ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Gazze katliamının ardından Ortadoğu’ya yaptığı geziden ülkesine dönmeden önce, Hamas Hareketi’nin Gazze sorumlusu Yahya el- Sinvar (bahsi geçmişken Washington Hamas’ı terör örgütü addettiği için Blinken hareketin liderlerinden hiçbiriyle görüşmemeye özen gösterdi) Gazze'de binlerce savaşçının katıldığı bir askeri geçit töreni düzenledi. Tören sırasında roketatarlar, keskin nişancılar ve insansız saldırı uçakları da geçit yaptı. ABD Dışişleri Bakanı'nın misyonunun, patlak veren durumu absorbe etmeye ve kontrol altına almaya dönük geçici bir girişimden ibaret olması, malumun ilamı olan durumu teyit etti. Nitekim gözlemciler, Gazze’de patlak veren durumun kuşkusuz, Viyana'da İranlılar ve Amerikalılar arasındaki nükleer müzakerelere yönelik açık bir İran mesajı oluşturduğu konusunda hemfikir.
Hamas lideri Sinvar’ın “11 gün süren savaş sadece İsrail'e bir mesajdı, gerçek bir savaş değil” açıklaması göz önüne alındığında yukarıdaki sözler mübalağa olmaktan çıkıyor. Sinvar açıklamasını “Hamas, muharebeler sırasında İran Devrim Muhafızları ile üst düzeyde koordineli hareket etti. Askeri kanadı Devrim Muhafızları ve Hizbullah ile yüksek iletişim ve koordinasyon içindeydi” şeklinde sürdürdüğünde, gerçek şu ki, İran’ın bu mesajının Viyana’daki Amerikan heyetine olduğu netleşiyor.
Sinvar ayrıca savaş daha da gelişseydi, her taraftan gerçek ve etkili bir müdahale olacağını da sözlerine ekledi. Burada, Gazze’ye yönelik 11 günlük acımasız bombardımana rağmen sessiz kalan Hizbullah’a bir atıf olabilir. Aslında, bölge genelinde bir İran müdahalesi vardı. Yemen’in Marib şehri, İran tarafından yönetilen Husilerin başlattığı şiddetli bir askeri tırmanışa tanık olurken, Irak’taki Balad üssü ve Bağdat'taki Amerikan büyükelçiliğini hedef alan önceki roket saldırıları, pratikte Viyana görüşmelerine yönelik İran mesajlarını tamamlama amacı taşıyordu. Bunlar, Washington'un bölgede daha fazla yangını ateşleyebileceğini, dolayısıyla kendisine uygulanan tüm yaptırımları kaldırması gerektiğini anlamasını sağlamayı amaçlayan İran’ın açık ve net bir girişimiydi.
Eski başkan Donald Trump tarafından kapatılan Kudüs'teki ABD Konsolosluğu'nun yeniden açılması kararının, ABD'nin İsrail yanlısı politikasında gerçek bir değişiklik oluşturup oluşturmayacağı kesinlikle açık değil. İsrail'in Gazze'deki kuleleri ve mahalleleri yakıp yıkmasına rağmen, Washington'un İsrail'e 900 milyon doları aşan bir anlaşma ile hassas güdümlü füze sağlamakta acele etmesi tam bir kabalıktı. İki gün önce de Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, ABD’nin son savaştan sonra İsrail'e askeri olarak yardım etmeye çalışacağını, Tel Aviv’in 1 milyar dolar değerinde Amerikan askeri yardımı talep edeceğini açıkladı.
Bu açıklama, Binyamin Netanyahu'nun geçen Salı günü, ABD ile dostluğuna mal olsa bile İran tehditlerine göz yummayacağını yinelemesinden sonra geldi. Netahyahu ayrıca İsrail'e yönelik en büyük tehdidin, İran'ın nükleer silah edinme girişimlerinin yarattığı varoluşsal tehdit olduğunu vurguladı.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, geçen Pazar yaptığı ziyaret ile Başkan Joe Biden yönetiminin İsrail’i ziyaret eden ilk üst düzey yetkilisi oldu. Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Benny Gantz ve Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi ile görüştü. Görüşmelerde, özellikle İran'ın Suriye ve Irak üzerinden Gazze ve Yemen'e kadar bölgede tırmanan, Viyana görüşmelerinde kullanmaya çalıştığı şantaj kartlarına dönüşen faaliyetlerine ilişkin ortak çıkarlar üzerinde duruldu. Bu noktada, Filistinli “Ma'an” Ajansı'nın isimsiz kaynaklardan naklettiği Lloyd Austin'in bindiği uçağın dünyanın en gelişmiş uçağı olduğu ve yine bu kaynaklara göre uçağın nükleer bir savaşı yönetmek için tasarlandığı haberi dikkat çekiciydi.
Austin'in ziyaretinin arifesinde Pentagon, ABD'nin İran'ın tehditlerine karşı İsrail'in üstünlüğünü desteklemeye devam edeceğini duyurdu. Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, Biden yönetiminin bugün Ortadoğu'daki politikasının ateşkes ve yatıştırmaya dayandığını, İran'ın kötü davranışlarıyla mücadelenin yanı sıra DEAŞ’ın yeniden canlanmasını önlemeye ve terörle mücadeleye odaklandığını vurguladı. Bütün bunlar karşısında, Kudüs'teki ABD Konsolosluğu’nun yeniden açılması kararı, ABD'nin İsrail'i destekleyen politikasında gerçek bir değişim sağlayacak bir gedik olabilir mi? Biden'ın ateşkesi takviye etme, Filistinliler ile İsrailliler arasında durmuş barış sürecini yeniden başlatma umudunu ifade etmesi, ABD'nin uzun İsrail yanlısı tarihinde gerçek ve somut bir değişiklik teşkil ediyor mu? Yine Biden’ın örneğin, Bakan Blinken'ın yıllarca ihmalden sonra İsrailli ve Filistinli liderlerle ilişkileri yeniden kurmak için çalışacağına yönelik sözlerinin anlamı nedir? Hele de Washington’un, Hamas hareketini terör örgütü olarak sınıflandırdığı, Gazze’nin yeniden inşasının Hamas aracılığıyla gerçekleşmesini kesinlikle reddettiği göz önüne alındığında. Buna karşılık Hamas liderliği de yeniden inşa sürecinin Filistin Ulusal Otoritesi üzerinden gerçekleşmesini reddediyor.
Hamas liderliğinin Ramallah’a geri dönmesinden sonra, geçen Perşembe günü, İsrail ordusu, kargaşalarda aktif rol oynadığı ve şiddete teşvik ettiği iddiasıyla Batı Şeria'da üst düzey bir Hamas yetkilisini, Şeyh Cemal et-Tavil’i tutukladı. Bu tür adımlar, elbette, Filistinli grupları "ulusal eylem için birleşik bir vizyon ile bölünmeyi sona erdirecek adımlar üzerinde anlaşmak" amacıyla bir toplantıya çağıran Kahire'nin işini zorlaştırıyor.
Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin Filistinliler ve İsrailliler arasında ciddi ve acil müzakereler başlatma çabalarını yoğunlaştırdığı biliniyor. Ürdün, Kanada ve Malezya dışişleri bakanlarıyla yapılan istişareler bu süreci destekleyen uluslararası seferberliği hızlandırdı. Kahire, uluslararası meşruiyetin ilgili kararları doğrultusunda müzakere sürecinin yeniden başlamasına olanak sağlayacak bir siyasi ufka ulaşmak için derin ve ciddi bir görüş alışverişi gerçekleştirmeyi hedefliyor. Kahire’nin çabalarının temelinde ayrıca 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ile sonuçlanacak iki devletli çözümü hayata geçirmek de yer alıyor.
9 Şubat 2007'de merhum Suudi Arabistan kralı Abdullah bin Abdülaziz’in himayesinde, Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Hamas Hareketi lideri Halid Meşal'ın katılımıyla el-Safa Sarayı'nda Fetih ve Hamas arasında uzlaşıyı sağlamak için Mekke Anlaşması imzalanmıştı. Ancak İranlılar, bilindiği gibi, bu anlaşmayı Hamas aracılığıyla dinamitlediler ve o zamandan bugüne meydana gelen tüm trajedilerden sonra, 2 gün önce Hamas liderlerinden İsmail Heniyye'nin şu iki açıklamasını okumamız garip değil. Heniyye birinci açıklamasında; Gazze'de Hamas'a silah sağladığı için İran'a teşekkürlerimizi sunuyoruz, ikinci açıklamasında da; “Arap hayırseverlerin çabalarıyla Gazze'nin yeniden inşası için çalışacağız” dedi. Yani bombalar ve roketler İran'dan, dolarlar ve yeniden inşaat Araplardan!
Son Haberler
- Borrell: İsrail'in Lübnan'da ateşkes anlaşmasını reddetmesinin hiçbir mazereti yok
- Mahkeme, seçim sonuçlarını bozmaya çalıştığı gerekçesiyle Trump aleyhine açılan komplo davasını reddetti
- Suudi Arabistan, uluslararası topluma Gazze Şeridi ve Lübnan'da ateşkes sağlanması için harekete geçme çağrısında bulundu
TT
Gazze ve Marib ateşinde Viyana görüşmeleri
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة