Memun Fendi
TT

On yıldır atıl bırakılmış zihin

Arap Baharı olarak bilinen siyasi protestoların başarılı olması ve 5 rejimi, Tunus, Libya, Mısır, Yemen rejimleri ile daha sonra 2019'da Sudan’da Beşir rejimini devirmesi şaşırtıcı ve müthiş. Bahardan 10 yıl sonra protestolar başkent Cezayir sokaklarını neredeyse her gün doldursa da, bu protestolara ve onlara eşlik eden çöküşlere karşılık, devrimlerin nedenlerine dair ciddi araştırmalar yapılmadı veya şu sorular sorulmadı: Devrimler çoğumuzun zorlu ve güçlü sandığı güvenlik rejimlerini nasıl böyle hallaç pamuğu gibi atarak, hızlı bir şekilde devirdi? Neden Arap dünyasının bazı ülkelerinde protestolar yaşanırken, bazılarında yaşanmadı? Neden monarşilerde değil de cumhuriyetler de görüldü? Sudan devrimi neden 8 yıl gecikti? Cezayir’de protestolar neden (bu satırlar yazılana kadar) devam ediyor?
Bunlar gibi pek çok karşılaştırmalı soru, Arap bölgesinin bu yüksek maliyetli tuzaklardan kaçınmasını sağlayacak politikaların benimsenmesi için yolu aydınlatabilecek yanıtlar ortaya çıkarabilirdi. Bu büyük maliyetlere ve bu devrimlerin üzerinden 10 yıla geçmiş olmasına rağmen, medya alanına komplo teorileri türünden utandırıcı anlatılar hakim olmaya devam ediyor. Söz konusu ülkelerde yaygın yolsuzluk, siyasi tıkanıklık veya modern çağla hiçbir ilgisi olmayan ekonomi politikaları gibi sebepleri ne olursa olsun, kötü şöhretli politikaların sonuçlarının sorumluluğunu üstlenmeyen, hem kendisini hem de zihnini bundan muaf tutan utanç verici konuşmalar sürüyor.
Bazılarımızın bunları rejimlerin çöküşlerinin sebepleri olarak görmeyip, sebebin sadece Batı’nın bölgeye yönelik komplosu olduğunu düşünmesi şaşırtıcı. Batının, yükselen ve en güçlü Batılı güçlerle rekabet eden bir süper güç olarak Çin'e karşı komplo kurması mantıklı iken, gayri safi milli hasılası İspanya gibi fakir bir Avrupa ülkesininki ile dahi eşit olmayan, göçmenlerinin dünyadaki göçmenlerin yüzde 14’ünü temsil ettiği, kayda değer bir kültürel ve bilimsel üretimi olmayan bir bölgeye neden komplo kursun? Büyük bir bölümü bu kadar yoksul, kendisini Londra ya da New York gibi bir şehrin mahallelerinden biri olarak hayal edersek, insanların yoksulluk ve içinde yaşamak istememeleri nedeniyle ev fiyatlarının en ucuz olacağı bir bölgeye neden komplo kursun?
On yıl sonra halen bu olaydan, tarihi bir olay çerçevesinde bahsedilmeye devam ediliyor. Bazıları kendisini yalancı bir gebelik olarak tanımlarken, bazıları da gerçek bir gebelik olduğunu ama düşükle sonuçlandığını veya Arap ulusuna karşı büyük bir komplo olduğunu söylüyorlar. Hiç kimse olup bitenleri ciddi bir şekilde tartışmadan, kimileri bu baharı sonuna kadar desteklerken kimileri de tamamen karşısında yer alıyor. Bazıları da çekingen bir şekilde kendisini “sözde bahar” olarak tanımlıyor. Bunun gibi dil hileleri ve açıklanan duruşlar, bu kişileri halen mevcut nedenleri araştırmaktan kurtarmakta başarılı oluyor.
Komplo yorumu, tartışılmayı hak etmiyor çünkü ilk olarak, insan aklı Tunus’tan Şam’a uzanan, Kahire ve Sana’dan geçen, farklı rejim, yönetici ve kültürlere karşı bir komplo üretecek, tüm bu olan biteni bir gecede yapabilecek kapasiteye sahip değil. İkincisi, Arap bölgesinin çoğu hastalıktan tükenmiş, sınırlı gelire, ekonomiye ve eğitime sahip ülkelerinde kendilerine karşı komplo kurmayı gerektirecek olağanüstü hiçbir şey yok.
Ocak 2011 devrimi sırasında Mısır'da hüküm süren 18 günlük özgürlük veya bazılarına göre kaos, uzun bir tiranlık tarihinde bir reklam arası mıydı yoksa Urabi Devrimi ve 1919 Devrimi gibi kendinden önceki siyasi protestoların bir uzantısı mıydı? Protestolar, geçmiş on yıllar boyunca zihinlerin atıl bırakılmasının mantıklı bir sonucu olarak yalnızca daha fazla Mahragan (Mısır sözlü elektronik dans müziği türü) şarkısının üretildiği bir halk karnavalından ibaret miydi? Bugün siyasi analizlerin ön saflarında yer alanların söylediklerini pek umursamıyorum, ancak gelecek nesillerin sosyal fenomenleri analizde akıl ve bilgi sınırının bu olduğunu sanmaması benim için çok önemli. 
Bu dünyada yalnız değiliz ve bölgemiz, devrimler, ayaklanmalar ve darbeler yaşayan tek bölge değil. Siyaset biliminde devrimler bilimi adını verebileceğimiz ve temellerini hocamız Ted Robert Gurr’un attığı başlı başına bir dal var. Gurr’ın açıkladığına göre devrimlerin en önemli nedenlerinden biri, insanların iktidardaki rejimden bekledikleri ile gerçekte elde ettikleri arasındaki boşlukta yatmaktadır. Buna da göreceli yoksunluk adını vermektedir. Nitekim daha sonra devrim bilimi alanında bir klasik haline gelen kitabının başlığı da olan “İnsan neden ayaklanır?” (Why men rebel?) sorusuna yanıt bulmaya çalıştığı karşılaştırmalı deneysel çalışmalarından sonraki yorumu da budur. Çocuklarımıza öğretmemiz gereken yöntem de bu olmalı.
Bugünün atıl bırakılmış zihniyetiyle hiçbir sorunum yok, benim derdim gelecekteki zihinlerin de atıl bırakılmaması. Bir yandan oğullarımıza ve kızlarımıza aydınlık bir gelecek dileyip, diğer yandan bugünlerini anlamalarına, gelecek haritalarının hatlarını çizmelerine yardımcı olacak akıl güneşi ışığının onlara ulaşmasını engellemek, akli açıdan hiçbir şekilde doğru olamaz. Gerçeği inkar etmek asla onu ortadan kaldıramaz.