Memun Fendi
TT

Gazze ve Amerika’da öğrenci gösterilerinin yayılması

Amerikan üniversitelerinde protestoların yayılmasının sebebinin yalnızca Gazze olduğunu düşünenler yanılıyor; zira toplumsal olayların tek bir açıklaması yoktur. Siyaset bilimi derslerimizin başında yorum yaparken tek faktöre güvenmenin bir nevi aptallık olduğunu öğrenmiştik. Ancak Amerikan gazeteleri, hatta The New York Times ve The Washington Post gibi ciddi gazeteler ve Kongre’nin salonları bu tür konuşmalarla dolu ve bu olay antisemitizm ile sınırlanıyor. 1968'de Columbia Üniversitesi'nde patlak veren, yangın gibi yayılan, İtalya ve Almanya'ya ulaşan, Fransa'da hayatı durduran öğrenci eylemleri antisemitist miydi? Tabii ki hayır ve bu gösteriler de öyle, bunu açıklayalım.

Columbia Üniversitesi gösterileri İsrail'in Gazze'deki soykırım politikasına yönelik protesto ile başladı. Bu benim görüşüm değil, Uluslararası Adalet Divanı'nın Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı davayı kabul ederek kabul ettiği bir gerçek. Ancak ABD'de gösterilerdeki bu yayılmanın nedeni yalnızca Gazze değildi. Vietnam ve sivil hareket lideri Martin Luther King'in 1968'de öldürülmesi gibi Gazze de Amerikan toplumundaki çelişkilerin itici gücü oldu. Aynı şekilde Avrupa'da da bazıları 68 olaylarını, Freud analizindeki Oedipus kompleksinin bir parçası olarak yorumladılar. Yani üniversitelerde toplanıp Paris'i tamamen kapatan çocuklar, babaları öldürmeyi, daha doğrusu, İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra daha iyi bir dünya inşa edememelerine isyan etmeyi amaçlıyorlardı. Berlinli öğrenciler "Alman siyasi seçkinler yaptıkları ile bizi 1933'ün dünyasına döndürmek istiyorlar" diyerek, bunu açık ve net bir şekilde belirtmişlerdi. O dönemde Adolf Hitler 1934’te seçilmiş ve Almanya şansölyesi olarak yemin etmişti. Yani Almanya, 1968'de öğrencilerin gözünde faşizme dönmek istiyordu ve bu da ABD'deki gösterilerin nedeni olan Vietnam'ın ya da Martin Luther King'in öldürülmesinin, Berlin'deki gösterileri körüklemede herhangi bir rolü olmadığı anlamına geliyor.

Gösterileri, Gazze gibi tek bir küresel etkene indirgemek ve olup bitenleri antisemitizm olarak tasvir etmek için Kongre'de oturumlar düzenlemek, karmaşık toplumsal olguların aşırı derecede yüzeyselleştirilmesidir. Amerikan siyasi toplumunun, seçkin Ivy League üniversitelerindeki protesto olgusunu açıklamak için bir düşman araması ve "Bu gösterileri kim yönlendiriyor?" sorusunu sorması çok aptalcaydı. Wall Street Journal'ın da sorduğu bu soru, İngiliz BBC'ye ulaşana kadar ülke içinde ve uluslararası alanda yayıldı. Cevabı da her zaman sanki Hamas kendi anavatanında ABD ile rekabet eden küresel bir güçmüş gibi, Hamas’ın olayları yönlendirdiği oldu. Seçkin üniversitelerdeki öğrencilerin zihinleri ile Kongre koridorlarında ve geleneksel Amerikan medyasının yazı işleri salonlarında hüküm süren aptallık arasında büyük bir çelişki var. ABD'nin öfkesinin bir kısmı, rejimin bu tarihi anda, yalnızca birkaç ay uzaklıktaki yaklaşan Amerikan seçimlerinde insanlara seçenekler sunmayı başaramamasından kaynaklanıyor. Amerikan rejimi, insanlara bir yanda yeni otoriterliğin sembolü olarak demokratik sisteme tehdit oluşturan (yani Berlinli öğrencilerin 1968'de karşı çıktıkları 1933 yılına dönüşü temsil eden) Donald Trump karakterini sunuyor. Diğer yanda da iç işleri yönetmede, Gazze ve Ukrayna'da başarısız olan Joseph Biden karakterini sunuyor. Buna ek olarak ikisinin de yaşı ilerlemiş ki, buna da içinden çıkılması zor bir açmaz olan “Catch- 22” (Madde 22) ya da 22 paradoksu deniyor. Bugün ABD'nin hayal kırıklığının nedenlerinin büyük bir kısmı budur.

Televizyonun 1968'de yeni bir medya aracı olarak ortaya çıkması gibi, yeni sosyal medya da geleneksel medyaya büyük bir meydan okuma oluşturuyor. Gazze'deki toplu mezarların geleneksel medya tarafından gizlenen görüntüleri, TikTok platformlarında yayılıyor. Bunun karşısında CNN gibi büyük geleneksel ağlar, güvenilirliklerini korumak amacıyla Gazze'de olup bitenler ile ilgili anlatımlarını yeniden düzenliyorlar. Nitekim coşkulu Piers Morgan geri adım attı ve aynı şekilde birçok gazete ve TV kanalı da öyle.

Batı toplumunun gördüğü görüntüler ister sahada İsrail'e verilen destekte ister Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden gelen görüntülerde olsun, iddia edilen değerler ile Batılı uygulamalar arasındaki uçurumu açıkça gösteriyor. Uluslararası hukuk ile onu engelleme yolları arasındaki uçurum, Batılıların artık kontrol edemeyecekleri bir noktaya kadar genişledi. Martin Luther King ve Mandela'nın kızlarını temsil eden ABD'nin siyahi BM Daimî Temsilcisi, Gazze'deki soykırımın sürmesi için nasıl elini kaldırabilir? Özelde Amerikan üniversitelerini, genel olarak da Amerikan toplumunu tanıyanlar, bunların onlar için önemsiz ve basit görüntüler olmadığını bilirler.

Amerikan üniversitelerinde yaşananların tek kışkırtıcısı Gazze değildi. 1968 protestolarının üzerinden yarım yüzyılı aşkın bir süre geçti ve bu arada dünyayı kasıp kavuran bu protestoların kökenlerini inceleyen kitaplar ve doktora tezleri yazıldı. Bunlar arasında 1950'lerde Cezayir'de ve birçok üçüncü dünya ülkesindeki kurtuluş hareketlerini New York, Paris ve Berlin'de yaşananların itici gücü ve ilham kaynağı olarak görenler vardı. Bazıları da İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyanın daha iyi bir dünya çizmedeki başarısızlığına atıfta bulunarak, protestoların Freud’un bahsettiği çocukların babalarını öldürdüğü Oedipus kompleksinin başka bir yorumu olduğunu söylediler.

Gazze bugün küresel sistemdeki ve Batılı rejimlerin her birinin kendi içindeki çelişkileri gösteriyor ve onları ön plana çıkarıyor. Gazze şu türden soruları yeniden sorduruyor: Güvenlik Konseyi reformu bir zorunluluk haline mi geldi? Hukuk sistemi ve uluslararası kabul görmüş değerler başarısızlığa mı uğradı? Karanlığı bir elli yıl daha sürdürmek için yeni bir dünya düzenine ihtiyacımız var mı?

Bunlar, Aksa Tufanı saldırısını gerçekleştirenlerin veya üniversitelerdeki ateş ayaklarını yaktığı için İsrail halkı yerine Amerikan üniversitelerindeki öğrencilere İngilizce hitap etmek zorunda kalan Netanyahu'nun aklına gelmeyen sorulardı. Tufan artık Gazze'ye ait değil, çok genişledi ve sadece Hamas'tan bahsedince ya da Kongre ve basındaki paralı yüzeyselleştirmeyi benimseyip olup bitenleri yalnızca Hamas’ın işi olarak yorumlayınca, bu konudaki tartışmalar da yüzeyselleşiyor.