Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Farklılıklar ve olasılıkların ortasında Şam - Tahran

Fırtınalar Suriye etrafında dönüyor ve bir kısmı komşu ülkeleri vuruyor. Tıpkı Suriye'nin kuzey komşusu Türkiye, doğu komşusu Irak, güney komşusu Ürdün ve batı komşusu Lübnan'da olduğu gibi fırtınalar onlara da zarar veriyor. Fırtınalar Binyamin Netanyahu hükümeti ile muhalifleri arasındaki çatışma yoluyla İsrail’i de vuruyor. Fırtınaya bir de Filistinlilere yönelik aylardır devam eden saldırgan savaşın getirdiği yansımalar ekleniyor. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının fırtınaları Doğu Akdeniz bölgesini kasıp kavuruyor. Bu savaş, Güney Lübnan'da İsrail ile Hizbullah milisleri arasında her an kapsamlı bir savaşa dönüşebilecek çatışmalar da dahil olmak üzere çeşitli sonuçlara yol açtı. Bölge, yıllarca İsrail'in doğrudan bir cevap vermeyen İran ve dostlarının Suriye'deki mevzilerini bombalamasına tanık olan İran-İsrail çatışmasında büyük dönüşümlere sahne oluyor. Zira İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğunu vurmasının ardından iki taraf karşılıklı yanıt verme yoluna girdiler. İran konsolosluk saldırısına, yüzlerce insansız hava aracı ve füze ile somut sonucu olmayan bir saldırı ile cevap verdi. Ardından İsrail, İsfahan Havalimanı'nı bombaladı ve kısa bir süre için de olsa her iki taraf aralarındaki kapsamlı bir savaşı önleyebilecek yeni angajman kurallarını belirledi.

Doğal olarak Suriye’nin çevresini ve Doğu Akdeniz bölgesini vuran fırtınalar, Suriye'yi es geçmiyor, aksine kendi içinde yaşanan gelişmeler ile onu da kapsıyor. İlgili bölgesel çatışmaların yansımalarının sonucu, bu sonuçların derinliğini ve genişliğini artıyor, 13 yıldır çok sayıda savaş ve çatışma yaşayan bir ülkenin karşı karşıya olduğu zorlukların boyutunu büyütüyor.

Suriye'deki durumun çeşitli yönleriyle kötüleşmesi, diğer bölge ülkelerinin durumuyla karşılaştırıldığında daha zor ve tehlikeli bir durumu temsil ediyor. Çünkü buradaki gelişmelerin ucu açık ve hızlanıyor, yaşananların sonuçları hayatın bazı ve tüm yönlerine dönük tehlikenin ötesine geçerek, Suriye halkının varlığının ve birliğinin geleceğine tehdit boyutuna ulaşıyor. Komşu ve uzak ülkelerdeki mülteciler meselesini, özellikle de komşu ülkelerdekilerin büyük bir kısmının gelecekte geri döneceğini düşünerek, bir kenara bırakalım, Suriye halkının birliğine yönelik tehdidin en bariz ifadesi, mevcut toprak ve nüfus paylaşımıdır.

Bölünme durumu, üç fiili otorite tarafından kontrol edilen üç oluşumla sonuçlandı. Suriye rejimi sahil bölgesini ve kuzeyden güneye ana şehirleri kapsayan Suriye merkez hattını kontrol ediyor. Suriye'nin kuzeydoğusundaki “özyönetim”; Haseke, Rakka, Deyrizor ve Halep şehirlerinin bir kısmına kadar uzanıyor. Daha sonra İdlib ile Halep ve Lazkiye kırsalının bazı kısımlarını içeren kuzeybatı bölgesi geliyor ve muhalefet koalisyonuna bağlı geçici hükümet ile el-Kaide’nin adamı Ebu Muhammed el-Colani liderliğindeki Heyet Tahrir eş-Şam'a bağlı kurtuluş hükümeti başta olmak üzere yerel güçlerle ortaklık halinde Türkiye tarafından kontrol ediliyor.

Üç bölgenin ortak paydası, ortak bir siyasi projenin bulunmaması ve her birinin bölgesel ve uluslararası güçlerden birine güvenerek ve ona bağımlı kalarak her koşulda iktidarda kalma hedefini gütmeleridir. Fiili kontrol altındaki bölgelerde siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik koşulları temel hedefle bağlantılı. Burada fiili otoritelerin onları temsil ettikleri, mevcut ve gelecekteki çıkarlarını savundukları iddiasında birbirleri ile rekabet ettiği sakinlerin koşulları dikkate alınmaksızın kararlar alınıyor ve icraatlar bu kararlara göre sürdürülüyor. Sonuç ise yolsuzluk, yoksulluk ve açlık. Her bir oluşum ve her bir fiili otoritenin içindeki ve kendi aralarındaki çatışmaların eşlik ettiği emniyetsizlik tezahürlerinin ortasında, siyasi tıkanıklık ve sosyo-ekonomik krize saplanmış katı ve güvenliğe dayalı otoriteler oldu.

Her ne kadar fiili otoriteler arasında Suriye rejimi en iyisi olmasa da Suriye devletinin ele geçirdiği kalıntıları ve mirası ile aralarında en güçlü olanıdır. Benimsediği politikalar, yöntemler ve sonuçları ne olursa olsun, bunları iktidarı koruma hedefinin hizmetine adadı. Böylece Şam rejiminin Rus ve İranlı müttefikleri ile ilişkilerinde, rejimi korumak ve devamlılığını temin etmek için siyasi, askeri ve ekonomik olarak sunduklarının karşılığında onlara daha fazla imtiyaz ve fırsat tanınmasına dayalı özel bir model gelişti. Bu ilişki biçimi, rejimin İran ve Rusya'nın takipçisi gibi görünmesine yol açtı ve her ikisini de Suriye'de işgalci güçlere dönüştürdü.

Şam rejiminin Tahran ve Moskova ile ittifakına ilişkin bir takım iç ve dış gelişmelerin ortasında, ittifakın içindeki ve tarafları arasındaki anlaşmazlıkları yansıtan değişim ve dönüşümler ortaya çıktı. Bunlardan bazıları Suriye'deki ortak varlıklarıyla ilgili, bazıları ise bölgesel ve uluslararası boyutlarla ilgiliydi. Buna üç örnek verelim; Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açması, son dönemde İsrail-İran çatışmasında yaşanan gelişmeler, Şam rejimine, politikalarında, özellikle de Suriye ihtilafının siyasi çözümüne ilişkin tutumunda ve İran ile ilişkilerinde değişiklik yapması yönündeki Arap ve uluslararası baskı.

Yaşananların sonuçlarından biri, üç tarafın da geçtiğimiz yıl giderek düzeyi artan adımlar ve önlemler alması oldu. Bunların arasında, müttefikleri Rusya ve İran’ın rejime yaptıkları yardımları azaltmaları, kendilerine olan borçlarının ödenmesini talep etmeleri, rejimin bazı politikalarına itiraz etme yoluna gitmeleri de vardı. İranlılar, rejimin bilgisi olsun ya da olmasın varlıklarını ve rollerini genişletme, bazı adımlarla Suriye'de uzun ve derin bir kalışın kurallarını geliştirme çabalarında Rusya’yı geçtiler. Bahsi geçen adımlar arasında Şiiliği yaymak, Devrim Muhafızlarına bağlı Suriyeli milis gruplar kurmak, İran'ın, Irak'tan Suriye kıyılarına ve Şam üzerinden Lübnan'a giden yollarının güvenliğini sağlamak, Şam çevresi başta olmak üzere özellikle hassas bölgelerde daha güçlü kontrol sağlamak yer alıyor.

Yukarıdakiler rejim ve onun kuluçka merkezi içindeki çevreleri kızdırdı. Bunun üzerine rejimin iki müttefiki, ancak en çok da İran ile ilişkilerinde bir bozulma dalgası görülmeye başlandı. Suriye'de yaptıklarına yönelik eleştiriler baş gösterdi. Suriyeli yetkililer, İran'ın Suriye'de serbestçe hareket etmesini kısıtlayan tedbirlere başvurdular. İki taraf arasındaki bazı anlaşmaların uygulanması engellendi. Üslerin ve karargahların bombalanmasından, İranlı yetkililere yönelik suikastlar ve Şam'daki konsolosluğun yıkılmasına kadar Suriye'de İsrailliler eliyle İran'ın başına gelenlere resmi olarak gereken ilgi gösterilmedi. Son olarak Kudüs Günü de dahil olmak üzere, Şam'daki geleneksel İran etkinlikleri boykot edildi. Rejim, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı ve bunun yansımaları konusunda güçlü, destekleyici bir pozisyon benimsemekten kaçındı.

Rejimin amacı ister yaşadığı sorunlara karşı koyabilmesi için kendisine daha fazla yardım etmeleri amacıyla iki müttefikine baskı yapmak, isterse başta ABD olmak üzere Batılı ve Arap taraflara kur yapmak olsun, bu adımlarını müttefiklerinin gözü önünde attı. Rusya, Suriye'deki varlığının ve rolünün doğası ile Ukrayna savaşına batmasının bir sonucu olarak, bu adımlara tepkisinde daha az hassas olsa da Suriye'nin İran'ın bölgesel stratejisindeki konumu, yıllar içinde ödediği büyük maliyetler, ulaştığı hedefler ve İsrail'in Suriye'deki mevzilerini ve milislerini bombalamasına yanıt vermemesi nedeniyle maruz kaldığı aşağılanma göz önüne alındığında, İran için durum farklı. Bu ise İran’ı, müttefiki Şam rejiminin bu hareket ve adımları ile yüzleşme sorunuyla karşı karşıya bırakıyor. İran’ın yanıt verme seçenekleri ise çok ve ucu açık.