Sam Mensa
TT

Biden'ın demokrasiyi koruma bulmacası

Demokratik eğilimi baltalayan bir eğilim ya da bir akım genel olarak Arap dünyası cumhuriyetlerini ve özelde Maşrık (Levant) ülkelerini istila etmiş görünüyor. Burada konumuz, Arap dünyasında demokratik geçişin önündeki engellerden ziyade, etiket ve yönetim yüzü olarak kendisine cumhuriyeti seçen (bilindiği gibi yanına bir de halk,sosyalist vb. adlar ekleyen) rejim ve cumhuriyetlerdeki demokrasinin yazgısıdır.
Başlangıç olarak ve herhangi bir tartışmanın önünü kesmek için, Batılı demokratik toplumlarda demokrasinin çekiciliğinin çoğunu kaybettiğini, zayıf yönlerinin ortaya çıktığını kabul etmek gerekir. Öte yandan başka alternatifinin olmadığına da dikkat çekilmeli. Kurumlarının sağlamlığı, vatandaşlarının gerek sağ gerekse soldan demokrasiyi kuşatmaya yönelik planlarla mücadele etme kararlılıklarının gücü ve daha fazla demokrasi ile sorunları çözme ısrarları not edilmeli.
Şunu da kabul etmek gerekir ki, demokrasi kendi çağının bir ürünü değil ve otomatik olarak aktarılamaz. Metinlerde olduğu kadar ruhlarda da kök salması için yeterli zamana ihtiyaç duyar.
Şu anda karşı karşıya olduğumuz şey, Lübnan'da olduğu gibi, var olan parlamenter demokrasinin kalıntılarının çöküşü veya Suriye, Filistin, Irak, Tunus, Sudan, Yemen gibi birden fazla ülkede Arap Baharı ile umut vaat eden demokrasinin doğuşunun gerilediğine dair göstergelerin birikimidir.
Devriminin ölü sayısı yarım milyona, içeride ve dışarıdaki mültecilerinin de 9 milyona ulaştığı, ateşler içinde yanan bir ülke olan Suriye, seçimleri simüle eden bir oyun ile Esed ailesinin zulüm ve istibdadını dördüncü bir dönem uzattı. Halkının geleceği ve bir bütün olarak davası için çok önemli bir aşamada Filistin, Filistin Ulusal Otoritesi'nin aynı anda hem içeride hem dışarıda neredeyse var olmamaya devam etmesi için seçimleri iptal etti ya da erteledi diyelim. Siyasal İslam hareketlerinin hiçbir yerde demokrasiye sevgi göstermediğinden bahsetmiyorum bile. Irak'ta önümüzdeki ayın 10'unda yapılması planlanan erken seçimler, ertelemeye, aksamaya veya hilelere konu olabilir. Takipçiler ve Irak siyasetinin sırlarına aşina olanlar, Mustafa el-Kazimi'nin bekasının İran destekli milislerin rolleri ve etkisi tarafından tehdit edildiğinin farkındalar.
Sivil ve asker kanadın bir arada yaşadığı bir geçiş sürecinden geçen Sudan'a gelince, iki grup arasındaki uyuşmazlığı gösteren bir darbe girişimine tanık oldu. Öte yandan Tunus, Halk Temsilcileri Meclisi'nin tüm yetkilerini askıya alan, tüm üyelerinin dokunulmazlığını kaldıran ve Meclis Başkanı ve milletvekillerine sağlanan tüm ödenek ve imtiyazlara son veren siyasi ve anayasal bir krizden geçiyor.
Liberal parlamenter demokrasiyi ve güçler ayrılığı ilkesini benimseyerek Arap dünyasında her zaman ayırt edici bir konumda olmaktan gurur duyan Lübnan, demokrasinin körelmesinin ve çöküşünün en belirgin ve hayal kırıklığı yaratan örneği olmaya devam ediyor. Lübnan bugün düşüş çizgisinde ve insanlar demokrasinin yolsuzluk ve yozlaşmışların yanı sıra egemenlik, devlet otoritesi ve hukukun üstünlüğüne yönelik saldırılar için bir kılıf haline geldiğine inanıyorlar.  Lübnan artık demokrasiyi konserve etme, içini boşaltma, vatandaşlık ve özgürlük değerlerin kurutarak kurumlarını bir deri bir kemik haline getirme yöntemini benimseyen Arap cumhuriyetlerine ayak uyduruyor. Lübnan, meslektaşımız Hazım Sağıye’nin burada, Şarkul Avsat’taki köşesinde yer üstünden yönetenler ile yer altından yönetenler olarak tanımladığı durumun esiri oldu. Demokratik sistemi yöneten ve kontrol edenler açıkça demokrasi düşmanı gibi görünüyorlar.
Aynı bağlamda bir istisnaya işaret etmeliyiz, o da Fas. Son seçim sonuçları demokratik toparlanmanın bir göstergesiydi. Halka yönelmeye yani seçimlere bağlı kalarak, 10 yıldan fazla bir süre iktidarda kaldıktan sonra Binyamin Netanyahu'nun pervasız politikasını altüst eden bir koalisyon hükümetine ulaşmayı başarsa da İsrail'i listeye dahil etmeyeceğiz.
Bütün bunlar bölgedeki iki önemli gelişmenin ışığında gerçekleşiyor; birincisi, Arap Baharı hareketinin zayıflamasının yarattığı hayal kırıklıkları ve sonucunda meydana gelen ve burada sebeplerine değinmeyeceğiz trajediler ve sonuçlar. Diğeri ise ABD'nin bölgeden siyasi ve askeri olarak çekilmesi ve demokratik olmayan uluslararası ve bölgesel güçlerin bölgede bıraktığı boşluklara sızma girişimleridir. Burada kastedilen en belirgin güçler Rusya, İran ve müttefikleri devlet dışı örgütlerdir. Türkiye ve Çin şu ana kadar güvenlik dışındaki alanlarda faaliyet gösteriyorlar. Bütün bu ülkeler, iktidar yanlıları ile muhalefetin konumlarının sınırlarını çizmeyi gerektiren, kuvvetler ayrılığını, hukuki anayasal kurumları güçlendirmeyi, hesap verebilirlik ilkesini pekiştirmeyi, bireysel ve toplu özgürlükleri korumayı vurgulayan demokratik ilkeyi görmezden geliyorlar. ABD Başkanı Joe Biden'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı ve "antidemokratik rejimlerin küresel meydan okumasına odaklanmak" çağrısı yaptığı ve aynı zamanda, ABD'nin "ortaklarının güvenilir bir müttefiki" olduğunu vurgulayarak, "yorulmak bilmeyen yeni bir diplomasi çağı” beklentisini dillendirdiği konuşmasını, bölge ve ülkelerindeki bu değişimler çerçevesinde dinledik. Ne var ki konuşmasında diplomasinin etkili ve etkin olabilmesi için kendisine eşlik etmesi gereken gücün rolünden bahsettiğini duymadık! Öte yandan, Taliban ile yapılan anlaşmanın mürekkebinin henüz kurumadığı ve ABD'nin İran'ı nükleer anlaşmaya geri döndürmek için memnun etme koşusunun devam ettiği de biliniyor. Bütün bunlar, dünyanın en güçlü ülkesinde özgürlükler ve demokrasi lehine arzu edilen vizyonun olmadığını bir kez daha doğruluyor. Ortadoğu gibi bir bölgenin içi boş bir demokrasi başlığı altında otoriter bir yönetim altına girerek kaderiyle yüzleşmesine, bazı ülkelerinin hatta seçkinlerinin, Amerikan yokluğunun bıraktığı boşluğu doldurmak için alternatif güçlere başvurma zorunda kalmasına izin vermek, başta genç nesiller olmak üzere bölge ve halklarının geleceği için derin bir endişe konusu. Bu, söz konusu ülkelerin yabancı vesayet olmadan kendilerini yönetemeyecekleri anlamına gelmez. Aksine sorun, demokratik olmayan güçler tarafından oluşturulan, yönetimi ve karar alma sürecini devralan yerel güçlerin ve seçkinlerin iki hastalıktan muzdarip olduğu gerçeğinde yatıyor. Birincisi, bilgi ve deneyim eksikliği. Bu ikisi ikinci nedeni oluşturuyor; başarılı olamama ve zorbalık ile otoriterlik dışında ülkeyi gerektiği gibi yönetememe. Bu, Lübnan, Suriye, Irak, Filistin, Yemen ve diğerlerinde tanık olduğumuz gibi, özellikle Maşrık ülkelerinde hüküm süren karanlık koşulları uzatabilir.
Modernite, küreselleşme ve sosyal medyadan kaçınılmaz olarak etkilenen ve gelecekte iktidara gelebilecek genç nesiller farklı mı olacak? Demokratik değerlerin cazibesine kapılıp, değerlerini ve mekanizmalarını inkar eden akımı devirebilecek mi? Belki de bu, bölgede geriye kalan tek iyimserlik kaynağı ve umuttur.