Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Ceaser Yasasının en önemli yanı

ABD’nin Ceaser (Sezar) Suriye Sivil Koruma Yasası yaptırımlar listesi, kişi, kurum ve ülkelere kadar uzanıyor ve ilk halkasını Esed rejimi oluşturuyor.
Bu halkanın oluşturduğu liste, şahsiyetler ve kurumlar olmak üzere iki paralel çizgi izliyor.
Şahsiyetler çizgisi, rejimin başı, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’ten başlayıp ailesinin diğer fertlerine uzanıyor. Ailesi içinde yaptırımların öncelikli olarak hedef aldığı isimler ise, eşi Esma el-Ahras, kardeşi Mahir Esed ile aile içindeki diğer etkin isimlerin yer aldığı akrabalar.
Bunun ardından, hükümet ile siyasi ve idari organlarda görev yapan üst düzey yetkililerin, ordu ve güvenlik birimleri içindeki yüksek rütbeli subayların isimlerini içeren liste geliyor.
Üçüncü liste, birçoğu karar alıcıların, rejimin başındakiler ile yakınlarının açıklanmamış temsilcileri, onlar adına kamu malını gasp edip yağmalayan, gıda ve ilaç gibi halkın temel ihtiyaçlarının ticaretini yapan vekilleri olan iş adamlarının isimlerini ihtiva ediyor.
Yasa kapsamında yer alan yaptırımlar, Suriyelilere karşı yürütülen baskı eylemlerine katılan, onları acımasızca öldüren, işkence yapan veya bu eylemlere destek veren, ordu, güvenlik birimleri ve silahlı milislere doğrudan ya da dolaylı araçlar sağlayan herkesi hedef alıyor.
Ceaser Yasasının kapsaması beklenen Suriyeli kurumlara gelince, bunlar içinde başta savunma ve içişleri olmak üzere bakanlıklar, öldürme suçlarında önemli bir rol üstlenen ordu birimleri ile istihbarat organları yer alıyor. Keza dışişleri ve enformasyon bakanlıklarının yaptığı gibi ordu ve güvenlik birimlerinin kurumlarını ve idari yapılarını destekleyen, suçların işlenmesine ve haklı gösterilmesine yardımcı olan bakanlıkları da kapsıyor. Bunun yanı sıra yaptırımlar, tabi ki bazı kurum ve yapıları suçlara yardımcı olacak şekilde dönüştürülen diğer bakanlıkları da –örneğin  rejimin kontrolü dışındaki bölgelerin elektriğini kesen Elektrik Bakanlığı gibi- unutmadı.
Ceaser Yasası yaptırım listelerine yalnızca rejime ait kurumlar dahil değil. Bunlara ek olarak, çeşitli alanlarda faaliyet gösteren, karar alıcıların veya ortaklarının, vekillerinin ya da onlara yakın isimlerin sahibi olduğu özel kurum ve şirketler de yaptırımların hedefinde yer alıyor. Sözgelimi, Beşşar Esed’in kuzeni Rami Mahluf veya onun yerini alan Samer Foz gibi işadamlarının sahip oldukları ve rejimin işlediği suçlara katkıda bulunan kurum ve şirketler gibi.
Nitekim, 2011 yılında Rami Mahluf’un kurduğu el-Bustan yardım derneği bunun en açık örneğidir. Bu yardım kuruluşu, Esed kuvvetleri ile savaşan milis güçlerini finanse etti ve rejime suçlarını işlemesi için mali ve ayni yardımlarda bulundu.
Ceaser Yasası yaptırımları kişi ve kurumları ile rejimin yanı sıra, dünyanın dört bir yanında rejim ile işbirliği yapan, suçlarını ve politikalarını destekleyen, bu suçların işlenmesine ve sürdürülmesine yol açan olanaklar sağlayan kurum, şirket ve kişileri de hedef alıyor. Söz konusu listede belki de en önemli ülke, rejimi ve suçlarını desteklemek için her fırsatı değerlendiren İran’dır. Kendisi, rejim ve operasyonlarını para, silah ve savaşçılarla destekledi. Bu da yetmezmiş gibi, Şam’dan Halep’e uzanan merkez hattı ile buradan Irak sınırındaki Deyr ez-Zor’un doğusuna kadar uzanan hat boyunca işlenen katliamlara, insanları yerlerinden eden ve demografiyi değiştiren operasyonlara doğrudan katkıda bulunmaları için milis güçleri ile silahlı gruplarını sahaya sürdü. Rusya da İran’ın oynadığı role oldukça yakın bir rol oynadı.
Çin ile birlikte Esed'in politikalarını ve kimyasal saldırılar dahil katliamlarını savunmada büyük rol oynadı. Güvenlik Konseyi’nin kendisine yönelik kararlar almasını engelledi. Rejime silah ve cephane yardımı yapmasının yanı sıra Rus kuvvetleri, özellikle de hava kuvvetleri ve roketleri, 2015 yılından itibaren Suriye savaşına doğrudan müdahil oldu. Bilhassa Suriye’nin kuzeyinde sivillere karşı çok sayıda katliamlar gerçekleştirdi, birçok kişiyi yerinden yurdundan etti. Bunları yapmaya hala da devam ediyor. Dolayısıyla o da Ceaser Yasasının hedef listesinde yer alıyor.
Esed rejimini destekledikleri için yaptırımlar listesine kuşkusuz başka ülkeler de dahil olacaktır.
Bunlar arasında Lübnan ve Irak gibi Arap ülkeleri de bulunuyor. Bu iki ülkedeki yetkili makamlar, kendi vatandaşlarından oluşan milis güçlerin, özellikle de Lübnanlı Hizbullah ile Iraklı Haşdi Şabi gruplarının, Esed rejiminin saflarında savaşmaları için Suriye’ye gitmelerine izin verdiler. DEAŞ’lı teröristlerin, silah ve paraların Suriye’ye geçişini kolaylaştırdılar. Yüzlerce radikalizm yanlısı suçlunun cezaevlerinden kaçıp kuzey ve doğu Suriye’ye yönelmelerine göz yumdular. DEAŞ savaşçıları, Suriye halkına yönelik en az Ceaser Yasasının kapsaması gereken Iraklı ve Lübnanlı milis güçlerin işledikleri kadar acımasız suçlar ve katliamlar gerçekleştirdiler.
Yaptırımların, Esed rejimi ile ilişkilerinden, ona sundukları hizmetlerden, savaş yılları boyunca şiddet ve katliamlarda oynadıkları rolden dolayı Arap ve yabancı kurum ve kuruluşlarını da kapsaması doğaldır. Zira, rejimin aralarında Şam’ın Guta bölgesindeki köy ve kasabaların, İdlib’teki Han Şeyhun, Halep’in güneyindeki Han Tuman bölgelerinin de bulunduğu 25’i aşkın sivil yerleşim yerine düzenlediği kimyasal saldırıları desteklemişlerdir.
Esed ordusuna söz konusu saldırılarda kullandığı kimyasal mühimmatı sağlayan Mısırlı, Alman ve Koreli kurumların isimleri basında yer almıştır Ayrıca, rejime suçlarını sürdürmekte ve daha fazlasını işlemekte yardımcı olan lojistik hizmetler sunan Avrupalı, İngiliz ve Türk şirketlerin adları da açıklanmıştır.
İç ve dış tarafların Suriye'nin yaşadığı ve yaşamaya devam ettiği şiddet ve suç süreci üzerindeki etkisinin incelenmesi, üzerinde durulması gereken şu üç gerçeği pekiştirmektedir. Birinci gerçek, Esed rejiminin askeri- güvenlik doğası gereği Suriyelilere karşı başlattığı şiddet süreci kapsamında, tutuklamalardan, öldürme, yaralama ve kovuşturmalara şiddetin her türünü uyguladığı, hatta bunun ötesine geçip katliamlar gerçekleştirdiğidir. Bahsedilen katliamların en önde gelenleri, Mart 2011’de Dera köylerinde ve el-Ömeri Camisi’nde gerçekleştirdiği katliam ile Nisan 2011’de Humus’un Saat Meydanı’ndaki katliamdır. Ne var ki, ordu ve güvenlik birimleri içinde yaşanan ayrılmalardan sonra görülen iç çatışmadaki gelişmeler, devrimin Suriye’nin büyük bir bölümüne uzanması, Arap ülkeleri ile uluslararası toplumdan gelen tepkiler üzerine rejim, doğrudan bir dış müdahale olmadan askeri- güvenlik çözümünü sürdüremez bir hale geldi.
İkinci gerçek, iç gelişmelerin dış güçlerin rejim lehine müdahale istekleri ile çakıştığıdır. İran ve Hizbullah'ın rejim ile derin ilişkileri nedeniyle bu dış güçlerin başında yer aldılar.  
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ilk olarak, Esed’e askeri-güvenlik çözümden vazgeçmemesini ve şiddet eylemlerini tırmandırmasını öğütledi. Daha sonra da Şubat 2012’de açıkça savaşa ortak olarak el-Kusayr kırsalında rejim güçleri ile birlikte savaşmaları için milislerini sahaya sürdü.
İranlılar da Şubat 2012 itibariyle büyük ölçüde savaşa müdahil oldular ve Şam çevresinde dönen çatışmalara katılmaları için Irak, Afganistan ve Pakistan’da kendilerine bağlı milis güçleri ile İranlı birlikleri Suriye’ye sevk ettiler. Rejime silah ve cephane yardımı yaptılar.
Buna ek olarak, Suriye’de tırmanan çatışmalara karşı koyması için rejime 8 milyar dolar maddi yardımda bulundular. Ruslar da rejime desteklerini ilk önce silah ve cephane yardımları ile genişlettiler. Ardından Eylül 2015’te doğrudan askeri müdahalede bulundular.
Yukarıda bahsedilenler bizleri üçüncü ve son gerçeğe götürmektedir. O da, rejimin bu savaş içinde ikinci planda kaldığı ve Suriye’de karar mercileri ile etkin tarafların, Rusya, İran ve milislerinin temsil ettiği dış güçler olduğu gerçeğidir.
Bunun anlamı ise, politikalarda ve sahada herhangi bir değişimin gerçekleşmesi için ilk önce müdahil olan dış güçlerden başlaması, bu müdahalelere meşruiyet sağlayan rejim göz ardı edilmeden temel olarak bu güçlere odaklanılması gerektiğidir. Ayrıca, rejimin tek başına veya bu güçlerle ortak bir şekilde işlediği suçlara, bu güçlerin politikaları ile uygulamalarını sürdürmesi için rejimi destekleyen rollerine de yoğunlaşmalıdır. Değişim, temel ve etkin güçlerden başlar.
Suriye gerçeğinde, dış güçlerin etkisini ve değişimdeki rollerini göz ardı etmeyen ve ihmal etmeyen Ceaser Yasası metninin ve anlamının merkezinde de işte bu yer almaktadır.