Zuheyr el-Harisi
TT

25 Temmuz: ‘İhvan’ın’ Tunus’u değil, ulusun Tunus’u

2011 yılında bazı Arap ülkelerinde devrimler patlak verdiğinde siyasal İslamcı hareketler, sakin, sessiz ve temkinli bir şekilde hareket ettiler. Özellikle de ilk günlerde, halk hareketinin başarılı olma ihtimalini hissettiklerinde dalgaya katılmakta tereddüt göstermediler, taraftarlarının sesleri yükseldi ve yaşananları kendi gündemleri ve çıkarları doğrultusunda kullandılar. Devrimler o zamanlar lidersizdi ve bastırılması bundan dolayı düşünüldüğünden daha zordu. Bu nedenle İhvan-ı Müslimin, bu istisnai durumu kurnazca ve kötü niyetle sömürdü, kendini müzakereci yaptı, zafer bayrakları çekti ve rejimleri devirdi.
İşin ilginç yanı bu ülkelerde iktidara gelmelerinin üzerinden sadece aylar geçmesine rağmen İslamcıların yönetimine karşı çıkan bir eleştiri ve gösteri seline maruz kaldılar. Bu ülkelerde düzenin, güvenliğin ve prestijin kaybı, İhvan-ı Müslimin’in bir devleti yönetme konusundaki başarısızlığını ortaya koydu.
Tunus geçtiğimiz dönemde siyaset sahnesinde çatışmalara ve kutuplaşmalara sahne oldu. Bundan dolayı içinde yaşadığımız bu tarihi anın bir “İhvan” Tunus’una değil; yeşil bir Tunus'a ulaşması doğaldı. Tunus, her ne kadar yolsuzlukla mücadele ve suikasta uğrayanlar için adaletin sağlanmasında geç kalmış olsa da Müslüman Kardeşler'in Arap dünyasındaki son kalesinin yıkılmasıyla yeni bir aşamaya giriyor. Bu durum elbette Müslüman Kardeşler'i kendileri için ‘nüfuz, müdahale ve kontrol’ sağlayacak bir silah, kazanç ve ganimet olarak gören bazı taraf, grup ve ülkeleri rahatsız ediyor.
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in liderliğinde son yaşananlar, devrim sonrası aşamada işleri normale döndürmek için çok önemli bir dönüm noktası oluşturdu ve halk desteğinin yanı sıra gerek siyasi güçler gerekse uluslararası arena tarafından memnuniyetle karşılandı. Onun İhvan-ı Müslimin’in planını ortaya çıkarmak, yolsuzluk dosyalarını açmak ve en-Nahda’nın siyasi aktivistlere yönelik suikastlara karıştığı dosyaları açmak üzere savcılık makamının yetkisini devralması dikkat çekicidir. Aynı zamanda seçilmiş meşru cumhurbaşkanının bu ciddi hareketi, en-Nahda hareketinin çöküşünün, zayıf siyasi tecrübesinin ve halkın bildiği uygulamalarının ifşa edilmesinin gerçek bir beyanıdır. Nahda'nın yönetimde bulunduğu on yıl boyunca bununla yüzleşilmedi. Ayrıca Nahda’nın uygulamaları arasında yolsuzluk yoluyla zengin olmak, yargıçları korkutmak ve siyasi aktivistlere suikast düzenlemek de yer alıyor.
Tunus'ta yaklaşık 5 milyar dolar tutarında bir meblağ yağmalandı. Cumhurbaşkanı, yağmalanan paraları halka geri kazandırmak adına uzlaşmacı bir yol bulmaya veya kendi nitelendirmesiyle buna karışan bazı iş adamları için cezai bir çözüm bulmaya karar verdi. Çünkü bu kimseler kamu parasını yağmaladılar. Cumhurbaşkanı, ülkede tekelleşmeye ve krizin sömürülmesine yer olmadığı yönündeki sözlerinde haklı idi. Cumhurbaşkanı Kays Said, sorumlu kişiler hakkında cesur ve doğru kararlar aldı. Ayrıca bu süreçte, etkin bir mini hükümetin kurulmasını içeren başka kararların da çıkması bekleniyor.
Tunus'ta sel doruk noktasına ulaştı. Cumhurbaşkanının kendisine bu hakkı veren anayasa doğrultusunda uygun gördüğü kararı almak ve uygulamaya koymak için harekete geçmesi doğaldı. Özellikle Tunus parlamentosunda tanık olduğumuz maskaralıktan ve Nahda ile bağlantılı kişilerin zorbaca yönteminden sonra doğru olan tek şey budur. Ayrıca Nahda’nın öncülüğünde siyasi hesapların görülmesi sebebiyle -halkın hayatının hiçe sayılarak- hizmetlerde yaşanan bozulmadan bahsetmiyorum bile.  Cumhurbaşkanı bazı Arap liderlerle temasa geçip onların desteklerini almış olmasaydı, durum daha kötü ve trajik olurdu.
Nahda’nın Tunus'u kaosa, siyasi suikasta ve yıkıma sürüklediği sır değil. Tunuslular, hareketin gizli bir aygıtının rolünden ve halka karşı yaptığı utanç verici eylemlerden bahsediyorlar. Artık hareketin rolüne ilişkin bir performans değerlendirmesi yapılması ve işlediği suçların ortaya çıkarılması yönünde talepler var. Cumhurbaşkanı ve Tunus halkı uyanmasaydı, İhvan’ın bu projesi durdurulamayacak ve her şeye el koyacaktı. Nahda’nın pragmatizmi aldatıcıdır ve ideolojinin katılığından kurtulamayacaktır. Zira halkın beklentilerini ve taleplerini gerçekleştirme konusundaki başarısızlığı bunun delilidir.
Bugün siyasal İslam döneminin sonuna yaklaştığımız şu günlerde, dikkate değer bir tarihsel aşamaya tanık oluyoruz. Siyasal İslamcı hareketlerin, özellikle Arap Baharı devrimlerinden sonra Arap siyaset sahnesine kendilerini dayattığı doğrudur. Bu devrimler onu büyük bir güçle sahneye çıkmaya itti. Ayrıca seçimlerdeki başarısı, devletin sivil mi yoksa dini mi olduğu konusundaki tartışmayı alevlendirdi. Ancak bana göre sorun çelişki ve oportünizmde yatıyor. Çünkü siyasi proje başka, siyasi pratik başka bir şeydir. Bu, İslami hareketlerin yetersiz bir entelektüel altyapı ve siyasi deneyimden musdarip oldukları iddiasını desteklemektedir. Bu nedenle asıl sınav siyasi pratiktir. Saddam Hüseyin işgal ettiğinde Kuveyt’e karşı olan tutumlarındaki -ki Kuveyt o zamanlar en büyük destekçisiydi- ikiyüzlülüklerinin bir benzeri yoktur.
Tunus parlamentosundaki ulusalcı milletvekilleri gerçekleri ortaya çıkardılar. Meclis Başkanı Gannuşi başta olmak üzere siyasi oyuna dahil olan kişileri, ülkelerinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutarak ortaya çıkardılar. Çünkü açıklamaları, girişimleri ve bunların sonuçları bazı ülkelerin güvenliği ve istikrarı için bir tehdit haline geldi. Gannuşi’nin bir dizi dosyaya müdahalesi ve kıta ötesi ideolojik bağlantısı, ülkenin ulusal güvenliği için tehdit oluşturmaya başladı. Narsisizm ve egoyla dolup taşan bu zihniyet, modelinde benzersizdir. Ulusal çıkarlarla çatışsa bile ideolojisine ve mensubiyetine bağlılığı sürdürür.
Tunus'ta “İhvan’ın” projesinin çökmesinin ardından, siyasi anlamda Gannuşi'nin pozisyonu sona ermiş görünüyor. Gannuşi, ideolojiden ve oportünizmden kurtulamadı. Tarih bugün onun siyasetini yargılıyor. İhvan’ın projesinin çökmesi ve başarısız olması, siyasi veya ideolojik duruşunun bir sonucu olarak değil; Tunus halkı için gerçek bir tehlike haline gelen bir deneyimin değerlendirilmesinden sonra geldi.