Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Anlamak ve anlatmak için susmak

“Susmanın da kendine özgü sesi vardır,
fakat onu anlayacak ruh ister.”

İnsan konuşmayı bildiği ve sevdiği kadar bazen susmayı da bilmeli ve sevmelidir. Çünkü anlayabilmek ve anlatabilmek için susmak gerekir.
Mutlak hakikati anlamak susmakla başlar. Cahit Koytak;
“Ayıp ama, bakın, Tanrı konuşmak için
Sizin susmanızı bekliyor.”

derken kanaatimce bu hususa dikkat çekmektedir. Zira vahyin kendisi de anlaşılabilmek için muhatabından susup dinlemesini ister;
“Kur’an okunduğu zaman, ona kulak verin ve susup onu dinleyin ki, merhamete lâyık olabilesiniz!” (A’raf 7/204).
Kur’an’ın karşısında susmak; Seyyid Kutub’un ifadesiyle insana vahyin tasvir ettiği evrenin gerçeklerini anlamayı, hayatın gerçeklerini görmeyi, vahyin tesbitleriyle beşer hayatını, tabiatını, ihtiyaçlarını fark etmeyi ve gerçekten üstün, açık, ince ve derin bir düşünme anlayışı kazandırır.
Susmayı bir sanat olarak ifade eden C. Koytak, susmayı öğrenenlerin Kevser ırmağının çağıltısını duyabileceklerine ve getirdiği nimetlerden istifade edebilme imkanına sahip olacaklarına dikkat çeker:
“Yüreğimse hep, susmayı öğütledi,
Sessizliğin dilini öğretmek istedi bana:
Ah yapabilsen, bir yapabilsen bunu!
Sevgili’nin dilinden dökülenler, o zaman
Kevser ırmağının suları gibi coşup çağıldayacaklar!”

Bazen de sesini duyurabilmenin, meramını anlatabilmenin en iyi yolu susmaktır. Hz. Meryem’e gösterilen yol budur: 
“Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer bir insanla karşılaşırsan, onunla hiç konuşma, sadece işâretlerle ona de ki: ‘Ben Merhamet Sahibi yüce Rabb’im için, bir süre konuşmamak/susmak üzere oruç adadım; bu yüzden bugün hiç kimseyle konuşmayacağım!’.” (Meryem 19/26)
İlahi iradeye teslimiyetin sonucunda gerçekleşen bu susuş elbette karşılıksız bırakılmayacak, beşikteki bebeğe masumiyeti ve hakikati dillendirme imkanı verilecektir.[1]
Bilinmesi ve teslim olunması gereken güç karşında nasıl bir tavır takınılmasının gerekliliğini ifade eden merhum M. Akif İnan;
“En iyi anlatış artık susmaktır / Anladım bunu ben, seni bilince.” diyerek susulması gereken güç karşısında susmanın aslında en iyi anlatma tarzı olduğunu ifade etmektedir.
Susmanın ne denli büyük cevap ve güç olduğunu Dücane Cündioğlu şöyle anlatır:
“Susmanın ve/veya sessizliğin verilebilecek karşılıkların en kesini ve en keskini olduğunu bildiğimiz hâlde, niçin sessiz kalma hakkımızı kullanmaz, neden sadece susmakla yetinmeyip şu veya bu şekilde muhakkak bir şeyler söylemeye çalışırız?”
Konuşmanın artık yarar sağlamadığını anladığınızda halinizi Rabbinize arz edip susmak, bazen insana acılara karşı tahammül edebilme gücü verir. Hz. Yakub’un; “Ben derdimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ediyorum!...”[2] diyerek artık sıkıntılarını etrafındakilerle paylaşmaması da susarak anlatımın başka bir şekli olsa gerektir.
Susulması gereken anda susabilmeyi becerebilmek büyük bir erdemdir. Çünkü öyle bir an gelecek ki herkes susmak zorunda kalacaktır:
“O gün, kendisinden sapma ve kaçma imkânı olamayan davetçiye uyacaklardır. Rahman (olan Allah) a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin” (Taha 20/108)
O gün gelmeden önce, anlamak için susmak! Hem kendi adına hem de başkası adına konuşabilmek için susmak!
“Sana da başkalarına da yetecek kadar sus ki,
Susuşun nara olsun, konuşman çare olsun.
Susmayı çınarlardan öğren, başları göğe eren,
Köklerini şehrin tâ bin yıldır derinlerine süren.
Halk susmayı bir bilse, susarak bağırmayı,
Zorbaların yüreği korkudan çatlayacak.” (Susma sanatı, C. Koytak)

….
Diyecekleriniz vardır diyemedikleriniz. Onlar için de susarsınız;
“Diyecektim ki;
Bakma öyle hissiz göründüğümüze...
Gözyaşlarımız azığımızdır bizim.
Çin'de Maçin'de bir kuşkanadı incinse yankısı yüreğimizden gelir.
Haksızlığa öfkelenir, düşene en çok biz üzülürüz.
Yol gitmekten başka şey bilmez ayaklarımız, hele teklemeyi asla öğrenemedik bugüne kadar.
En çok avuç içlerimiz nasırlaşmıştır, el uzatmaktan bizim!
Sustum!”[3]

Anlatılması gerekeni anlatabilmek için susanlardan olmak duasıyla…

[1] Meryem 19/30-33.
[2] Yusuf 12/86
[3] Susarak anlatmak - M. Nedim Hazar