Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Venezuela’nın  altınları İran’ı kurtarmayacak

İran ve müttefikleri, İran’ın gönderdiği petrol tankerinin Venezuela’ya ulaşmasıyla askeri olarak ABD’ye karşı bir zafer elde ettiklerini sandılar. ABD’lilere göre İranlılar böyle bir sonuca ulaşmak için ABD’yi provoke etmek istiyorlar ama Başkan Donald Trump yönetiminin askeri bir karşılık vermeye zamanı yok. İran devrimi tarihindeki en önemli hadise, önümüzdeki ABD başkanlık seçimleri. Zira bu, İran devriminin geleceğini belirleyecek. Trump’ın ikinci dönem başkan seçilmesi durumunda İranlılar ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bilhassa ABD yaptırımlarının oldukça etkin olmasının yanı sıra düşük petrol fiyatları ve İsrail’in İran’ın Ortadoğu’yu kontrol etme girişimini başarısızlığa uğratmaya çalışması nedeniyle İran çok kötü bir durumda.
Provokasyonlarla ABD’ye meydan okuyup gerilimi yükselterek bu duruma karşı oynamaya çalışıyor. Söz konusu provokasyonların en büyüğü, Saudi Aramco şirketinin petrol tesislerine yapılan saldırıydı. Ne var ki Trump askeri bir karşılık vermeyip bunun yerine Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi tasfiye ederek akıllıca davrandı. İranlılar, ABD’li seçmenlerin Trump’ın kendilerini Ortadoğu’da bir savaşa sürüklediğine inanmaları ve böylece seçim sonuçlarını etkilemek için askeri bir çatışma istiyorlar.
İranlıların tek istedikleri ambargonun kalkması çünkü bu onların başına gelen en kötü şey. Ambargo onları perişan ederken ABD’ye hiçbir maliyeti olmadı.
Bu konuda görüşüne başvurduğum ABD’li kaynağa soruyorum: Geçen cuma akşamı Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah yaptırımların İran’ı etkilemediğini dile getirdi ama aslında öyle olduğunu (etkilediğini) biliyor, değil mi? Bana: Bunu söylemesi bile yaptırımların etkinliğinin ispatıdır yanıtını veriyor.
İran’ın diğer bir başarısız ülke Venezula’ya gönderdiği petrol meselesine dönersek, İran Venezuela’nın altınlarını istiyor ama hiç kimse Venezuala’nın altın rezervinin ne kadar olduğunu bilmiyor. Tüm altınını verse bile İran sorunlarını çözemeyecek çünkü sorunları itiraf edilenden çok daha büyük. Oysa Venezuala daha kendine bile yardım edemiyor. İran’ın Venezuela aracılığıyla yapmaya çalıştığı şey, ABD’nin İran ile askeri bir çatışmaya girmesine değecek kadar önemli değil.
Şu anda ABD’nin gündeminde Çin var. Sorulması gereken, birincil rakibi haline gelen Çin’i kontrol etmek için ABD’nin neler yapacağı, Ortadoğu’da büyük güçlerin ve etkilerinin çeşitlenmesiyle nasıl bir dünya sistemi yerleşeceğidir. ABD güçlü olduğu için İran için durum zor. Zayıf olsaydı durum daha kolay olurdu. Ortadoğu, ABD’nin Çin üzerindeki gücünden etkileniyor ama Washington’da hiç kimse ABD ve Çin arasında gerçek bir savaş düşünmüyor.
Muhatabıma (ABD’li kaynak) çok sayıda Avrupalı ve Ortadoğulu tarafın karşı çıktığı Yüzyılın Anlaşması’nı ve alanının nasıl belirlenebileceğini sorduğumda bu anlaşma üzerinde bir uzlaşıya varmanın uzak bir ihtimal olduğunu belirtti. Ona göre uzlaşı başarısız olacak çünkü Filistinliler bunun bir parçası değil ve yakın bir gelecekte de olmayacaklar. Yüzyılın Anlaşması Filistinlilere son 20 yılda önerilenlerden çok daha azını sunuyor. Ancak anlaşmanın bilgece davranması durumunda İsrail’e yardımcı olabileceğini de sözlerine ekledi. Bunu da şu sözlerle izah etti: Şu anda toprak ilhakı konusunda İsrail’in önünde iki seçenek bulunuyor: Birincisi, İsrail için çok kötü sonuçlanacaktır. Kendisini benimsemesi büyük bir hata olacaktır. İkincisi ise ona yardımcı olacaktır. İsrail’in Filistin Otoritesi kontrolü altında olanlarla birlikte Batı Şeria’daki tüm yerleşim yerlerini ilhakından bahsettiğimizde pratik anlamda bu, 2,5 milyon Filistinlinin de İsrail'e getirilmesi anlamına geliyor. Bu durumda, Filistin kısmını İsrail’inkinden ayırmak zor olacak. Keza İsrail kamuoyu da İsrail’in Batı Şerialı Filistinlilerden sorumlu olacağı sonucuna ulaşacaktır.
Konuşmacım ayrıca şunu da ifade etti: İsrail için asıl belirleyici kamuoyudur. Kendisini Gazze Şeridi’nde yaşananlardan sorumlu olmakla suçladığımızda dahi kamuoyu sorumlu olmadığını söyleyerek ülkesini savunuyor. İsrail liderliği için ABD, Avrupa ya da Arapların suçlamaları önemli değil onu asıl ilgilendiren kendi kamuoyudur.  
Mevcut koşullar altında İsrail iyi bir durumda ama Batı Şeria’daki tüm yerleşim yerlerini topraklarına katarsa işte o zaman İsrail kamuoyu, yaşananların sorumlusunun ülkesi olduğunu söylemeye başlayacaktır. Bu nedenle İsrail’in bu seçeneği benimsemesi kendisi açısından büyük bir hata olacaktır. Öte yandan, İsrail Filistin nüfusunun az olduğu bazı yerleşim yerlerini topraklarına katarsa Avrupalılar, Araplar ve Filistinliler belki bundan şikayet edebilirler ama bu İsrail için daha iyidir ve ona yardımcı olacaktır. Konuşmacıma göre şu anda toprak ilhakı için uygun bir zaman değil ama Trump başkan olduğu için İsrail ABD başkanının onayıyla böyle bir adım atabilir.
Muhatabıma, peki ama İsrail neden Ürdün Vadisini istiyor diye sorduğumda şu yanıtı verdi: Bilgilerimize göre, Batı Şeria Filistinlilerinin Araplar ve İran ile iletişimi olmalarını istemiyor. Çünkü İsrail, Filistinlilerin egemenliklerini elde eder etmez kendisine zarar vermek isteyeceklerine inanıyor. İsrail’in düşüncesine göre, Filistinliler gerçekten bir devlet istiyorlarsa Ehud Olmert (eski İsrail başbakanı) zaten bunu onlara vermişti. Onlara daha sonra asla alamayacakları en iyi teklifi sunmuştu. Herkes Filistinlilerinin durumunun son 10 yılda çok kötüleştiğinin farkında. Ne yazık ki onlar kendi çıkarlarını düşünmüyorlar.
Hasan Nasrallah’ın geçen hafta “Irmaktan denize Filistin’in Filistinlilere dönmesi” gerektiği açıklaması hakkında yorumunu sorduğumda muhatabım: Nasrallah’ın sözlerinin bir anlamı yok dedi. Daha sonra Kudüs Müftüsü Hacı Emin Hüseyni’nin de aynı şeyi söylediğini ve bunun Filistinlilerin başına felaketler getirdiğini anlattı. Nasrallah’ın Lübnan için söyledikleri önemli ve ilginç olabilir ama Filistin ile ilgili sözlerinin kıymeti harbiyesi yok. ABD’liler Hizbullah’ın Lübnan’ı kontrol ettiğini düşünüyorlar ve gelecekte İsrail ile bir savaşa karşı Lübnanlıları uyarıyorlar. Bu savaş Lübnan’ı daha öncesi ile kıyaslanamayacak ölçüde yerle bir edebilir çünkü güneydeki her evde roketler bulunuyor. Dolayısıyla her köy askeri bir hedef haline geldi. Lübnanlıların buna ne ölçüde izin vereceği sorgulanıyor. Ülkelerinden onlar sorumlular. Konuşmacım bir savaşın patlak verip vermeyeceğini bilmediğini söylüyor ama bu “Büyük ölçüde İran’a bağlı” diye de ekliyor.
Öte yandan Suriye’de İranlılar ile Ruslar arasındaki anlaşmazlıkların ekonomik ve politik olmak üzere iki düzeyde olduğu artık biliniyor. Ruslar Suriye’yi İranlıların değil kendilerinin faydalanması için yeniden inşa etmek istiyorlar. Anlaşmazlıklarının bir diğer nedeni de İran Suriye’de güçlü bir şekilde var olmayı sürdürdükçe Batılı ülkelerin mali yardımlarının Suriye’ye ulaşmayacak dolayısıyla da Rusların bunlardan faydalanamayacak olmaları. Belki biraz uzak da olsa bir olasılık daha var ki o da Çin. Suriye savaş durumunda ve İran kuvvetleri Suriye’de var oldukça Çin parası gelmeyecek. Çünkü bu durumda İranlılar İsrail ile savaş durumunda olacak.
Diğer yandan İran, füze savunma sistemlerini zorlayacak hassas güdümlü füzelerle İsrail’i tehdit etmek için Suriye’de büyük üsler inşa etmeye çalışıyor. İsrail'in füzelere karşı en korunaklı ülke olduğu biliniyor ancak İranlıların Suriye ve Lübnan’da konuşlandırmak istedikleri hassas güdümlü füzelerden yüz binlercesini değil yalnızca on binlercesini engelleyebilir. Bundan, İsrail’in İran’ın Suriye’de bu tür üsler inşa etmesinin önüne geçmek amacıyla önleyici bir savaş yürüttüğü sonucunu çıkarabiliriz. Bu nedenle, İranlıların devam etme, İsraillilerin de kendisini durdurma çabaları sürecektir. Bu durum daha da kötüleşip iki taraf arasında bir savaşa dönüşebilir ama İran’dan şu ana kadar İsrail’in saldırılarına ciddi bir karşılık gelmedi. İranlılar İsrail'i her caydırmaya çalıştıklarında, Suriye’de varlıklarını pekiştirme girişimlerini sekteye uğratmasını durdurmakta başarısız oluyorlar. İsrail’in bakış açısına göre, İran ile şimdi girişeceği bir savaş, 3 ya da 5 yıl sonra gerçekleşecek bir savaştan daha kötü olmayacak.
ABD’li kaynağıma soruyorum: Suriye’de İsrail ile İran arasında bir savaşa tanık olur muyuz? Bu soruya şu yanıtı veriyor: İsrail’in haftalık saldırıları nedeniyle böyle bir olasılık var. Kendisine,  İran ve Nasrallah’ın Suriye’de İran kuvvetlerinin var olmadığını sadece danışmanların bulunduğunu belirttiklerini söylediğimde karşılık olarak: Onların ne söyledikleri önemli değil. İsterlerse İran kuvvetlerine “Mickey Mouse” desinler, orada bulunan kuvvetler İran için savaşıyor.
Rusya’nın İsrail’in Suriye’de İran’ı hedef alan operasyonlarına örtülü olarak onay verdiğinin dillendirildiğini söylediğimde de kaynağım bunu doğruladı. Ardından Rusya’nın üç sebeple onay verdiğini belirterek bunları şöyle izah etti: Birincisi, İsrail’in askeri siber kapasitesi ile yüzleşmek istemiyor. İsrail’in askeri açıdan olmasa da siber savaşta büyük bir güç olduğunu biliyor. Aynı zamanda Ruslar İsrail ile, daha güçlü oldukları, maliyetlerine daha çok katlanabilecekleri, daha iyi kontrol edebilecekleri bir siber savaşın eşiğine gelmek istemiyorlar çünkü bu onları, Suriye’ye yüksek maliyetli yatırımlar yapmak zorunda bırakabilir. Oysa şu ana kadar Suriye’ye yaptığı yatırımlar ucuz ama kazanımları büyük yaptırımlardı. İkinci sebep, yukarıda açıkladığımız nedenlerle Ruslar Suriye’de güçlü bir İran istemiyorlar.
Üçüncü sebep, Ortadoğu’ya geniş bir perspektiften baktığımızda İranlıların kendisini kontrol etmek istediklerini görürüz. Ruslar, İran ile Ortadoğu’yu kontrol etme gayesi arasında duran tek engelin İsrail olduğunun farkındalar. İsrail’in mevzilerini bombalamasına onay vermeyerek İranlıların bölgeyi kontrol etmelerinin önünü açmak, bunu kolaylaştırmak istemiyorlar.
Rusya’nın İsrail’in Suriye’de İranlıları bombalamasını önlemesi durumunda İran’ın bölgenin kontrolünü ele geçirebileceği konusunda ABD’de bir oybirliği var. Bu nedenle, İsrail’in düzenlediği hava saldırıları kendisi için olduğu kadar ABD, Avrupa, Rusya ve Arapların da çıkarınadır. Lübnan’ın ise bu konuda hiçbir çıkarı olmayacak çünkü ülke, Hizbullah’ın kontrolü, Lübnanlıların sorumsuzluğu ve Suriyeli göçmen akımından oluşan bir karışımla yerle bir edildi.
Netice olarak, ABD İran’da rejimin kalması veya devrilmesiyle ilgilenmiyor. Soru şu; İran bundan sonra saldırıda güçlü, savunmada zayıf bir ülke mi olacak?
Bugün İran stratejik olarak, savunmada ve operasyonel saldırılarda zayıf ve gittikçe de zayıflıyor.