Robert Ford
ABD'nin Eski Şam Büyükelçisi
TT

Biden’ın gelişiyle birlikte Cumhuriyetçiler ve ateşle oynamak

Irak savaşında görev eski bir ABD'li general, birkaç gün önce Ulusal Kamu Radyosu ağına (NPR) verdiği bir röportajda, Washington'da 25 bin Amerikan askerinin konuşlandırılmasının kendisine Irak'ın başkenti Bağdat'ı hatırlattığını söyledi. Bu ne kadar tuhaf bir açıklama! Washington halkı ve ordunun askerleri de Amerikan vatandaşı. Onlar, ABD başkentinin sokaklarını arşınlayan yabancı bir ülkenin askerleri değil.
Güvenlik güçleri ve yargı sistemi dahil olmak üzere Amerikan devleti, Irak devletinin aksine güçlü ve sağlam. Söz konusu Amerikan generalinin Irak'taki hizmeti sırasında her ay binlerce Irak vatandaşı öldürülüyordu. Washington’da ise 6 Ocak’tan bu yana sadece 5 kişi öldürüldü. Hiçbir yabancı ülke ABD’deki aşırılık yanlılarına yardım eli uzatmıyor. Kanada ve Meksika, Suriye ve İran gibi değil.
Burada büyük bir ironi de var, o da; ABD hükümeti Ortadoğu bölgesindeki teröristlerle savaşmak için yüz milyarlarca dolar harcıyor, ardından, 1814'te İngiliz Ordusu'nun saldırısından bu yana Kongre ve Capitol Binası’nın maruz kaldığı ilk saldırı, teröristler tarafından değil, ABD’deki aşırı sağcı unsurlardan oluşan çeşitli gruplar tarafından düzenleniyor.
11 Eylül 2001 saldırılarının ardından kurulan İç Güvenlik Bakanlığı, geçtiğimiz Ekim ayında yayınladığı bir raporda, ABD’deki en ciddi ve kalıcı tehdidin, beyaz ırkın ırksal hegemonyası propagandası yapan aşırı sağcı gruplardan kaynaklandığını kaydetti.
ABD’deki sorun, beyaz ırkçı radikallerin isyanından çok daha büyük. Geçen hafta memleketim Maine'de Cumhuriyetçi Parti örgütü başkanıyla görüştüm. Bahsi geçen eyalette beyazlar dışındaki vatandaşların sayısı epey az, bu yüzden ırkçı meseleler bu eyalet sakinlerini çok meşgul etmez. Buna ilaveten, diğer ABD eyaletlerinin aksine burada beyaz olmayan vatandaşlar eyaletin iç politikalarına da yön vermiyorlar. Eyalet sakinlerinin talepleri, iş fırsatları, sağlık hizmetleri ve iyi yönetişim etrafında dönüyor. ABD'nin diğer kırsal alanları gibi, Maine eyaletinin merkezi de acı ve sıkıntıların en bariz görüldüğü alanlardan biri.
Bölgemizde seçmenlerin çoğu Donald Trump’a oy vermiş. Cumhuriyetçi arkadaşım, Cumhuriyetçi seçmenlerin büyük bir bölümünün son başkanlık seçiminin dürüst ve adil olmadığından emin oldukları ve Demokrat kamp ile olası bir uzlaşıyı reddettikleri konusunda uyardı. Arkadaşım bu konuda yalnız değil. Morning Consult Pazar Araştırma Şirketi tarafından geçen hafta yapılan bir ankette, Cumhuriyetçi seçmenlerin yalnızca yüzde 22'sinin 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin dürüstlüğüne ve hileli olmadığına inandığı ve sadece yüzde 27'sinin mevcut ABD seçim sistemine güvendiği ortaya çıktı (karşılaştırma yapacak olursak, geçen yılın Eylül ayında Cumhuriyetçilerin yüzde 72'si ABD seçim sistemine tam anlamıyla güveniyordu).
Yukarıda bahsedilen anket buna ek olarak, kendilerini iki büyük partiden bağımsız olarak tanımlayan seçmenlerin yalnızca yüzde 45'inin mevcut ABD seçim sistemine gerçekten güvendiğini de gösterdi. Bu, ABD'deki seçmenlerin yarısından azının ülkelerinin başkanlık seçim sistemine güvendiği anlamına geliyor.
Soruşturmalara ve açıklanan 60'tan fazla mahkeme kararına rağmen, Trump ve Cumhuriyetçi Parti Amerikan vatandaşlarının çoğunu 2020 başkanlık seçimlerinde hile yapıldığına ve sonuçların çarpıtıldığına ikna etmeyi başardılar. 6 Ocak'ta Kongre Binası'na yapılan saldırı, yalnızca bu dinmez çabalarının sonuç verdiğinin bir ilk göstergesiydi. Hükümeti şiddet kullanarak değiştirme fikri, Amerikan sistemine muhaliflerin küçük bir yüzdesi tarafından kabul görse bile, aşırılık yanlılarının sayısı daha fazla ivme ve önem kazanacak. Capitol'e yapılan saldırı sırasında, orta sınıftan gibi görünen Tennessee'den genç bir kadın muhabirlerden birine bunun “devrimin başlangıcı” olduğunu söylemişti. Oysa bu kadın devrimci eğilimlere sahip gibi de görünmüyordu. İşte şu anda ABD’nin sorunu da bu.
Bazı analistler, son Capitol saldırısından sonra, Cumhuriyetçi Parti'nin muhalif Amerikan kampının büyük bir bölümünü, ülkenin siyasi sisteminin sonunda popüler değişim taleplerine karşılık verebileceğine ikna ederek, aşırılık yanlılarını marjinalleştirmeye ve önemlerini azaltmaya yardımcı olacağını umuyor. Ama ne yazık ki, Cumhuriyetçi Parti'nin büyük bir bölümü, son başkanlık seçiminin haksız ve adil olmadığını iddia etmeye devam ediyor. 6 Ocak'ta Kongre Binası’nın maruz kaldığı saldırıdan sonra bile 147 Cumhuriyetçi üye, Kongre’deki oylamada seçim sonucunu onaylamayı reddetti. Kongre'deki Cumhuriyetçi Parti liderlerinden bazıları, özellikle yerel düzeydeki liderler, şiddet eylemlerinin neden haksız ve kabul edilemez görüldüğünü sorguluyorlar. Yahut açık ve net bir gerekçe sunmaksızın, son şiddet eylemlerinin sol kanattaki komplolardan kaynaklandığını öne sürüyorlar. Arkasında aşırı sağ ya da sol olsun şiddet eylemleri arasında hiçbir fark olmadığını iddia ediyorlar.
Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen ulusal liderlerinin, son başkanlık seçimlerinin sonuçlarına ilişkin gerçekleri sunarak Başkan Donald Trump’ın destekçilerinin çabalarına karşı çıkacakları düşünülemez. Özellikle de bugün benimsedikleri destekleyici pozisyonlar ile gelecekteki seçimlere yatırım yaptıkları, bunları siyasi olarak kullanmak istedikleri göz önüne alındığında. Hatta bazı Cumhuriyetçi liderler, aşırı sağ gruplar arasındaki komplo teorilerini teşvik edip, bunları destekleyenleri cesaretlendirebilirler. Hatta onlara bir siyasi kalkan da sunabilirler.
ABD'deki sağcı muhalif kamp oldukça büyük, bu da Cumhuriyetçi Parti destekçilerinin şu anda ateşle oynadığı anlamına geliyor. Bu gerilimler ve endişeler, Kongre’nin Demokrat üyelerini Başkan Trump'ı doğrudan hedef almaya ve Kongre içinde azil sürecini başlatmak için çalışmaya sevk etti.
Azil kararı tek başına Amerikan sokağındaki gerilimi artırabilir ve sağcı muhalif kampın şiddet eylemlerinin artmasına neden olabilir. Bu muhalif kamp hiçbir şekilde ABD devletini deviremeyecek. Bunu, Bağdat değil, Batı Avrupa deneyimini ve 40 yıl önce, “Baader-Meinhof Grubu” (Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu) ile İtalyan "Kızıl Ordu" Tugayları’nın sırasıyla Batı Almanya ve İtalyan hükümetini devirmeyi nasıl başaramadıklarını göz önünde bulundurarak söylüyorum. Ancak Başkan seçilen Biden ve ekibi Beyaz Saray'a yerleşmeye hazırlanırken, şiddet tehditleri güçlü bir şekilde devam ediyor. Gerçek ve gerçeklik arasındaki mevcut tartışmalar halen devam ediyor. Amerikan siyasi sistemi içinde devam eden erozyon da tartışmasız ve net bir gerçek olmayı sürdürüyor.