Dünya çapında yaşanan uluslararası çatışmalardaki yeni hamleler arasında küresel jeopolitik odak, genel olarak Asya kıtası ve özel olarak da “Hint-Pasifik” adı ile bilinen bölgenin üzerinde. Pasifik ve Hint okyanuslarının buluştuğu yerde, askeri üsler her zamankinden daha fazla önem kazanıyor, özellikle de bölgenin Çin'e yakın olması burayı kaçınılmaz bir şekilde potansiyel küresel bir çatışma arenası olmaya aday kılıyor.
Bunun bir delili de, Fransa ve Avustralya arasında denizaltı krizi çıkmadan önce Amerikan varlığının bu bölgede bulunmaya ilgisinin açık olduğudur. Bu ilgi yüzünden 2017 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump bölgeye yönelik olarak ticaret serbestisi, seyrüsefer özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, ulusal egemenlik ve mevcut sınırlara saygı ile öne çıkan özgür ve açık bir bölge olarak bir ABD vizyonunu açıkladı.
Sözün kısası, görünüşe göre Çin’in Pasifik ve Hint okyanuslarının sularında ve genel olarak Asya’da nüfuzunu yaymaya devam etmesi engellenmek isteniyordu. Coğrafi olarak Çin'e yakınlığı nedeniyle Avustralya'dan daha yararlı ve daha değerli bir ülke yoktu. İşte hikâye tam da burada başlıyor.
“AUKUS” anlaşması, Washington'un aradığı, amaçlarına doğrudan ulaşılabilen metafizik stratejik hedef olan, Çin'in, merkez zayıflayana kadar çevre üzerinden yorulması çerçevesinde germe politikasını temsil anlamına geliyor. Diğer şeyler zamansal ve mekânsal değişiklikler gerektiriyor ve engebelerin etrafında dolanmanın ardından darbeyi derine yönlendiriyor.
Bu noktada ABD denizaltılarının Avustralya'ya satılmasına ilişkin sorunun derin boyutu ortaya çıkıyor. Söz konusu sorun ticari veya mali bir anlaşma meselesinin ötesine, kutupsal tehditler çemberine ve Çin’in denizden boğucu ablukasına kadar uzanıyor.
Görünüşe göre ABD anlaşmadan oldukça fazla kazanç elde edecek. Pekin lehine mevcut bilgilerin büyük ölçüde gösterdiği gibi deniz dengesizliklerinin azaltılmasına yardımcı olacaktır.
Bilindiği üzere Çin ordusu dünya orduları sıralamasında üçüncü olarak geliyor. Ancak deniz savaş filosu iki uçak gemisi, 50 muhrip, 46 firkateyn, 72 korvet, 123 devriye gemisi ve 36 mayın tahrip gemisi dahil olmak üzere 777 deniz birimi kapasitesi ile dünyada tek.
Buna ilaveten Çin filosunda, uçak gemilerine iniş kalkış yapabilen savaş uçakları filoları da bulunuyor.
Bu çerçevede ABD’nin Avustralya'ya satılacak nükleer enerji ile çalışan denizaltıları, deniz yüzeyinde değerli ve yüksek bir savaş gücü kazandıracak. Bu da AUKUS ülkelerinin Hint-Pasifik'te birincil konumda olan Çin filosunu yakalama gücünü artıracak.
Avustralya'nın satın alacağı Virginia sınıfı denizaltılarının teknik detaylarına boğulmadan, denizaltılar, düşman filoları tarafından tespit edilmesinin zorluğunun yanı sıra özellikle ABD Donanması'nın hipersonik füzeler ile donatma planı ile birlikte geri püskürtülemeyecek veya misilleme yapılamayacak ölümcül bir tehdit aracı olarak görülecek. Ayrıca denizaltıların konvansiyonel nükleer füzeleri taşıma gücü de var. Bu nedenle, deniz uzmanları bu denizaltılarının birkaç bin kilometre uzaklıktaki bir hava birliğini yok edebilecek kapasitedeyken geleneksel enerji ile çalışan denizaltıların bunlarla boy ölçüşemeyeceğini söylüyorlar.
Özellikle AUKUS’tan birkaç gün sonra belki de daha güçlü sayılan Quad adıyla bilinen ittifak tekrar canlanmışken Çin, bu hızlı değişim ve gelişim karşısında eli kolu bağlı oturur mu?
Tepkiler yavaş yavaş gelmeye başladı. Zira Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, ülkesinin anlaşma ve ittifak konusundaki tutumunu açıklayarak bu iki adımın nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik uluslararası çabalara zarar verdiğini söyledi. Sözcü Washington, Canberra ve Londra'nın bölgedeki barış ve istikrarı bozduğuna işaret ederek, Soğuk Savaş kafasından ve ideolojik tarafgirlikten çıkmaları gerektiğini ifade etti. Ayrıca yaşananların, Asya-Pasifik bölgesindeki stratejik dengeyi bozacak ve nükleer silahlanma yarışını tetikleyecek istenmeyen olaylar olduğunu vurguladı.
Ardından Çin ses tonunu yükselterek ateş ve yıkım tehdidinde bulundu. Zira Çin Komünist Partisi'ne (ÇKP) yakınlığıyla bilinen Global Times gazetesine demeç veren ismini açıklamak istemeyen Çinli bir askeri uzman Avustralya'nın denizaltı satın almasının, kendisini Çin'den gelecek nükleer bir saldırının hedefi haline getirebileceğini söyledi. Batılı çevreler, Çin'in, Hint-Pasifik sularında güç ve nüfuzu kontrol etme ve dayatma konusunda bariz hırslar gösterdiğini savunuyor. Çin'in bölgede dolaşan birçok nükleer denizaltısı varken Avustralya'nın elinde bir tane bile yok. ABD denizaltılarını dünyanın dört bir yanına yerleştirirken, Çin muharip denizaltılarını Hint-Pasifik bölgesinde konuşlandırmaya odaklanıyor. Bu, Washington ve Pekin arasında bir çatışmaya sahne olma olasılığı olan bölgelerde muharip denizaltılarının sayıca üstün olmasını sağlıyor.
Yakın zamana kadar Çin-ABD çatışmasından az çok uzak olan Avustralya'dan başlayarak nükleer bir çatışma çıkabilir mi?
Avustralya Başbakanı Scott Morrison, Çin'in düşüncelerini yatıştırmaya çalıştı. Morrison ülkesinin nükleer silah elde etmeye veya sivil bir nükleer güç inşa etmeye çalışmadığını ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesine olan bağlılığını sürdüreceğini belirtti. Aynı zamanda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'e de açık bir çağrı yaparak, iki ülke arasındaki üst düzey görüşmeler askıya alınmış olmasına ve aralarındaki gerilim tırmanmaya devam etmesine rağmen Başkan Şi ile müzakerelerde bulunmaya hazır olduğunu vurguladı.
Bununla birlikte Avustralya'nın resmi tutumu Çin'in, belki de ilk kez, içindekileri dışarıya vurmasını engellemedi. Zira Global Times'a demeç veren üst düzey kaynak, Çin'in nükleer silahları ilk kullanan olmama ilkesinden vazgeçebileceğini ve önleyici bir nükleer saldırı başlatabileceğini vurguladı.
Tekrar 1960’lardaki Küba krizi ile mi karşı karşıyayız?
Hint-Pasifik bölgesinde geceler sürprizlere gebe.
TT
‘Hint-Pasifik’ çatışması nereye gidiyor?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة