Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

İhvan-ı Müslimin ve her yerden göç mevsimi

Türkiye, kendi topraklarındaki Müslüman Kardeşler’in (İhvan-ı Müslimin) Rusya ve İran gibi dış güçlerle iletişim halinde olduğunu yakın zamanda keşfetmedi. Türk yetkililerin nezdinde örgütün açık bir gündemi vardı. Ancak her kusur ve ayıba müsamaha gösteriliyordu. Onları sıkı bir şekilde kontrol ederken, aynı zamanda onları izliyor ve gerek Londra’daki gerekse de örgütün kadrolarını yetiştirmek adına karargâh olarak belirlenen Asya ülkelerindeki diğer liderlerle olan iletişimlerini takip ediyordu. Bu, Müslüman Kardeşler’in seksen yıldır devam eden malum yaklaşımlarının bir parçasıdır. Türkiye, Mısır’da 2013’te Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesinin ardından, Arap dünyasını düşmanlaştırmak ve kışkırtmak için bunu koz olarak kullanmak adına müsamahalı davrandı. Şüphesiz bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderlik etmeyi hayal ettiği Arap bölgesinin güvenliğini etkileyen önemli bir siyasi ideolojik kozu kontrol etmek için başvurduğu siyasi bir kurnazlıktır.
Ancak bugün ne değişti? Bu soruya ayrıntılı bir cevap vermeden önce basitçe şöyle söyleyebiliriz: Asıl mesele, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi koşullarının kötüye gitmesinden önce Arap dünyasında yaşanan değişimdir. Burada Arap dünyasıyla, Suudi Arabistan Krallığı başta olmak üzere Körfez devletlerini ve Mısır’ı kastediyorum. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Körfez ülkelerinin desteğiyle, artık son nefesini vermek üzere olan ülke ekonomisini canlandırdı.
Bugün Sisi, Mısırlıların gözünde ekonominin kurtarıcısı, güvenlik ve iç istikrarın koruyucusudur. Sisi, Batı'da bazı kişilerin tanımladığı gibi zayıf bir konumda değildir. Mısır, zamanla netleşen krizini yönetmedeki başarı nedeniyle bugün daha güçlüdür. Bu krizin ‘vatana sadakat ve öncelikler’ gibi unsurları vardır. Öncelikler, Müslüman Kardeşler’in diğer ülkelerin çıkarlarını tercih etmesi ile Mısır milliyetçiliği arasındaki gerilimde yatmaktadır. Mısır bugün canlandı ve cesur bir askerin ruhuyla problemli dosyalar karşısında ayakta durdu. Bu mesele şu veya bu şekilde Körfez ülkeleri için geçerlidir. Nitekim Körfez şemsiyesi olarak görülen Suudi Arabistan, enerji dosyasını yönetmedeki başarılı politikasının yanı sıra dünyanın her yerinden yatırımcıların iştahını açan ekonomik reformları, yolsuzluk ve şeffaflıkla mücadeledeki cesareti sayesinde ekonomik etkisini ikiye katladı. Hiç şüphesiz tüm bunların siyasi yansımaları oldu. Eski bir kaideye göre, içeriden birbirine sıkı bir şekilde bağlı olan bir topluma nüfuz edilemez ve bu toplum zayıflatılamaz. Körfez ve Mısır'daki bu dönüşümler, 2011’den bu yana bölgede yaşanan devrimlere eşlik eden parçalanmanın ve istikrarsızlığın yankılarına direndi.
Türkiye'nin içinden geçtiği zayıf durumların aksine Arap dünyasında bir kararlılığa ve sağlamlığa tanık olduk. Türkiye’nin Ermenistan'dan Libya’ya kadar ilgilerini ve fonlarını genişletmesinin aksine Araplar, temellerini güçlendiren iç dönüşümlere gittiler. İki taraf arasındaki bu farklılık, bugün tanık olduğumuz sonucu doğurdu. Türkiye bitkin düştü. Ayrıca kendisini ‘siyasi ve dini ılımlılığın sembolü olan güçlü ve istikrarlı bir ülke’ olmaktan uzaklaştıran konumunu yeniden gözden geçirmeye karar verdi. Hatalarının farkına vardı. Bu hatalar, sadece Arapların değil, bilakis Avrupalıların, Amerikalıların, Rusların ve hatta İranlıların düşmanlığını kazanmasına sebep oldu. Libya'da, Mısır güvenliğine zarar vermeyi amaçlayan emellerinden vazgeçti. Aynı zamanda Müslüman Kardeşler örgütünü bıraktı ve liderlerinin hareketlerini ev hapsiyle sınırladı. Mısır rejimini suçlayan ve gece gündüz hakaretler yağdıran kanallara katı önlemler getirdi. Müslüman Kardeşler’in en ünlü üç uydu kanalı, bir gecede, Mısır liderliğini aşağılama amacıyla yayınladığı haberlerden, Uluslararası Mutluluk Günü’ne ilişkin haberlere geçti.
İhvan, ‘yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmakla’ lanetlenen İsrailoğullarının kaderiyle karşı karşıya kaldı. Bugün Türkiye’den çıkmaya ve pek çoğunu kabul edecek bir ülkeye gitmeye çalışıyorlar. Böyle bir bölünme ve dağılma hiçbir zaman akıllarına gelmemişti. Bütün bunlarla birlikte örgütün karşı karşıya kaldığı en büyük sorun ‘parası ve ilişkileri’ bulunan liderlerle ilgili değildir. Aksine asıl problem, liderlerinin arkasında koşan, kendilerini barındıran Körfez ülkelerine ve hatta anavatanları Mısır'a karşı suç işleyen gençlerle ilgilidir. Bu gençler, bugünkü yeni gerçeklik karşısında büyük bir kriz yaşıyorlar. Çünkü Türkiye'deki ekonomik koşulları oldukça kötü ve kendilerine hareket imkânı verecek izinlerden mahrumlar. Aralarında, Türkiye'nin tutumunun kendilerine karşı değişmesinden dolayı kapıldıkları söz konusu dehşeti, ABD Başkanı Donald Trump'ın 2016'da başkanlığı kazandığı geceye benzeten kimseler var. Oysa Türkiye'nin tutumundaki değişikliğin nedenlerinden biri de aslında Joe Biden'in yönetimiydi.
Hiç kimseye hakaret etmek istemiyoruz. Ancak Müslüman Kardeşler, terör eylemleri gerçekleştirdi ve ihanetlerde bulundu. Onu nefret edilen ve nereye giderse gitsin talihsizlik getiren bir örgüt yapan budur.
Körfez'de Sururiyyun adı verilen muhalifler, doğası gereği muhafazakâr toplumları kontrol etmek ve zehirli fikirlerini istikrarlı rejimlere yaymak amacıyla pek çok soruna ve krize sebep oldular.
Bir sonraki yazımda bu konuyu ele almayı umuyorum.