı olayda kimseye bir şey olmuyor, ama Afiye vuruluyor. Düzgün şekilde tedavisi yapılmıyor. İşkence görüyor, tecavüze uğruyor, erkeklerle aynı hapishane koğuşunu kullanmak zorunda kalıyor. Bu kadarı soluğumuzun kesilmesi için kâfi ancak az sayıda kişi dışında kimse Afiye Sıddıki ve onun gibi kişilere yapılan bu gayrı hukuki ve gayrı insani durum konusunda asgari hukuk kurallarının işlenmesi gerektiğini bile söyleyemiyor. Çünkü Sıddıki’nin maruz kaldığı durum terörle alakalı ve çağın sihirli kelimesi terör… Böyle bir durumda konuyla ilgili kimsenin sesini çıkartması mümkün olmuyor.
Tabi öykünün bir de Sıddıki’ye “Lady El-Kaide” adının takılması -çünkü medya algı işini böyle yapıyor-, IŞİD’in esir takası ile güya Sıddıki’yi istediği gibi terör magazini boyutu var. Bir de Pakistan hükümetinin, iki Pakistan vatandaşını öldürdüğü için tutukladığı Raymond Davis ve ABD’nin Davis’i geri istemesi sonrası Pakistan’ın Sıddıki ile takas yapılmasını önerdiği kısmı da var, ancak benim bu yazıdan muradım James Bond senaryosu olmadığı için oralara girmeyeceğim…
Bir gün adımız terör listesinde geçer, eğer sesimiz haklı olduğumuzda bile biraz fazla çıkarsa bizi de harcarlar, sesimizi kimse duymaz, faili meçhul kurşunlara, haksız hapis cezalarına maruz kalırız diye adalet bile talep edemiyoruz. Bırakın adaleti, gerekli bir açıklama, kamuoyunu aydınlatacak ve teskin edecek birkaç cümle bile talep edemiyoruz. Terör bahanesi, küresel tehdit, ulusal güvenlik gibi kavramları icat ederek, bu kavramları Müslümanlar üzerinde test ederek hepimizi susturmayı, korkutmayı öğrettiler. Hatta Afiye Sıddıki’nin hikâyesine “acaba terörist olabilir mi?” şüphesi ile kulaklarımızı tıkamayı da… Havalimanında biraz esmer, sakallı, sırt çantalı birini görünce “acaba terörist mi?” endişesi taşımayı da… Konuşursak bunun bir bedeli olacağını da… Yanlış park cezası bile olmayan kişilerin nasıl bir haberle terörist ilan edildiğini gördüğümüzde kendimiz için korkmayı da…
Bu şekilde baskı görmeye o kadar alıştık ki, baskı altında olduğumuzun farkında bile değiliz. Kendi haklarımızı savunmak hakkında bir fikrimiz yok, Foucault’un panoptikon dediği şey tam olarak budur. Kendi dünyalarımızda özgür olduğumuzu zannederken aslında değiliz, bildiğimiz ama tarif edemediğimiz bir şey var, sürekli muhafızlar tarafından gözlendiğimizi düşünüyoruz, ama diğer yandan da buna o kadar alışmışız ki kendimizle ilgili bu durumun tuhaflığını sorgulamıyoruz…
ABD’de iyi eğitim almış, üç çocuk annesi, doktor bir kadının kanıtlanmamış iddialar sonrası ömür boyu hapis cezası almasının tuhaflığı hakkında düşünemiyoruz. Öyle olduğunu düşünmüyorum, ancak diyelim ki Sıddıki hayatının bir döneminde radikalleşti, en basit ifadeyle Sıddıki’yi bu hale getiren şeylerin neler olduğu hakkında düşünmek, terörü engellemek için kişileri radikalleşmeden engelleyecek şeyleri aramaya koyulmuyoruz. Çünkü terörün fiziki kurbanları olmadığımız için kendimizi şanslı sayarken terör kavramının algı kurbanı olduğumuzun farkında bile değiliz, en az Afiye Sıddıki ve onun gibilerin farkında olmadığımız kadar.