Perşembe akşamı dünya, Etiyopya Barajı sorunu için toplanan Güvenlik Konseyi oturumunu takip etti. Oturumun düzenlenme nedeni, Etiyopya'nın devam eden inadı ve iki aşağı kıyı ülkesi ile koordinasyon yapmaksızın ikinci doldurma ve sonraki aşamalarda diretmesi sonucu Mısır ve Sudan'ı tehdit eden yakın tehlikeyi savuşturmaktı. Şimdi soru; bu oturumdan sonra ne olacağı ve olayların nasıl seyrettiği?
Kısaca, oturumun vardığı nihai sonucun, Afrika Birliği'nin himayesinde ve Avrupa Birliği ile BM gibi diğer tarafların yardımıyla müzakere sürecinin en kısa sürede güçlendirilmesini önerme çerçevesinin dışına çıkmadığını üzerine basa basa söyleyebiliriz. Etiyopya tarafının yaklaşık 10 yıldır süren manipülasyon, kurnazlık ve zamana oynama politikalarının ardından daha fazla müzakere önerisi, yüzlerce yıldır mevcut Nil Nehri'nin statükosunu, Addis Ababa'nın tüm pozisyonlarında belirgin büyüklenme ve kibirle tutarlı yeni bir statüko yönünde değiştirmesi için Etiyopya'ya uzatılan bir kurtuluş ipidir.
Güvenlik Konseyi üyeleri gerçeklerden bihaber değiller. Bu gerçeklerin başında da bu baraj projesinin arkasındaki asıl amacın kalkınma ve refahtan ziyade Mısır ve Sudan’ı kuşatmak, yaklaşık 150 milyon insanın hayatını tehlikeye atmak olduğu geliyor. İki mansap ülkesi bunu iyi biliyor ve büyük bir bölümü çıkarlarını yalnızca dar bir perspektiften değerlendiren bir pragmatizmden muzdarip uluslararası topluma güvenmeden uzun süredir buna hazırlanıyor.
Uzak ve yakın herkes, Etiyopya’nın kalkınma projelerinin gereksinim duyduğu elektrik enerjisini üretmek için 14 milyar metreküp kapasiteli bir barajın yeterli olduğunu biliyor. Mısır ve Sudan da bu hakkını inkâr etmiyorlar, fakat Etiyopya gün geçtikçe aşırıya kaçtı ve bu rakamı 70 milyar metreküpün üstüne çıkardı.
Etiyopya geçtiğimiz yıllar boyunca uluslararası toplumu ve 2015 yılında imzalanan İlkeler Deklarasyonu’nu hiçe saydı. Bu barajın inşaat ve inşa edildiği coğrafi bölge açısından uygunluğu hakkında güvenceler verme taleplerine en ufak bir ilgi göstermedi. Baraj, çökmesi halinde taş üstünde taş bırakmayacak bir saatli su bombası gibi, nitekim geçen yıl yapılan birinci dolum aşamasından sonra yaşananlar ve Sudan’a akan sel suları, dünyanın dikkatini felaketin boyutlarına çekmeye yeterliydi. Ancak, hiç kimse kılını kıpırdatmadı, bu yüzden sahne, şüpheye yer bırakmayacak şekilde Kahire ve Hartum'u hedef alan uzun komplo yolundaki bir adım gibi görünüyor.
Etiyopya'nın Mısır ve Sudan'a yönelik niyetleri açık ve sorgulayan titiz gözlerden kaçmıyor. Gelecek yıl 100 baraj inşa etmekten bahsetmek, ilk bakışta Etiyopya’nın tüm Mavi Nil sularında gözü olduğu görüşünü doğruluyor. Nitekim geçen yıl, coğrafi gerçekleri ve tarihi kanıtları dikkate almaksızın Nil’in bir Etiyopya gölüne döndüğünü deklare etmişti. Oysa Etiyopyalıların yeterli, hatta ihtiyaçlarını aşan su havzaları ve mevsimsel yağmurları var.
Etiyopya'nın Arap dünyasına nefretleri tartışmasız bölgesel ve uluslararası güçlerin arkasında durduğu en uç hedefi, belli bir noktadan sonra suyu metalaştırmak, daha sonra onu mansap ülkelerine satmak aşamasına ulaşmak. Bugünkü su depolama, yarınki su projeleri ile yakın gelecekte Mısır ve Sudan'daki su rezervlerinin tamamen tükenmesine ve sonuç olarak kuraklığa yol açacak.
Etiyopya’nın barajı her halükârda ve tek taraflılıkla doldurması, uluslararası nehirlerin ortak havzalarında inşa edilen projelere egemen olan uluslararası yasa ve normları ihlal etmektir. Kaynaklarıyla ilgili düzenleyici anlaşma ve paktların Etiyopya’yı Mısır ve Sudan’ın su haklarına saygı göstermek ve onlara zarar vermemekle yükümlü kıldığı Nil de bu nehirlere dahil.
Etiyopya’nın kışkırtmalarına bir son verme, hakları koruma, Afrika Boynuzu'nu ve bölgeyi kaçınılmaz olarak gelecek kötülükten koruma konusunda Güvenlik Konseyi'ne gerçekten bağlanmış umutlar var mıydı?
Ünlü Amerikalı siyaset teorisyeni ve diplomat Richard Haass, “The World a Brief Introduction” başlıklı son değerli kitabında tam olarak şöyle der; “BM Güvenlik Konseyi'nin küresel çatışmalarla ilgili hiçbir rolü yoktur. Uluslararası düzenlemeler küreselleşmeyle ilgili zorlukların üstesinden gelmekte başarısız olmuştur.”
Haass, dünyanın mevcut krizler karşısındaki durumuna dikkat çekiyor. Ona göre, ABD "Liberal dünya düzenini güçlendirme konusunda İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana herhangi bir zamanda olduğundan daha az istekli."
Yaklaşık 4 saatlik Güvenlik Konseyi toplantısını takip edenler için her üyenin tarihsel ilişkiler meselesini umursamadan geleceğe dair bildiğini okuduğu kanaati pekişti. ABD Temsilcisinin konuşmasının bir şekilde iki aşağı kıyı ülkesinin lehinde olması, Mısır’ın bölgedeki yakın dostu Rusya'nın ise açıkça Etiyopya'nın yanında görünmesi garipti. Nitekim Rus Temsilcisinin güç tehdidinden bahseden konuşması ortalığı epey karıştırdı. Buna karşılık Çin Temsilcisi, ülkesinin yalnızca Etiyopya'ya değil, askeriden ziyade mali ve ekonomik araçlarla yeni sömürgeci oyun alanı olarak tüm Afrika'ya yönelik pragmatik görüşünü gizlemedi. Şu an, Araplara gerçek bir meydan okuma anı gibi görünüyor ve bu noktada Suudi Arabistan'ın duruşu, resmi ve net açıklaması, Mısır ve Sudan'ın meşru su haklarını koruma konusunda verdiği destek takdir edilmeli. Bu ilerici duruş, kardeş Arap ülkelerinin geri kalanına duruşlarını net bir biçimde göstermeleri için örnek olmalı.
Büyük Perşembe gecesinden nasıl bir özet çıkarılabilir?
Sadece kaba kuvvetin dikkate alındığı bir dünyada, vicdani görevi yerine getirmenin bir şekli olarak usulen başvurulsa bile, önemli konuları Güvenlik Konseyi değil, kendimizden başlayarak gündeme getirmeliyiz. Profesör Joseph Nye'nin yumuşak güçle ilgili tezleri ve açıklamalarının hiçbir teselli değeri yok.
TT
Güvenlik Konseyi sonrası Etiyopya Barajı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة