Birleşmiş Milletler (BM), Beşşar Esad rejiminin, sivil toplum kuruluşlarının ve Suriye muhalefeti temsilcilerinin, 24 Ağustosta Cenevre'de yeniden bir araya geleceğini açıkladı.
Suriye Anayasa Komitesi’nin bu toplantısının da, şekilsel ve çözümsüzlükle malul olması bekleniyor. Bu toplantı da ‘ölü doğacak’, tıpkı 2012 yazındaki Cenevre Görüşmeleri-1 ve 2018 kışındaki Cenevre Görüşmeleri-9 gibi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) Suriye krizini çözmek için 2015’te çıkardığı 2254 sayılı kararının da işe yaramamış olması gibi. Hatırlanırsa 2016'da, Rusya,İran ve Türkiye, ‘Moskova Deklarasyonu’na imza atmış ancak sonuç alınamamıştı. Keza Rusya-İran-Türkiye arasında, Astana ve Soçi’de Suriye’deki siyasi süreci canlandırmak için düzenlenen toplantı ve konferanslar da kayda değer sonuçlar doğurmamıştı.
Öncelikle şunu ifade etmeli ki; bu toplantının zamanlaması, Suriye rejiminin başındaki ismin değişeceği yönündeki beklentilerin ve analizlerin karşılıksız kalmasının ardından gerçekleşti. Rus medyasında bazı isimler, rejim başkanı aleyhine kampanya yürütmüş ancak sonuç alamamıştı. Esed’in düşmemesinin başlıca nedeni, Tahran’ın kendisini ne pahasına olursa olsun koruma eğilimidir. Bununla birlikte, İsrail’in de, yetkililer tarafından defalarca ilan ettiği üzere, iki ülke arasındaki sınırların korunmasına özen gösteren mevcut rejim sembollerinin kalması yönünde bir isteği bulunmaktadır. Bu sebeplerden biri de, Moskova’nın ‘değişim’ kararından geri adım atmasıdır. Özellikle Rami Mahluf ve destekçilerine karşı Rusya’nın Esed’e destek verdiği düşünülürse, ‘değişimin’ maliyetli ve zorlu olacağını düşünerek bu kararı değiştirmiş olmaları muhtemeldir denilebilir.
Sonuç olarak, Suriye’de eski otoriter yaklaşımın, değişmeden süreceğini öngörebiliriz. Suriye rejimi yaklaşımından taviz vermeyecek, çözüm odaklı siyasi girişimlerin başarısız olması için elinden geleni yapacaktır. Kendisine sunulan çözüm önerilerinin de, içeriğini boşaltma, saptırma ve sulandırma eğilimi sergileyecektir. Suriye rejimi, halkının isteklerini karşılama yönünde bir iradeye sahip değildir. Tek düşündüğü, halkın ancak baskı ve terörle yönetilebileceğidir. Daha önceki görüşmelerde, haksız pozisyonunu doğru sözlerle savunma noktasında epey deneyim kazanmıştır ve bu oyunu bu şekilde sürdürmekte bir beis görmemektedir.
Suriye otoritesi, yeni bir anayasa üzerinde mutabakat taraftarı değildir. Yeni bir anayasanın uzlaşıyla yapılmasını dahi, kendi varlığı ve imajı için bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Mevcut koalisyonlarının dağılma ihtimali ve ileride yeni anayasa çerçevesinde, Suriye’nin tahribi, yolsuzluk ve orantısız şiddet konularında yargılanma ihtimali, rejimi rahatsız etmektedir. En önemlisi de tutukluların akıbeti ile ilgili sorgulamalara ne yanıt vereceğini bilmiyor olmasıdır. Ayrıca, en zor zamanlarında herhangi bir taviz vermeyi reddeden bir rejimin, şu an görece rahat bir konumda iken, taviz vermesini beklemek aşırı iyimser olmak demektir. Nitekim Cumhurbaşkanı Beşşar Esad son konuşmasında, muhalefetin, ‘terörle elde edemediğini siyaset yoluyla elde etmesine’ izin vermeyeceklerini vurgulamıştı.
İkincisi; Cenevre’deki Anayasa Komitesi toplantısı, ABD seçimlerine kısa bir süre kalmışken gerçekleştirilecek. Herkes konumunu belirlemek için bu seçimin sonucunu bekliyor iken, Suriye meselesinde bir çözüme ulaşılabilecek olması muhtemel görünmüyor. Bu nedenle toplantıda derin tartışmalara girilmeyecek, görüşmeler düşük dozda şeklen gerçekleşecektir. Zira Washington’un yaklaşımı belirsizdir ve kabul etmeli ki, Suriye’ye baskı kurabilecek tek güç Amerika Birleşik Devletleridir. Son günlerde ABD, Suriye’de askeri hareketliliğini arttırmış, Kürt güçler PYD ile, ülkenin kuzeyindeki varlığını pekiştirme yönünde adımlar atmıştır. Sezar Yasası çerçevesinde Suriye devletine karşı yeni yaptırım kararı alması, sadece Suriye rejimine değil, müttefiki Rusya üzerinde de baskı oluşturmuş durumdadır. Bu yasa, Rusya’nın, Suriye’nin geleceğini şekillendirme planlarını da sekteye uğratabilecek niteliktedir.
Kremlin liderliğinin, askeri çabası sayesinde rejimi ve İranlı müttefiklerini kurtarmayı başardığı doğrudur. Aynı zamanda ülkedeki oyunun en önemli iplerini elinde tuttuğu ve yüksek dozajlı çatışmaların üstesinden gelmeyi başardığı da bir gerçektir. Fakat Rusya, Suriye’de siyasi çöüzümün gerçekleşebilmesi için, başta Washington olmak üzere, Batı dünyasına ‘acı tavizler’ vermesi gerektiğini de çok iyi bilmektedir. Aksi takdirde ülkedeki istikrarsızlık hali devam edecektir.
Üçüncüsü; Uluslararası toplum ve zengin ülkelerin, Suriye’nin yeniden inşasına katılımını, sadece siyasi gelişmeler değil, koronavirüs salgınının, ekonomik-mali güçlerinde bırakacağı tahribatta etkileyecektir. Ayrıca Beyrut Limanı patlaması da ülkelerin dikkatini verdiği bir olay olması hasebiyle, Suriye’nin ana gündem olmayacak olmasının nedenlerinden biri olarak zikredilebilir. Beyrut’taki liberal güçler, Batı’nın şartlarına daha uygun olmaları hasebiyle, Beyrut’un inşasına öncelik verileceği de bir gerçektir.
Sonuç olarak; Cenevre’de toplanacak olan Anayasa Komitesinin, olumlu sonuçlar doğurabileceğine inanmak aşırı iyimserlik olacaktır. Rejimin tek ilgilendiği, ülkeyi tek başına eskisi gibi yönetmektir. Siyasi girişimlerin ve müzakerelerin başarısız olması ve mevcut durumun devam etmesi için tüm gücüyle çaba sarf edecektir. Uluslararası toplum da, Suriye’de yaşanan drama dair, şekilsel bir toplantı gerçekleştirerek, vicdanını biraz olsun rahatlatmak amacı taşımaktadır.