Zuheyr el-Harisi
TT

ABD ve Çin: Silahlanma yarışı ve dünyanın bölünmesi

Dünyayı yeni bir soğuk savaşa sürüklemek kimsenin işine yaramaz. İnsanların istikrar, bir arada yaşama, güvenlik ve barış özlemi çektiği bir dönemde, birçok devletin tutkuyla nükleer silah dünyasına girmeye başladığını görüyoruz.
ABD ve Çin başkanları, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptıkları konuşmalarda, iki ülkenin yeni bir soğuk savaş istemediklerini vurguladılar. Ancak sahada gördüklerimiz bu açıklamalarla tutarlı değil. Bir yandan Fransa ile diğer yandan ABD, İngiltere ve Avustralya arasındaki denizaltı krizi, uluslararası ilişkilerdeki çatışma, gerilim ve dengesizliğin canlı bir örneğidir. Gerçeği söylemek gerekirse bu, ABD-Çin çatışmasının yansımalarından biridir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, ABD ve Çin’e, ‘iki büyük ve güçlü nüfuz sahibi ülke arasındaki sorunların gezegenin geri kalanına yayılmadan önce ilişkilerini düzeltmeleri’ çağrısında bulundu. Guterres, ABD ve Çin'i, jeopolitik ve askeri stratejilerinin büyük tehlikelere sebep olacağı ve dünyayı böleceği konusunda uyardı ve ne pahasına olursa olsun soğuk savaştan kaçınılması gerektiğini söyledi.
ABD’nin öncelikli endişe ve rahatsızlık kaynağının Çin ve ardından Rusya olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle jeostratejik vizyonu, bu iki ülkeyi rakip ve düşman konumuna yerleştirmektedir. Avrupa ise her şeye rağmen ortağı ve müttefiki olmaya devam ediyor. ABD, 18’inci yüzyılın sonunda İngiliz tehdidine son vermeyi başardı. Ardından 20’nci yüzyılın başlarında Japon İmparatorluğu'nu ve Alman Nazilerini yendi. Sonra Sovyetler Birliği çökene kadar tüm araçları kullandı ve şimdi de Çin'in etkisini zayıflatmak için her yolu deniyor.
ABD ve İngiltere Paris'i sakinleştirmeye çalıştı. Fakat görünen o ki, Fransız Dışişleri Bakanı'nın da belirttiği gibi arkadan bıçaklanma oldukça acı vericiydi. Avustralya Fransa ile olan anlaşmadan çekilip ABD ile anlaşarak Paris’e ciddi bir ekonomik darbe vurdu. Gizlice müzakere edilen anlaşma, dizel-elektrikli denizaltı üretimi için Avustralya ile 56 milyar Euroluk (90 milyar dolar) sözleşme imzalayan Fransa'nın yanı sıra Çin'i de kızdırdı. Aslında kriz, ülkeler arasındaki ekonomik anlaşma meselesinden çok daha büyük. Dolayısıyla Pasifik ve Hint’te gergin bir atmosfer gözlenebilir. Kuzey Kore, Güney Kore, Çin, Japonya, Tayvan, Filipinler ve Singapur gibi devletlerin olduğu gergin bölgede, nükleer denizaltılar ve füze denemeleri sıradan bir görüntü haline gelecek.
Bu ülkeler, etkisinin her geçen gün arttığını düşündükleri Çin politikalarından endişe duyuyor. Uzmanlar, Çin'in artan siyasi ve ekonomik varlığının Batı için -özellikle de stratejik bir rakip olarak gördüğü ABD- gerçek bir endişe haline geldiğini düşünüyorlar. Doğal olarak, NATO’nun bünyesinde bir çatlak ve bir güven krizi yaşanacak. ABD’nin Rusya ve Çin tehdidi nedeniyle Fransa'yı ihmal etmesi ise, bazılarının “ABD yönetimini başarısız olmakla ve kötü bir performans göstermekle” nitelemesine yol açacak. Artık oyunun kuralları değişiyor ve AUKUS’a yeni ülkelerin katılması uzak bir ihtimal değil. Washington ise, Çin'in nüfuzuna son vermek için -tabiri caizse- Asya NATO'su kurarak oradaki varlığını güçlendiriyor.
Bazıları ABD'nin bu yeni ittifak propagandasını, “Afganistan'daki başarısızlığını örtme girişimi” olarak nitelendirdi. Fakat burada bir paradoks var. Nitekim Afganistan, Çin’in hegemonyasına ve İpek Yolu'na açılan kapı olabilir.  Burada Çin’in “Taliban’a” verdiği desteği takip etmek yeterli.
Avrupalılar, ABD’nin büyük bir müttefik olduğuna ve tek kutbu temsil ettiğine inanıyorlar ama onun istediği her şeyi yapamayacağını düşünüyorlar. Ortadaki bu karışıklık, bazıları tarafından, ittifakları herkese hizmet edecek şekilde yeniden formüle etmeyi gerektiren koşulların, temellerin ve kuralların eksikliğine yoruluyor. Ancak ABD ve Avrupa Birliği arasındaki krize rağmen işler sakinliğe ve birbirini razı etmeye doğru gelişecektir. Nitekim bunlar ortak çıkarları olan müttefik ülkelerdir. Avrupa ülkelerinin Çin ile iş yapma konusundaki bölünmüşlüğüne rağmen, bu kadar önemli bir stratejik ilişkinin ihmal edilmesi uzak bir ihtimaldir.
Silahlara milyarlarca dolar harcanması dünyayı bir çatışmaya sürüklüyor ve silahlanma yarışındaki artış, dünyanın bunu engelleme çabalarını tehlikeye atıyor. Dünyanın geneli, silahlanma yarışına artık bir son verilmesini ve istikrar içinde yaşamayı istiyor. Dünya pandemi, iklim değişikliği ve terörle mücadeleye odaklanmak istiyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinde, nükleer silahlanma alanında benzeri görülmemiş bir çaba var. Bu, Kuzey Kore, Japonya ve Güney Kore arasındaki karşılıklı tehditlerle birlikte gerçek anlamda korkutuyor. ABD-Çin yüzleşmesinden bahsetmiyorum bile. Uluslararası oyun, yükselen Çin gücü, ABD stratejisindeki kusur ve NATO’daki karışıklıklar çerçevesinde Hint-Pasifik bölgesine taşındı. İşlerin nereye gideceğini ise kimse kesin olarak bilmiyor.