İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Taliban’ın doldurduğu boşluk

ABD’nin Afganistan’dan çekilişi; Taliban Hareketi’nin ilerleyişine, Taliban savaşçılarının ülkenin dörtte üçünden fazlasını ve en son Pakistan sınırındaki Spin Boldak sınır kapısı dahil olmak üzere ana sınır kapılarının çoğunu kontrol etmelerine paralel olarak ilerliyor.
Öyle ki bir Taliban savaşçısı, Spin Boldak sınır kapısını ele geçirmenin başkent Kabil’e girmek anlamına geldiğini söyledi.
Bu ilerleyişle birlikte Afganistan’da, bu ülkenin geleceğiyle ilgilenen ülkelerde ve Taliban Hareketi’nin Afgan halkının özellikle de kadınların ve kızların yaşamını yeniden kontrol etmesinin ne demek olduğunu bilen uluslararası kuruluşlarda birtakım sesler yükselmeye başladı.
Bunlar şu soruyu gündeme getiriyor: ABD Başkanı Joe Biden, ABD güçlerini Afganistan’dan çekmeyi hangi mantıkla kabul ediyor?
Zira tüm uyarılar, bu çekilmenin tehlikelerine ve Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani hükümetinin Taliban savaşçılarına karşı direnmekte yetersiz kaldığına işaret ediyor. Son iki haftadaki gelişmeler de bu uyarıların doğru olduğunu gösteriyor.
ABD Başkanı Joe Biden, bu uyarılara net bir şekilde karşılık verdi. Biden, Amerikan güçlerinin görevinin Taliban Hareketi’nin hezimete uğratılmasıyla, Usame bin Ladin’in öldürülmesiyle ve 11 Eylül 2001’de olduğu gibi herhangi bir örgütün Amerikan çıkarlarına saldırmak için Afganistan’ı bir üs olarak kullanamayacağını garantilemekle birlikte sona erdiğini söyleyerek Afganistan’dan çekilme kararını savundu.
Gazetecilerden biri Afganistan’dan çekilme kararının doğru olup olmadığını sorduğunda Biden bu soruya, “Sevindirici konulardan bahsetmek istiyorum” diyerek yanıt verdi.
Ardından Biden, Afganistan’daki çatışmanın geçmişine dair görüşünü ve geleceğe dair beklentilerini açıkladığı bir basın toplantısında çekilme kararıyla ilgili detaylı bir açıklama yaptı.
Biden, Kabil’deki merkezi hükümetin, Afganistan tarihinin herhangi bir döneminde ülkenin tamamını kontrol edemediği konusunda net bir görüşe sahipti.
Nitekim ABD, Afganistan hükümetini ve ordusunu desteklemek için elinden geleni yaptı, savaşta 2 binden fazla askerini kaybetti ve 2 trilyon dolar harcadı. ABD’nin sonsuza dek Afganistan’da kalması mümkün değildir. Çünkü Afganistan’ı inşa etme görevi, Afgan halkının sorumluluğunda olmalıdır.
ABD içerisinde her iki partide de bu görüşün destekçileri mevcut. Onlar, ABD’nin dünyanın polisi olmadığını ve kendisinden de bunun talep edilmediğini düşünüyor.
Biden, bu konuda selefi ve “Önce Amerika” sloganının sahibi Donald Trump ile aynı görüşte. Zira Trump, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine hazırlık olarak Taliban Hareketi’yle müzakereleri başlatmıştı. Ayrıca Trump, ABD’deki araştırma merkezlerinin DEAŞ Örgütü’nün Suriye çölüne ve Irak’ta Kerkük ile Samarra arasındaki bölgeye geri dönme ihtimaline karşı yaptığı uyarılara rağmen Amerikan güçlerinin çoğunun Irak ve Suriye’den çekildiğini duyurmuştu. Hatta şu soruyu dile getirenler de var: “DEAŞ bu bölgelerden gitti mi de onun geri dönüşünden konuşalım?”
Amerikalılar, Afganistan’ı el-Kaide Örgütü’nden kurtarmak için buraya geldi. Aynı şekilde onlar, Saddam Hüseyin rejimini yıkmalarının ardından Irak’ı DEAŞ’tan kurtarmak için buraya geldi. Tabi onlar, diğer ülkelerde olduğu gibi Afganistan ve Irak’a müdahalede bulundu. Çünkü çıkarları bunu gerektiriyordu. Kongre üyesine ve Beyaz Saray’daki karar alıcıya göre Vietnam tecrübesi, Amerikan güçlerinin Washington’a bağlı rejimler ve müttefik yöneticiler getirme isteği noktasında bir ders niteliğindeydi. 11 Eylül saldırıları olmasaydı ABD Başkanı George W. Bush, Molla Ömer ve Usame bin Ladin’e karşı savaş başlatmak için Amerikan güçlerini Afganistan’a gönderme kararı almazdı.
Buna rağmen bugün Bush, kendi ifadesine göre Taliban tarafından ülkedeki kadınların maruz kalacağı şeylerden dolayı Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekilme kararını eleştiriyor.
DEAŞ Örgütü’nün ABD’nin güvenliğine ve çıkarlarına oluşturduğu tehdit ve tehlike olmasaydı ABD, bu örgütü yok etmek için Irak’a ve Suriye’ye müdahale etmezdi.
Öte yandan birçok gözlemci, DEAŞ yenilgisinin konjonktürel olduğunu düşünüyor. DEAŞ, üslerden ve başkentlerden uzaklaştırılmış olabilir. Ancak bu örgüt, ideolojik anlamda zarar görmedi. Öyle ki DEAŞ’ın ideolojisi, azımsanmayacak sayıda takipçilerinin ve destekçilerinin zihninde hala yer edinmektedir.
Bu da bizi rejimlerin ve halkların rolünden ve sorumluluğundan bahsetmeye götürüyor. Öyle ki halklar, ülkelerine yönelik Amerikan işgalinden şikâyet ediyorlar ve işgalcilerin söz konusu ülkelerden ayrılmaya karar verip buradaki yetkililerin kendi işlerini kendileri tanzim ettikleri zaman da bu durumdan yakınıyorlar. Devletin olmayışı ve vatandaşların vatan inşa etmekte aciz kalması boşluğa neden oluyor. Bu da ABD ve diğer ülkelerin müdahalelerine kapı aralıyor. Bu müdahaleler de hayır kurumu gibi çalışmayan söz konusu ülkelerin kendi çıkarlarını gerçekleştirmesiyle son buluyor.
ABD’nin Afganistan ve Irak’taki müdahalesinin alternatifi, devletin kendi nüfuzunu ve ulusal bağlılığı dayatması olmalıdır.
Aksi takdirde merkezi hükümete fon desteğinde bulunulmasına rağmen bugün Afganistan’ın büyük bir bölümünün Taliban Hareketi’nin genişlemesine şahit olduğu durum, bu müdahalenin alternatifi olur. Öte yandan Irak, hizmetlerin aksamasından ve milislerin tehdidinden dolayı sıkıntı yaşıyor. Irak hükümeti ise bu tehdide karşı koymakta zorlanıyor.
Açıkçası Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani, ülkesinin savunma mekanizmasının Taliban savaşçılarının ilerleyişi karşısında çöktüğünü gördüğü için ABD’nin tasarrufundan dolayı hayal kırıklığı hissediyor. Aynı durum, Washington ve Tahran arasındaki müzakereleri takip eden Irak Başbakanı Mustafa Kazimi için de söylenebilir.
Nitekim Kazimi, geriye kalan Amerikan güçlerinin çekilmesini hızlandırmak için İran’a bağlı çevrelerin baskısına maruz kalıyor. Irak güçleri ise Haşdi Şabi’nin büyümesi, güvenlik kurumlarına hâkim olması ve Amerikan üslerine yönelik mükerrer saldırıları karşısında zorluklar yaşıyor.
Irak’ta hala 2 bin 500 Amerikalı askerin olmasına rağmen durum böyle ise, iki ülke arasındaki müzakerelerin sonucunda bu güçler çekildiği ve Kazımi de Eşref Gani gibi kendi kaderine terk edildiği zaman durum nasıl olacak?